'Topladık, damıttık, işte işin aslı ortada; küçücük akıllarıyla koca ülkeye yeni bir don biçmeye çalışıyorlar hep birlikte.'

Olan bitenin Aslı!

Robert College ve ABD Maine'de Bates College'dan mezun oldu. New York Üniversitesi'nde gazetecilik ve Ortadoğu üzerine yüksek lisansını tamamladı. Gazeteciliğe Cumhuriyet’te başladı. Yeni Yüzyıl, NTV, Radikal, Sabah, Habertürk, Akşam ve Milliyet’te köşe yazarı, muhabir, Washington temsilcisi ve Ankara temsilcisi olarak çalıştı. The New York Times, The Wall Street Journal gibi gazetelerde haber ve makaleleri yayımlandı. Öyle Amerikancıydı ki, Suriye’ye yönelik cihatçı saldırısında devrim bulmayı bile başarmıştı. Henry Barkey’in açıklamasından önce Halk TV’nin ekran yüzü olmaya hazırlanıyordu. Çok başarılı, çok renkli bir basın figüründen söz ediyoruz.

Aslı Aydıntaşbaş

ABD Dışişleri Bakanlığı eski çalışanı Barkey, Osman Kavala ile akşam yemeği yediği iddiasıyla ilgili, neden şimdi bilinmez, bir açıklama yaptı ve “yemeği Osman Kavala ile değil Aslı Aydıntaşbaş ile yedik” dedi. 18 Temmuz 2016’da, demek ki 15 Temmuz şeyinden üç gün sonra, yemekte, “sivil toplum lideri” Osman Kavala ile karşılaşmışlar ve ayaküstü sohbet etmişler. Ekim 2020’de savcılık Kavala ile Barkey’i darbe planlamak ile suçladı, yemekteki o karşılaşmayı da plana kanıt gösterdi.

İddia böyle olunca tepki kaçınılmazdır. Aydıntaşbaş, “o şahıs” diyerek bahsettiği Barkey için “esrarengiz bir zamanlamayla yeni bir polemik başlatmıştır” dedi. Halbuki o şahıs Aslı Hanım’ın baş haber kaynağıydı. Düzenli olarak haberleşiyor, fikir ve bilgi alışverişinde bulunuyorlardı. KRT muhabiri Sultan Eylem Keleş “yemekteki siz miydiniz” diye sordu, “böyle bir iddia var ama bu olayla bir ilgim yok” cevabını aldı. “Henri Barkey'i tanıyıp tanımadığı” sorusunu ise “Herkes tanıyor, Washington'da büyükelçiliğe giden, yetkililerle, bakanlarla görüşen biriydi” diye yanıtladı. İstihbarat herkesin gözü önünde ve herkesin bilgisi dahilindedir. Demek ki bir Türk vatandaşı için “Amerikan casusluğu” mümkün değildir. Bilgi alışverişi doğaldır ve meşru kabul edilmektedir. 

Barkey bu ön kabulle, “hiç saklamadım” dedi, Washington’daki tanıdıklarının hepsi haberdardı. Demek, yemek ABD devlet yetkililerinin bilgisi dahilindedir. Saklama gereği nereden kaynaklanıyor peki? Kavala’ya açılan casusluk davasının iddianamesine bakmış, Aslı Hanım'ın adını orada görmeyince, başına bela gelmesin diye, ismini “Atlantic” mecmuası için yazdığı makalede anmamıştı. Onu darbe yapmakla suçlayan savcılık da arayıp sormamıştı. Bu durumda bilgiyi kendine saklamış olmasında suç şüphesi göremiyoruz. Tele1’de bu çekincenin sebebini sordular, “Zaten ABD kamuoyu Aslı Hanım'ın adını bilmez, sadece devlet nezdinde tanınır” dedi. Bizdeki gibi değildir, orada sadece “devlet ünlüsü”dür, adını anmamak için yeter sebeptir.

