Kemal Okuyan: TKP artık neredeyse sadece bu meseleyi konuşacak

TKP Genel Sekreteri Okuyan insanlığın 'yeter artık' dediği bir döneme girildiğine işaret ederek TKP'nin artık neredeyse sadece ekonomik kriz ve savaşın ardında gizlenen sömürüyü konuşacağını duyurdu.

soL - İstanbul

TKP’nin milletvekili aday adaylarının belirlendiği halk toplantıları devam ediyor. 

Bugün İstanbul Bakırköy'de Cem Karaca Kültür Merkezi'nde yapılan toplantıda TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ve sanatçı Orhan Aydın birer konuşma yaptı. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan konuşmasında ekonomik krizlerin ve savaşların bedelini dünyada sesi çıkmayan milyarlarca insanın, büyük çoğunluğun ödediğini, bu sırada bir kısım azınlığın krizlerden ve savaşlardan daha da zenginleşerek çıktığının gizlenmeye çalışıldığını vurguladı, TKP’ninse asıl gündeminin bu olduğuna dikkat çekti.

Toplantıya Birleşik Dayanışma Platformu Yönetim Kurulu, Türkiye Komünist Hareketi, Alevi Kültür Derneği ve DİSK Genel-İş’ten temsilciler de katıldı. 

'TKP her zaman olduğu gibi seçim döneminde de üzerine düşeni yapacak'

Toplantının açılış konuşmasını yapan TKP Bakırköy İlçe Komitesi adına Hale Mildan toplumun büyük kısmı emekçilerden oluşmasına karşın işçi sınıfıyla en ufak bağı olmayanların, zenginlerin Meclis’te toplumu yönettiklerini iddia ettiğini belirtti. 

Biz bunu kabul etmiyoruz, bu yüzden eşitlik ve özgürlük için halkın temsilcilerini seçmek üzere bugün burada toplandık” diyen Mildan “Biz yaşadığımız sorunların, eşitsizliklerin sonunu getirecek şeyin seçimler olduğunu elbette düşünmüyoruz, tüm bunların kökünü kazıyacak şeyin bu düzeni değiştirmek için ayağa kalkan halkın artık yeter diyerek sazı eline alması olduğunu biliyoruz. Tüm bunları ortadan kaldıracak şeyin sosyalizm olduğunu, bunun da ancak örgütlü mücadeleyle, devrimle elde edilebileceğini biliyoruz. Fakat bunu biliyor ve bu yolda mücadele ediyor oluşumuz seçimleri görmezden geleceğimiz anlamını taşımıyor. TKP her zaman olduğu gibi seçim dönemlerinde de işçi sınıfının sözünü yükseltmek, emperyalizme ve gericiliğe karşı cepheyi güçlendirmek için çalışıyor. Şimdi yeni bir mücadele dönemi olan bu seçim sürecinde de üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu söylemek için buradayız” diye konuştu.

Okuyan: Siyaseti sadece seçimlerden ibaret gören bir halk sandığı da kaybeder

Daha sonra kürsüye TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan geldi.

Okuyan Türkiye’nin dört bir yanında yaklaşık iki aydır bu toplantıları gerçekleştirdiklerini belirterek bugün de halkın temsilcilerinin belirlendiği toplantıların ülkenin değişik yerleşimlerinde yapıldığını kaydetti.

Okuyan “TKP’nin tek başına seçimlerle ilgilenmediğini biz tekrar ediyoruz. Siyaseti sadece seçimlerden ibaret gören bir halk sandığı da kaybeder. Umuyoruz insanlık gün gelecek siyaset denilen uğraştan kurtulacak. Sınıfsız sömürüsüz bir dünya kurulduğunda. Ama şu anda siyaset hepimize gerekli bir mücadele alanı” dedi.

Her gün ekonomik kriz ve Ukrayna’daki savaşla ilgili çıkan haberlerde kimsenin meselenin özüne değinmediğini, bunun “sinir bozucu” olduğunu söyleyen Okuyan ekonomik krizlerin ve savaşların bedelini dünyada sesi çıkmayan milyarlarca insanın, büyük çoğunluğun ödediğini, bu sırada bir kısım azınlığın krizlerden ve savaşlardan daha da zenginleşerek çıktığının gizlenmeye çalışıldığına, TKP’ninse asıl gündeminin bu olduğuna dikkat çekti.

Okuyan “Birilerinin nasıl zengin olduğunu insanların bilincinden kaçırıyorlarsa biz de bu gündemi kovalayacağız. Tekrar edilmesi gereken, altının çizilmesi gereken, sabah akşam söylenmesi gereken mesele budur” dedi.

