Şimdi Ralli Zamanı

Bilindiği gibi ralli bir tür otomobil yarışı. Formula 1’den farkı iyi hazırlanmış pistlerde değil doğal parkurlarda, yerine göre çölde, yerine göre ekvator ormanlarında, çamurlu nehirlerde yapılması. Ünlü Dakar rallisi, Camel Trophy buna verilebilecek en güzel örneklerdir. Yenilerde dünya borsalarında da bu terim yukarıya doğru çıkışı betimlemek için kullanılmaktadır. Bu çıkış trendi kısa süreli dalgalanmalarla sürekli ve başat niteliktedir. İMKB Borsasıda son altı ay içersinde böyle bir yükseliş trendine sahiptir. Kısa süreli kar satışları dışında, özellikle banka hisseleri havalarda uçmaktadır. Bu görünüm ekonomik krizin geride kaldığı, iktisadi deyimiyle resesyon’dan çıkıldığını gösterir mi? Bu sorunun yanıtını verebilmek için Türkiye’nin gerçek görünümüne kısaca göz atmakta fayda vardır.

Önce, son haftalarda basın organlarında çıkan iki habere dikkatinizi çekmek isterim. Birinci haber Muş’tan geliyor. Bu kentimizde erken doğan (6,5 aylık) ikiz bebekleri yaşama bağlayacak küvez bulunamamış, Şanlıurfa, Adıyaman, Bingöl vb gibi çevre illerde de küvez yokmuş. Sadece Van’da bir küvez bulunabilmiş. Bu koşulda doktorlar, anne – babaya bebeklerden birini seçmelerini istemişler. Anne ve baba (serbest iradeleri ve doktorların tavsiyesi ne uyarak) bir bebeklerinin ölümüne imza atmışlar. Aynı hafta İstanbulda ünlü bir şarkıcı hanımın erken doğan ikizleri ayrı kuvezlerde, kendilerini ziyaret eden bir bakanımızın ifadesiyle yaşama merhaba diyorlardı.

İkinci haber ise Şanlıurfa kaynaklı. Kentte bedava yemek dağıtan bir kurumda aş kuyruğuna giren genç bir kızın elindeki yemek kaplarını gizlemeye çalıştığını gören sıradaki bir başkası şöyle seslenmiş: “Başın öne eğilmesin, onlar utansın” Bu iki örnek Avrupa’nın en yüksek gökdelenini inşa eden (İstanbul, 282 metre, 60 kat) Türkiye’nin gerçek yüzünü sergilemektedir. Diğer bilgiler ise şöyledir.

Sanayi dış talebe bağımlılığını sürdürdüğü için kapasitesinin çok altında çalışmaktadır.
Yaygınlaşan yoksulluk yaşamsal ürünler (gıda vb) dışında piyasadan hiçbir şey talep etmemekte, Merkez Bankasının enflasyon verileri sürekli düşmektedir. Düşük enflasyonun nedeni sadece yoksullaşmanın yaygınlaşmasıdır. Ramazandaki iftar sofraları imdada yetişecektir.
İstihdam verileri gerilemeye devam etmektedir. Son bir ayda 45 bin kişi işsizlik sigortasına müracaat etmiştir.
Bütçe allak bullak olmuş durumda. Bütçe açığının yıl sonunda 50 milyar TL’yi aşacağı tahmin edilmektedir. Yeni bir bütçe çalışması yerine, işler oluruna bırakılmış, ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilere, harçlara zamla yetinilmiştir. Kısacası Türkiye reel sektörü, emekçisi, açları ve de tüm yoksullarıyla krizin yükünü (çünkü bu olay her sıkıntının mazereti olmuştur) çekerken bir başka açıdan parlak haberler peşpeşe gelmektedir.
Ödemeler dengesin de “hata payı” diyebileceğimiz 18,3 milyar dolarlık bir fazlanın son altı ay içinde ortaya çıktığını görüyoruz. Böylesine önemli bir para sözünü ettiğimiz süre içersinde peyderpey ülkemize girmiş gözükmektedir. Kimse gerçek kaynağını saptayamıyor. İranlı bir iş adamının bu parayı altın ve nakit olarak Ankara gümrüğüne gönderdiği gibi uçuk haberler bile medyamızda ciddi ciddi yer alırken Merkez Bankası yetkilileri bu uçuk habere gülüyor ama kendileri de “Sedreşifa” bir açıklama yapmıyor. Korkut Boratav Hoca sanırım bu konuda en doğru tanıyı yaptı. “Ya dışarıdan birileri hükümetin imdadına yetişti yada hesap hatası var” dedi. Şurası açık ki bütçesinden Merkez Bankasına kadar hesaplarını tam olarak bilemeyen bir devlet var ortada. Yetkililerin susmaları bunun onaylanması demektir.

Diğer yandan İMKB tüm dünya borsalarından ayrışık bir tırmanışa geçmiş durumda. Piyasada dolar bolluğundan geçilmiyor. Üç – dört ay evvel 1.70 TL düzeyindeki dolar son hafta, Merkez Bankasının dolar alışları ile 1.48 TL’de ancak tutunabilmiştir. Bu arada Türk Bankalarının toplam piyasa değeri ise Mart 2009’da 36,1 milyar dolar iken Ağustos başında 82,4 milyar dolara ulaşmıştır.

Bu veriler, bu tırmanış trentli neyi gösteriyor? Krizin çıkmasından sonra sarsılan şirket, banka vb.lerini kurtarma çabaları sırasında ABD’nin trilyonlarca doları piyasaya sürmesi finans kumarbazlarını yeniden kanlandırmıştır. O günlerin deyimiyle ABD’nin adeta uçaklardan savurduğu dolarlar finans oyuncularının eliyle yeni soygunlara soyunmuşlardır. Dünyanın en yüksek faizini veren (tek haneli de olsa) beş ülkeden biri olan Türkiye kuşkusuz, balı alınacak ülkelerin başında gelecektir. İşlem başlamıştır. Ünlü soygun döngüsü yeniden çalışıyor. Japon ev kadınları yeniden Türk lirası avına çıkmışlardır.

İşsizler iş, reel sektör sipariş, açlar aş bekleye dursun Finans Baronları keskin kılıçlarıyla yeni haramiliklere soyundular. Bize düşen bu “Dolce Vita” (tatlı hayata)ya kanmamaktır. Yeterki başlar öne eğilmesin, gözler açık ileriye baksın. Başka bir dünya yaratılacaktır.

Not: Son günlerde medyamız bir çok aymazlığa ortaklık ediyor. Örneğin Meis’in batısında ki kara adanın 1934’de bir protokolle Yunanistan'a terk edildiği haberi medyamızda yer alıyor. O tarihte Meis Adası'nın İtalyanlara ait olduğunu anımsayan yok. Ne diyelim cehalete devam.