Fakat savcılık, o yemekte lokantada bulunan ve bulunma sebebi Barkey ile toplantı olmayan başkalarını iddianamede zikretti. Sylvia Tiryaki bunlardan biriydi. İfadesinde “Henri Barkey o gece Osman Kavala ile değil, 35-40 yaşlarında mavi elbiseli bir kadınla yemek yedi” dedi. Ancak casusluk iddianamesini yazan dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Hasan Yılmaz, bu tanık ifadesini dikkate değer bulmadı. O akşam Karaköy Lokantası’nda olan başka isimler de vardı. 15 Temmuz-17 Temmuz 2016 tarihleri arasında, Henri Barkey’in de aralarında olduğu bir grup ile Büyükada’da bir otelde “İran ve Komşuları” toplantısına katılan Marwa Daoudy, başka bir masada Sylvia Tiryaki ile birlikte oturuyordu. Onun adı da iddianamede zikredildi. İddianamede şöyle deniyordu: “Şüpheli Mehmet Osman Kavala’nın, darbe girişiminden hemen sonra 18 Temmuz 2016 tarihinde Henri J. Barkey ve Splendid Otel’deki toplantıya katılan Sylvia Tiryaki, Marwa Daoudy ile Beyoğlu ilçesindeki Karaköy Lokantası’nda akşam yemeğinde görüştükleri, sonrasında da şüpheli Henri J. Barkey’in yurtdışına çıktığı tespit edilmiştir…” Darbe şüphesi var ve fakat Aslı Aydıntaşbaş tamamen dışındadır!

***

Devam ediyoruz. Eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, Osman Kavala’nın casuslukla suçlandığı iddianameyi yazdıktan bir hafta sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Adalet Bakanlığı’na bakan yardımcısı olarak atandı. Yılmaz, aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 1. Daire'nin de üyesiydi. Hâkim ve savcıların bütün özlük işleri, atama dahil, bu daireye bağlıydı. Hasan Yılmaz HSK içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolü altında olduğu iddia edilen “İstanbul Grubu”nun da en önemli üyelerinden biriydi. Haliyle adı pek çok önemli dosya ile birlikte anılıyordu. Olmayan MASAK raporuna dayanarak firari patron Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlıkları üzerindeki tedbiri ve yurtdışı çıkış yasağını o kaldırmıştı. Cemal Kaşıkçı cinayeti davasının Suudi Arabistan’a devri kararını bozmak için Adalet Bakanlığı’na yapılan başvuruyu o reddetmişti. Libya’da öldürülen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) personelinin kimliklerini ifşa ettikleri gerekçesiyle yargılanan gazetecilerin davasında savcı oydu. Ama nedense Aslı Aydıntaşbaş’ı iddianameye eklemeyerek korumayı tercih etmişti. Basit bir ihmal sayamayız. Nedenini arıyoruz, sade sorular soruyoruz. 

***

O yemekten bir yıl geriye gidelim. 2015 yılındayız. Yandaş basın aracılığıyla tuhaf ama ilginç bir haber servis edildi. Haber “Garo’nun ayrılma kararına HDP’den ret” başlığını taşıyordu. Habere göre Aslı Aydıntaşbaş ile sevgili olan HDP'li Garo Paylan, bu ilişkiyi bitirmeye karar vermişti. Durumu öğrenen HDP yönetimi, “Aslı'nın ABD'deki etkili çevresiyle irtibatımız kopmasın” diyerek bu ayrılığa karşı çıkınca, Garo Paylan da ilişkiyi sürdürmek zorunda kalmıştı!

Haberin çok zorlama olduğunu düşünebiliriz. Gerçek olduğunu kabul ettik diyelim, bu bilgiler ancak casusluk faaliyeti ile elde edilebilir. MİT kaynaklı olduğunu düşünebiliriz. Nihayetinde bir magazin haberidir. Ama kuşku götürmeyen, delilli bilgilerimiz var. Aslı Aydıntaşbaş, Paylan'ın milletvekili adayı gösterilmesinde etkili olan isimlerden biriydi. Köşe yazılarında hem Paylan'a hem de HDP'ye övgüler dizmişti. Hatta birlikte Yunanistan'a gitmiş o vesileyle Çipras'a tebriklerini iletmişlerdi. 