'TKP'nin sandığa özgü bir siyaseti olamaz'

Okuyan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

"Henüz seçim tarihi belli değil ama TKP alışılmış tabiriyle milletvekili adaylarını ama bizim ifademizle halkın temsilcilerini belirlemeye devam ediyor. Bugün de Türkiye’nin değişik yerleşimlerinde bu toplantıları gerçekleştiriyoruz.

Türkiye’nin değişik noktalarında TKP’yi merak eden, yeni yeni bu düzenin değişmesi gerektiğini kavrayan ya da bu düzenin değişmesinin mümkün olduğuna inananlarla beraber toplantılar yaptık, sohbet ettik. Dolayısıyla aşağı yukarı insanların neyi tartışmak, konuşmak istediğini biliyorum.

Sevgili arkadaşlar şuradan başlayacağım. Niye bu toplantıları yapıyoruz? Şu ana kadar yapılan bu toplantılarda ortaya çıkan tablo nedir?

Şimdi bir kere Türkiye Komünist Partisi’nin tek başına seçimlerle ilgilenmediğini biz defalarca tekrar ediyoruz. Hatta şunu söylüyoruz: Siyaseti sadece sandıktan sadece seçimlerden ibaret gören bir halk sandığı da kaybeder. Siyaset her daim yapılması gereken bir uğraş. Umuyoruz ki insanlık gün gelecek siyaset denilen uğraştan kurtulacak. Evet, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurulduğunda siyasete de gerek kalmayacak. Ama siyaset şu anda hepimiz için hava kadar, su kadar gerekli bir uğraş. Ya da bir uğraş da değil bir mücadele konusu. Evet seçimlerden ibaret değil siyaset. Seçimler de bizim siyasi mücadelemizin düzlemlerinden bir tanesi. 

Arkadaşlar ama seçimleri de içine alan bir meselemiz var. Biz bir kavga yürütüyoruz. Eşitlikçi bir düzenin kurulması için bir kavga yürütüyoruz. Bugün de aynı içerikle yürütüyoruz, yarın da ya da önümüze sandık konulduğunda da…

Bir kere şurada anlaşmamız gerekiyor. TKP’nin sandığa özgü, seçimlere özgü bir siyaseti olamaz. 

'Seçim tarihi belli değil, niye aday belirliyoruz?'

Yani biz seçimler gündemde yokken neyi savunuyor, neyi hedefliyorsak  seçimlerde de aynısını hedefleriz, hangi ilkelerle hareket ediyorsak seçimlerde de aynı ilkelerle hareket ederiz. TKP’nin seçimlerle ilgili ayrı bir stratejisi olamaz, seçim taktikleri olabilir ortaya çıkan dengelere göre. Ama bu taktikler sizin genel doğrularınızı, genel stratejinizi bozmamak zorundadır, onunla uyumlu olmak durumundadır. Bize soruyorlar ‘seçim tarihi belli değil siz niye adaylarınızı belirliyorsunuz’ diye. Gayet doğal. Biz yarın farklı şeyler söylemeyeceğiz ki. Bugün neyi savunuyorsak yarın sandık Türkiye’nin gündemine geldiğinde aynısını yapacağız. Ama daha önemli bir mesele var. Bizim milletvekili adaylarımız, yani şu anda Türkiye’nin değişik yerlerinde aday adayları belirlenmeye başlandı, aday oluyor arkadaşlarımız, kendilerini tanıtıyorlar, niye aday olduklarını söylüyorlar, daha sonra o adaylar netleşecek, yeni toplantılar yapacağız.

Adaylardan bir beklentimiz var: Mücadelede öncü olmak

Ama bugünkü meselemiz şu. Bizim ‘Ben TKP’nin milletvekili adayı olmak istiyorum' diyen arkadaşlarımızdan bir beklentimiz var. O da seçimlerde TKP’den aday olmaktan ibaret değil. Bu, işin kolay kısmı. Biz diyoruz ki ‘emekçi halkın temsilcisi olma iddiasındaki birisi mücadelede de halkın önünde gitmek zorunda, öncüsü olmak, örnek olmak zorundadır. Ben emekçi halkı temsil edeceğim önümüzdeki dönem diyorsanız ilk önce o mücadelede öne çıkacaksınız, daha çok çalışacaksınız, insanların elinden tutacaksınız, dayanışmayı ve örgütlü mücadeleyi örgütleyeceksiniz.”

