İç savaş sürüyor

“Olay kaza değil. Önlem alınsa yaşanmazdı. Ama kader mi kader…”

Geçen yıl Esenyurt Marmara Park AVM inşaatında çalışan 11 işçi, barındıkları barakanın içinde yanarak can verdiğinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in konuyla ilgili sorulara mecliste verdiği yanıt buydu.

“Bu mesleğin kaderinde bu var…”

2010 yılında Zonguldak’ta 30 maden işçisi toprağın altında kaldığında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kazaya ilişkin değerlendirme yaparken bu cümleyi kurmuştu.

AKP döneminde iş kazaları, kaza tanımlamasından çıkıp kader kategorisine sokuldu.

Aslında bu hükümet döneminde iş kazalarının kaza olmaktan çıktığı doğrudur. İş kazaları önce cinayete, sonra cinayet olmaktan çıkıp vahşete dönüştü.

Örneğin bunların döneminde inşaat işçileri yüksekten düşme sonucu değil, uyurken yanarak öldüler.

Örneğin bu dönem tersane işçileri filika testinde kum torbası niyetine kullanılmaları sonucu boğularak öldüler.

İşi can kurtarmak olan işçiler, batmakta olan bir gemiye batmak üzere olan bir botla gitmek zorunda bırakıldıkları için öldüler.

Kaynak yapan işçiler, çarpma ya da çarpılma nedeniyle değil, kaynattıkları 30 tonluk kapağın kendi üzerlerine düşmesi gibi, hiçbir mühendislik hesabında yeri olmayan bir abukluk sonucu öldüler.

Sonra utanmadan, bu ülkenin Başbakanı ve çalışma yaşamından sorumlu bakanı bu vahşete “kader” dediler.

Dün, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun Zonguldak Kozlu’da bulunan bir kömür ocağında meydana gelen patlama sonucu ölen 8 maden işçisi için de aynı şeyleri söyleyeceklerinden sanıyorum kimsenin şüphesi yoktur.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları Meclisi’nde birlikte de çalışmalar yürüttüğümüz Doç.Dr.Emre Gürcanlı’nın 2007 yılında izleyicisi olduğum bir kurultayda iş kazalarının geldiği boyutu bir “iç savaş” benzetmesi ile açıklaması bana çok çarpıcı gelmişti.

İş kazası sayıları, bu iş kazalarında gerçekleşen ölümler, sürekli iş göremezlik oranları, yasal düzenlemeler, yetkililerin meseleye yaklaşımı ve benzerlerini alt alta koyduğumuzda gerçekten Türkiye’de son on yılda bu konuda son derece şiddetli bir iç savaş yaşandığına tanıklık ediyoruz.

Son on yılda iş kazaları

Tablodaki veriler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait.

Bu on yıl boyunca yılda ortalama 73.585 iş kazası gerçekleşti.

Her gün en az 200 iş kazası yaşandı.

Bir başka deyişle işçiler her 6,6 dakikada bir iş kazası geçirdiler.

2011 yılında her gün 5 işçi iş kazasında yaşamını kaybetti.

Her gün 6 işçi geçirdiği iş kazası sonucu sürekli iş göremez hale geldi. Yani sakat kaldı.

On yılda toplam 11.474 işçi hayatını kaybetti.

19.118 işçi sakat kaldı.

Sermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasında ölümüne süren bir savaşın on yıllık bilançosu bu.

***

AKP, konuyu tam boy piyasalaşma sistematiğinin içerisinde ele aldığı için sorunun da çözülmesi mümkün görünmüyor.

Örneğin dün Kozlu’daki maden ocağında 8 işçinin daha yaşamına mal olan göçükte de karşımıza taşeron çıktı. Buna rağmen Bakanlık, iş kazalarının en önemli nedeni olan taşeron sistemini ortadan kaldırmak yerine onu daha da yaygınlaştıracak düzenlemelerin peşinde koşuyor. Kasım ayı içinde işçi ve işveren örgütlerini “Alt işveren uygulamasında karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri” konusunda görüşmeye çağıran Bakan Faruk Çelik, taşeron uygulamasını sınırlayan düzenlemelerin yeniden ele alınmasını gündeme getirmişti.

Amaç, piyasanın altın kuralı işlesin, işgücü maliyetlerini oldukça aşağıya çeken taşeron işçilik sınırsız bir şekilde uygulanabilsin.

Geçtiğimiz yıl haziran ayında büyük yaygara kopararak meclisten geçirilen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da aynı mantığı taşıyor.

Yeni yasa ile tüm işyerleri iş sağlığı ve güvenliği kapsamına alındı ancak, denetimin yapısı değiştirildi. Teftişler artık özel şirketler eliyle de yapılabilecek.

Şıracının şahitliğini bozacı yapacak yani.

Bu iş böyle devam ederse bir sonraki iş kazasında Bakanlık mevlüt okutur, ölenlere şehitlik mertebesi verir, patronlara ise ödedikleri para cezaları için işsizlik sigortası fonundan teşvik vermeye kalkarlar.

Dur diyen olmadıkça bunların gericiliğinin de piyasacılığının da sınırı yok çünkü.