Sonra devir değişti, desteklenesi yeni partiler ortaya çıktı. Abdullah Gül’ün inayetiyle kurulan Ali Babacan Partisi bunlardan biriydi. Babacan’ın girişimi en büyük desteği Aslı Hanım'dan aldı. “İstanbul seçimleri, İmamoğlu’nun yükselişi ve Babacan/Gül hareketinin çıkışı, Türkiye’de siyasetin yeniden şekilleneceğinin habercisi” dedi bir yazısında. Yeni yatırım alanı Abdullah Gül ile Ekrem İmamoğlu arasında bir yerdeydi. Biri olmasa diğeriydi! Bu yeni yolun gönüllüleri çoktu. Unutulmasın diye liste yapıp yayınladılar sosyal medyada. Adına “Abdullah Gül PR'cıları” dediler. Hasan Cemal başı çekiyordu. Fehmi Koru, Ufuk Uras, Oral Çalışlar, Metin Münir, Ruşen Çakır, Aslı Aydıntaşbaş, Ali Bayramoğlu, Deniz Ülke Arıboğan, Oya Baydar, Can Dündar, Hayko Bağdat, Cihangir İslam arkadan geliyordu. Tabii Levent Gültekin’i unutamayız; Halk TV’deki Abdullah Gül PR’cılarının başıydı. Şimdi bir kısmı HDP Danışma Kurulu üyesidir. Aslında HDP etrafında toplanmış sol cenahta da ateşli ve pek radikal taraftarları vardır. Abdullah Gül, Ekrem İmamoğlu, Halk TV, HDP, bir ara Cumhuriyet gazetesi arasında dolaşıp duran bir liberal çizgidir bu. Çoğu “yetmez ama evet” kanalından gelir. Bir kısmı Karaköy’deki bir lokantada istihbarat ağına yakalanmıştır. Her ne olursa olsun esası bir magazin haberidir. Fakat tabii toplumda olduğu gibi magazin haberlerinde rastlantılara yer yoktur.

***

Rastlantı yoksa zorunluluk vardır. Aydıntaşbaş’ın üyesi olduğu pek çok kuruluştan biri İBB’nin İstanbul Kent Konseyi’dir. Peki, başka kim var bu Kent Konseyi'nde? Emre Alkin var mesela, liberalin önde gidenidir. Oyuncu Mert Fırat ve bizim Cengiz Özdemir var. Cengiz’le arkadaşlığımız çok eskilere dayanıyor. Foncu gazeteciler tartışması çıkınca Ruşen Çakır’a destek olmak için bize kılıç çekti. Rastlantı sayamayız.

Ayak izlerini takip ederek ilerliyoruz. Tele1 ABD Temsilcisi Yılmaz Polat, Aydıntaşbaş’ın başka bir yemek katılımını haber verdi birkaç gün önce. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, yönettiği şehir karla boğuşurken, İngiltere Büyükelçisi ile yediği yemeğe de eşlik etmişti. 

Yemeğin önemi şurada. İngiltere Büyükelçisi ilginç bir toplantıdan dönmüş, sıcağı sıcağına İmamoğlu ile yemeğe oturmuştu. O toplantı, 2021 Ekim’inde “Atina'da gizli Türkiye toplantısı” başlığıyla yansıdı basına. Yunanistan'ın sağcı gazetesi Estia’nın haberine göre, İngiltere'nin Atina, Lefkoşa ve Ankara büyükelçileri ile Yunan siyaset ve medya temsilcileri bir araya gelmiş, Türkiye’nin durumunu görüşmüşlerdi. Toplantıya büyükelçilerin yanı sıra Yunan hükümetinin bakanları, ana muhalefet Syriza partisi temsilcileri, gazete yayın yönetmenleri, köşe yazarları ve analistleri katılmıştı. Organizasyonu İngiltere'nin Atina Büyükelçisi Matthew Lodge yapmıştı. Ankara Elçisi katılımcılara, “Erdoğan'ın günleri sayılı, kansız bir geçişe gidiyoruz” demişti... Tartışmada darbe senaryolarının da konuşulduğuna değinen Estia gazetesi, “Bir saray darbesinde ailesinin korunması ve güven altına alınmasına yönelik garantilerle iktidarın barışçıl teslimine liderlik edebilecek şahıslara atıfta bulunuldu” diyordu. Gazeteye göre bu aracı şahıslar, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve görevdeki iki yetkiliydi. 