Halkın temsilcilerini belirleme toplantılarında TKP’nin asıl hedefinin söz konusu yerelliklerin emekçi halkın mücadelesinde öne çıkan, örnek olan kişilerin belirlenmesi olduğunu dile getiren Okuyan “Örnek olmak bizim için emekçi halkın mücadelesinde örnek olmaktır. Dürüst samimi olmaktır. Emek hırsızlarına karşı mücadele etmektir. Çevreye, sanata, kadına, bilime, çocuğa düşman olanlara karşı boyun eğmemektir. Çalışkan olmaktır, inatçı olmaktır. Kararlı olmaktır. Bunları belirliyoruz. Dolayısıyla ‘Ben adayım’ diye bu kürsüye çıkan arkadaşlarımızdan TKP’nin milletvekili adayı olmanın ötesinde beklentilerimiz var. Ve şunu da herkese söylüyoruz ki eşitli nedenlerle bu beklentileri karşılayamayanlar TKP’nin milletvekili adayı olmayacaktır” dedi.

Ekonomik kriz, savaş ve meselenin özü

Okuyan bu toplantıların amaçlarından birinin de ağır bir ekonomik kriz döneminde seçimler yaklaşırken Türkiye’de halkın bu zorluklara nasıl hazırlanması gerektiği, önümüzdeki yoğun siyasi, ekonomik ve uluslararası gündemde nasıl hareket etmesini gerektiğini tartışmak olduğunu dile getirdi.

Okuyan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biliyorsunuz bu ekonomik kriz ve Ukrayna’daki savaş yüzünden daha fazla haber izlemek zorunda kalıyoruz. Daha fazla haber ve bir bölümü saçma sapan olan televizyonlardaki tartışma programları… Ve izledikçe de sinirlerimiz bozuluyor. Niye? Çünkü meselenin özüne kimse değinmiyor.

'Dünyadaki her şeyin merkezinde o var'

Tek bir konuya odaklanacağım ama o tek konu hafife alınacak bir konu değil. Dünyadaki her şeyin merkezinde o var. 

Şimdi deniyor ki ekonomik kriz var, ekonomik kriz her yerde. Deniyor ki AB’de de enflasyon arttı, e zaten savaş var, dünyada gıda krizi var. Korona günlerinde de deniyordu ki 'salgın her tarafı vurdu, ekonomik krizin arkasında Covid-19 salgını var'.

Sevgili arkadaşlar ekonomik kriz her yeri vuruyor da ama aslında belli bir kesimi vuruyor. O belirli kesim dünyada sesi en az çıkan, en örgütsüz, siyasette ve medyada ağırlığı neredeyse hiç olmayan büyük çoğunluk! Avrupa’da da, Afrika’da da, Asya’da da, Amerika kıtasında da aynı kesim acı çekiyor ekonomik krizde. Şimdi ekonomistler çıkıyor, siyasetçiler ekonomik kriz ne olacak diye tartışıyorlar ama bir şeyi hiç söylemiyorlar. Bu ekonomik krizlerin bedelini demin sözünü ettiğim dünyada bu sesi çıkmayan milyarlarca büyük çoğunluk öderken diğerleri kârlarına kâr katmaya devam ediyor. Ve kimse bu meselenin temeline değinmiyor.

'TKP artık sadece bu meseleyi konuşacak'

Burada bir şeyin altını çizeceğim. TKP seçimlerde ya da başka zaman hiç fark etmez neredeyse sadece artık bu meseleyi konuşacak. Tabii ki laiklik önemli, tabii ki Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığı önemli ama bunları da hep bu temel meseleyle bağlantılandırarak konuşacağız.

Nasıl kaçırıyorlar bu gündemi, dünyadaki eşitsizlikleri, sömürüyü, birilerinin nasıl zengin olduğunu nasıl insanların bilincinden kaçırıyorlarsa biz de meselenin bu kısmını kovalayacağız.  O yüzden TKP de hep aynı şeyleri tekrar ediyor demesin kimse. Bunu demelerine izin vermeyin. Tekrar edilmesi gereken, altının çizilmesi gereken, sabah akşam söylenmesi gereken mesele budur. Çünkü bu mesele giderek dünyada daha da yakıcı hale geliyor.

