Kardelenlerin Eğitimi

Bilge Köy katliamının gündeme getirdiği konulardan biri de kız çocuklarının eğitimi sorunudur. Gerçi bu yeni bir konu olarak algılanamaz. Son on yıl süresince kızların eğitimi çeşitli sivil toplum örgütlerince ele alınmıştı. "Kardelen" e benzetilerek kızların okula gönderilmesi için çeşitli özendirici projelerin üretildiğini biliyoruz. Bu bağlamda "ben de bir Kardelenim "temalı televizyon iletilerine bile tanık olmuştuk. Ne var ki bu kez sorun bir başka açıdan irdelenmektedir. Denilmektedir ki aileler töre ya da inançları gereği kız çocuklarını erkeklerle aynı okula göndermek, aynı sıralarda oturtmak istemediği için kızlar için ayrı okullar açalım. Laikliği dillerinden eksik etmeyen aydınlarımız, köşe yazarlarımızdan bazıları da bu fikri onaylayan söyleşilere katılıp, yazılar yazdılar. Pozitif, negatif ayrımcılık vb. ağızlara sakız olmuş noktalara değinmeden eğitimin örgütlenmesi ve içeriği açısından sorunu ele almaya çalışalım.

Öncelikle "Maarif" sözcüğüne değinmekle konuya girelim. 1950'lili yıllara kadar Milli Eğitim Bakanlığına "Maarif Vekâleti" denilmekteydi. "Dil devriminin" rüzgarı ile vekâletin adı bugünkü hale dönüştü. Kanımca hem anlam hem de içeriği açısından büyük bir yanlış yapıldı. Şöyle ki Maarif sözcüğünün karşılığı Ferit Develioğlu'nun sözlüğüne göre marifet, bilgiler ve kültürü içermektedir. Eğitim ise Talim ve Terbiye'yi içeren bir sözcüktür. Nitekim yaygın olarak bu anlamda kullanılmaktadır. Askerliğe adım atan erlerin ilk gittikleri yer "Eğitim Alaylarıdır" burada gerekli eğitimlerini alarak kıtlarına gönderilmektedirler. Hayvanlar da ehlileştirilip, istenilen hareketleri yapabilmeleri için "Talim"den geçmektedir. Sirklerdeki hayvanlarda, polis köpeklerinde, hatta yunuslarda bu talimin etkin yararları görülmektedir. Küçük çocuklara tuvalet, temizlik alışkanlığı kazandırma da talim ve terbiye kapsamındadır. Bu itibarla Maarif'in yerini alamaz. Maarif bir ölçüde talim (alıştırma) ve terbiyeyi kapsarsa da asıl amacı bireyin bilgi dağarcığını arttırmak, yeni bilgiler üretebilecek düzeye getirmektir. Okul dönemiyle yetinmez yaşam boyu uzanan bir süreci de içerir.

"Milli Eğitim"den bahsetmek ise yanlışa yeni bir yanlış katmaktır. Çünkü talim ve terbiyenin millileştirilmesi evrensel olan bilgiyi bir anlamda red etmek demektir. Günümüz de bilginin öğrenimini ve öğrencilerin kullanımını, yaşama uyumlanmasını sağlayacak bir Maarif sisteminin çok uzağında bulunuyoruz. Okuma yazmayı öğretmek bir talim işidir. Fakat okuduklarını anlamak, ürettiği yeni bilgileri yazmak ise çok farklı bir yöntemi gerektirir. Anlaşılıyor ki biz öğretmenden çok belletmeden yana bir düzeni yeğliyoruz. Bir yerde, okullarımızda kullanılan yöntem, kur'an kurslarında "hafız" yetiştirmeyi andırmaktadır. Okul dönemlerimizde sınıfımızdaki ezberci öğrenciler tahtaya kalktığında kitabımızda soruyla ilgili sayfayı açar, tahtadaki arkadaşımızın söylediklerini satır satır takip ederdik. Bu tip öğretime "hafızlama" diye ad takmıştık.

"Hafız" beller ve de bellediğini "hatmeder". "Hafız" sözcüğünün bir başka kullanım biçimi de vardır: "Hafız-ül Kütüp". Burada kitapların, bilgilerin okunması, anlaşılması ve yeniden üretimi söz konusudur. Bu ise Maarif'in temel görevidir.