***

Madem dönüp dolaşıp gazetecilik mesleğine geliyoruz, bir isim daha zikredelim. Kamil Ekim Alptekin, Aslı Aydıntaşbaş’ın kısa süre evli kaldığı eşidir. Hollanda’da hukuk okumuş, okul biter bitmez ABD dış ilişkiler bürosunda işe başlamış. Orada Egemen Bağış’la kesişmiş yolları, sıkı dost olmuşlar. CV’sinde TABA ve DEİK başkanlığı, İsrail’le gaz alışverişi, uçak fabrikası sahipliği, AKP hükümeti adına lobicilik faaliyeti, Fethullah Gülen’in kaçırılması planı dahil ne ararsan var. Sezgin Baran Korkmaz skandalında da adı geçiyor. Meşhur “Artı 1 TV”nin sahiplerinden olduğu iddia ediliyor. 2007’de Atasay Kuyumculuk’un sahibi Cihan Kamer’le ortaklığa giriyor. İkili, Türkiye’de uçak filosu işletim merkezi kurmak için 120 uçak siparişi veriyor. Ancak sipariş verdikleri Eclipse Aviation adlı şirket iflasını açıklayınca proje yatıyor. Şirket iflasını isteyince Ekim Alptekin 1,5 milyar dolarlık şirketi 40 milyon dolara satın alıp uçak fabrikası sahibi oluyor. Şirketine de EA Havacılık adını veriyor. 2007’de Aslı Aydıntaşbaş ile evleniyor adamımız. Nikah şahitleri Şaban Dişli ve dönemin Enerji Bakanı Hilmi Güler oluyor. Bir yıl geçmeden boşanıyorlar. Genç bekarımız inşaat işine geçiyor, 2011 yılında EA İnşaat’ı kuruyor. Fenerbahçe Kongre Üyesi iş adamı Mehmet Karasu ile de böyle ortak oluyor. Artı 1 TV’nin kuruluşu o yıllara denk geliyor. 

2013’te Gezi Direnişi patlak veriyor. Yeni kurulan Artı 1 TV direnişin en ateşli yayıncısı oluyor. Görünüşe göre kanalın sahibi Altan Ertürk. Asıl patronun Mehmet Karasu olduğu iddia edilse de onun da arkasında Ekim Alptekin olduğu anlaşılıyor. Kanalın sert muhalefetinden rahatsız olan AKP hükümeti sahiplerinden yayınları sansür etmelerini istiyor. Bu girişim kanalda çalışan pek çok gazetecinin istifasıyla sonuçlanıyor. Alptekin, 17/25 yolsuzluk operasyonları başlayınca ortağına “kapatın bu televizyonu” diyor. Hatırlayacaksınız, o kanal son kez Yılmaz Özdil ile Uğur Dündar arasında patlak veren kavga ile gündeme gelmişti. 

***

Çok uzadı biliyorum. Daha yazacak pek çok şey kaldı geride. 2010’lu yıllarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun himayesinde Aslı Hanım'ın öncülüğünde Bağdat’ta yapılan ikinci çarşaf açılımı ve meşhur Bilderberg toplantıları falan var yersizlikten yazamadığım. Bir vesile doğar yine yazarız. 

İstihbarat işinde dedikodu, magazin, hep vardır. Derin ilişkiler bu haberlerin satır aralarında saklıdır çünkü. Mehmet Eymür tarafından yazılıp 1986’da basına sızdırılan ünlü MİT Raporu’nun büyük bölümü lüks otellerin lobilerinden devşirilen magazin haberleridir. Kim kiminle nerede kıvamında bir rapordur yani. İşim sebebiyle bu tür bilgilerle ve raporlarla çok haşır neşir oldum. Yalçın Küçük hocamız da çok önemserdi, gerçeğe ulaştıran yollardan biridir. 

Magazine takılmayın, bilgi bilgidir, bakarız, anlamaya çalışırız. Topladık, damıttık, işte işin aslı ortada; küçücük akıllarıyla koca ülkeye yeni bir don biçmeye çalışıyorlar hep birlikte. O don sermayenin donudur. Söylediğimiz budur.