Koç ve Sabancı'nın net kârı

Bakın geçtiğimiz yıl 2 tane büyük aile, Koç ve Sabancı ailesi. Birisi 15.2 milyar diğeri 12 milyar lira kâr etmişler. Bunlar net kâr. Hani geçen yıl başlamıştı kriz, hani ağlıyordu sanayici, hani girişimcilerin, yatırımcıların durumu çok kötüydü? Onlar kriz dönemlerinde büyük kârlar elde etmeye hatta kârlarını artırmaya devam ediyorlar. Çünkü yeni olanaklar yaratıyorlar. Bir bölümü, Romanya’da, Macaristan’da, Polonya’da yatırım yapıyor. Krizi fırsata çevirerek işgücü maliyetlerini daha da düşürüyorlar. Dolayısıyla ekonomik krizden onlar açısından birkaç talihsiz örnek dışında patronlar zarar görmez. Büyük tekellerin krizlerden krizlerden zarar gördüğü görülmüş değildir. 

'Sömürü yok da sanki bir doğaüstü güç insanları yoksullaştırıyor'

Nasıl zarar görsünler? Bakın Koç ailesinin toplam serveti 55 milyar dolar. Sonra da o Koç grubunun ve diğer büyük tekellerin elindeki medya yoksul halk pazarda çöplerden artık topluyor, insanlar artık taneyle sebze alıyor, bunları haber yapıyorlar. Sanki bir doğaüstü güç insanları yoksullaştırıyor, sanki bu yoksullaşmanın yanında korkunç paralar vuran, Türkiye’yi ve insanlarımızı iliklerine kadar sömüren birileri yokmuş gibi, sanki herkes yoksullaşıyor, sanki herkes bu ekonomik krizde yıkıma uğruyor gibi… Buna inanmamızı istiyorlar. Buna inanmayacağız. Bir yerde kaybeden varsa kazanan da vardır. Bir yerde birileri çok kazanıyorsa birileri çok kaybediyordur. Kaybedenler hep emekçiler. Meselenin temeli olan bu kısmını konuşmayan herkes bu adaletsizlik ve eşitsizliğe hizmet ediyordur.

'Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı aynı sınıfın çıkarını savunuyor'

Bugün Türkiye’deki bizim düzen muhalefeti dediğimiz muhalefet işte bu temel meseleyi, temel eşitsizlik kaynağını, sömürüyü örttüğü için biz 'Erdoğan gidince kurtuluş olmayacak' diyoruz.

Millet ittifakı ile Cumhur ittifakı özünde aynı sınıfın çıkarlarını savunuyor diyoruz, demeye devam edeceğiz.

Eşitlik Türkiye Komünist Partisi’nin temel hedefi… Deniyor ki ‘siz herkesi yoksullaştıracaksınız’. Ne münasebet! Komünizm bir refah toplumudur. O refaha giden yol da insanların emeğini sömürerek zenginleşen bir avuç asalak sömürücü patronu sırtımızdan atmaktan geçiyor."

'Sovyetler Birliği eşitlikçi bir toplumdu'

SSCB’nin bütün eksikliklerine rağmen eşitlikçi bir toplum olduğunu vurgulayan Okuyan, “Yoksullukta eşitlik falan değil. Kimse aç değildi, herkesin evi vardı. Elektrik ve doğalgaz neredeyse bedavaydı. Eğitim, sağlık bedavaydı. Şimdi halimize bakın. Neymiş Sovyetler bİrliği yoksulmuş, öyle mi? Bu saydığım kalemleri geçin, insanlığın neye ihtiyacı olur? Toplu ulaşımı sağlamışsınız, kültür sanat… Dünyanın en iyi opera ve balelerine işçi tulumunu çıkarıp gidebiliyorsunuz. Spor yapabiliyorsunuz. Temel gıda maddelerinin neredeyse tamamı bedelsize yakın satılıyor.
Sosyalizm buydu. Peki şimdi ne durumda?” dedi.

Okuyan şunları söyledi:

Ukrayna-Rusya savaşı: Paylaşım savaşı

“Ukrayna ile Rusya savaşıyor. TV’de emekli askerler anlatıyor, şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı.

Ukrayna’da biz neyi görüyoruz? Sadece yoksulları görüyoruz. Gerçekten çok acıklı bir durum. İnsanların evleri bombalanıyor…

Ukrayna’nın da benzer bir biçimde saldırdığı Donbass bölgesinde Rus asıllılar. Karşılıklı olarak hep yoksullar ölüyor.
Daha önce duymadığımız bir sahil kenti: Mariupol. Rusya kuşattı. Orada siviller var, tartışmalar sürüyor. Korkunç bir bombardıman.

Peki niye bunlar? Niye biliyor musunuz? 