Maarif sistemi toplumun üretim tarzına uyumludur. Günümüzdeki sistemin temeli 18. yüzyıla, sanayi devrimine dayanır. Okulların günlük çalışma süreci genç kuşakların sanayi kuruluşlarındaki disipline uyumlandırılmıştır. Sabahın ilk ışıklarıyla okullar bu nedenle açılır. Geleceğin emekçileri ilk talim ve terbiyeleri böyle alırlar. "Maarif"in ve "Eğitim"in evrenselliğine böylece değindikten, ülkemizdeki "Eğitim" sisteminin yapısını sergiledikten sonra temel sorunumuzun kız ve erkek çocuklarının birlikte mi ya da ayrı mı "Talim-Terbiye" görmeleri meselesinin ne kadar anlamsız olduğu ortadadır.

Kız ve Erkek çocukların ayrı okullarda okumalarını sadece "laiklik elden gidiyor" öngörüsüyle irdelerseniz komik olursunuz. Ben ilkokula Mustafa Kemal sağ iken başladım. Kız-erkek birlikte beş yıl aynı sıralarda oturduk. Fakat mahallede, sinemada,parklarda , konserlerde beraberdik. Orta öğretimde okullarmız ayrıldı. Ayrı okula gitmek bizi olsa olsa beş altı saat ayrı kılardı. Mahalleye bile bazen beraber yürürdük. Bunlar neredeyse altmış yıl öncesine ait anılar. Oysa köprülerin altından çok sular geçti. Disko'ların, cafe-bar'ların köşe başlarını tuttuğu, işyerlerinde, fabrikalarda beraber ter döküldüğü, televizyonların dünyanın her köşesini yansıttığı bu küçülen kürede neyin ayrımını yapabilirsiniz. Değişimin yaşamın tek kuralı olduğu dünyamızda neyi engelleyebilirsiniz. Bırakınız İstanbul'u, Ankara'yı genç kızlarının PKK saflarında silah attığı Güneydoğu'da hangi töre ve inanç kızların yaşıtı erkek çocuklar nedeniyle okula gönderilmediğini söyleyebilirsiniz.

"talim ve Terbiye" den ileri bir düzeye ulaşmayan öğrenim sistemimizde, okuma-yazmayı bile yeterli saymaya başladıysanız kim bu okullara rağbet edecek. Altın bilezik denilen zanaatı usta-çırak ilişkisiyle öğrenirsiniz, Cumhuriyet atılımlarından sayılan "Kız Sanat Okullarında" dikiş dikme, yemek pişirme gibi aile içinde kullanılacak gündelik faaliyetleri öğretirseniz kimseyi suçlayamazsınız. Kızları niye okula göndermiyorlar diye suçlayamazsınız. Tarımda geçimlik üretim yapan bu yörede kız-erkek öncelikle aile işletmesinin temel işgücüdür. Onlara tarlada, hayvan gütmede ihtiyaç vardır. Bununda ötesinde aşiret reisinin yarı kölesi olan bu insanlar, onun sözünden çıkabilirler mi, şıhlarının dediklerinden kopabilirler mi. Bunları tartışmadan değil "Maarif"i "Talim ve Terbiyeyi" bile başaramazsınız. Cumhuriyeti kurmakla övünen CHP'den kendine göre devrimcilik oynayan DTP'ye kadar herkes bu gençlere oy kaynağı, PKK'da savaşçı olarak bakıyor. Devlet, Aşiret arasında sıkışmış bu insanları yalan çözüm yolları ile oyalamayın.

İlk çağlardan günümüze uzanan gelişim sürecini içeren "Maarif Tarihi"nin bize öğrettiği doğru şudur: Üretim tarzı Maarif sistemini belirler. Köleci toplumdan kapitalist topluma uzanan yolda "Maarif" hakkı egemen sınıfa Talim ve Terbiye zorunluluğu ise sömürülen, ezilen sınıfa yöneliktir. Gerisi lafazanlıktan ibaret teferruattır. Sorunun gerçek kaynağını tartışmanın zamanı ise gelmiştir ve dahi geçmek üzeredir.