Rinat Ahmedov ve Mariupol'deki fabrikaları

Size Türkiye’deki patronlardan daha zengin birisinden söz edeceğim. Ukrayna’nın en zengin şahsiyeti. Rinat Ahmedov. Bu zat bir yolunu bulup Sovyetler Birliği’nde bütün halka ait olan kimi fabrikaları metal sektöründe kendi şahsi malı haline getirdi. Sonra siyasette de etki yarattı. Şu anda Ukrayna’nın en zengin kişisi. Ve en büyük yatırımı da Mariupol’da. Rus zenginleri o fabrikaların üzerine çökmeye çalışıyorlar. Bu Rinat Ahmedov denilen alçak da şu anda onları korumaya çalışıyor. Arkadaşlar Rusya’da ve Ukrayna’daki zenginlere bir bakın, kişisel öykülerine, bizim Koç ve Sabancı onların yanında bayağı çömez kalırlar. 

Dolayısıyla baktığınız, gördüğünüz şey, size yansıtılan şey doğru değil. Devletler savaşmıyor orada sermaye alçaklığı savaşıyor, büyük tekeller savaşıyor, korkunç bir ekonomik çıkar savaşıyor.

Bugünkü Rusya’yı alın vurun Ukrayna’ya! Aynı toplumsal sistem. Haklı olamazlar. Burada bir paylaşım savaşı var. Biz meselenin bu özüne değinmeden hiçbir şey anlayamayız, hiçbir şeyi sorgulayamayız, önümüzü de açamayız.
Kapitalist sınıflar her yerde başımıza aynı çorabı örüyorlar. Rusya’da da, Ukrayna’da da, Türkiye’de de, Almanya’da da, ABD’de de…

'Arka planda hep sermaye var'

O yüzden arkadaşlar bize anlatılan masalların hep arka planına bakmamız lazım, arka planda hep sermaye yatıyor.

Korona günlerinde bize ne pazarlandı? İşte Türk bilim insanları da var, Pfizer-Biontech ilk bulunan aşı… Pfizer, Biontech ve Moderna. Bu 3 aşıcı şirket dakikada 65 bin dolar kâr ediyor, bir hastalık sayesinde. Bu şirketler öyle bir zenginlik kazandı ki dünyadaki milyarderler listesine 9 yeni milyarder hediye ettik oradan.

Bu 3 şirketin aşılardan elde ettikleri kârlarla dünyadaki bütün insanları bir defadan fazla kez aşılanabilirdi. Kapitalizm böyle bir alçaklıktır.

Ya da maske sektörü. Türkiye’de şu taktığımız maskelerden kaç tane yeni zengin türedi biliyor musunuz?

Korkunç bir yük getirmedi mi bu maskeler halkımıza? Niye buradan kâr elde ediliyor?

Katar'da ölen binlerce göçmen işçi

Birkaç tane daha örnek vereceğim. Bu yılın sonlarına doğru Katar’da bir dünya kupası sergilenecek. Nasıl bir acımasızlıktır bu, binlerce göçmen işçi öldü o tesislerin yapılması sırasında ve ölmeye devam ediyorlar. Sri Lanka, Pakistan, Hindistan, özellikle Asya’nın yoksul yerlerinden Katar’a giden göçmen işçiler köle gibi çalıştırıldı. O işçiler orada ölüyorlar, sonra cicili bicili bir şekilde reklamlarla falan, futbol izleyeceğiz biz! İçimiz kaldıracak bunu da!

Kapitalizm bulaştığı her şeyi kana ve kire boğuyor. Sanat, spor aklımıza gelebilecek her şeyi!

'Kapitalizm dünyanın her yerinde sorgulanmalı ve derhal yıkılmalıdır'

Bu sistemle hesaplaşma geleceğe bırakılabilecek bir iş olmaktan çıktı. Uzun süredir çıktı ama bugün hiç böyle bir şansımız yok. Kapitalizm dünyanın her yerinde ve tabii ki Türkiye’de sorgulanmalı ve derhal yıkılmalıdır. Yarın değil bugün.

Çünkü bu örneklerle anlatmaya çalıştığımız sistem reforme edilemez, iyileşemez, hep daha kötüye gider.

Ben 59 yaşındayım, 14 yaşından beri siyaset yapıyorum. Aklımın erdiği günden beri Türkiye ve dünya daha kötüye gidiyor. 

Ama bütün bu yıllar boyunca bize hep 'henüz zamanı değil bu düzeni yıkmak' dendi, bu fikir aşılandı. Çünkü bu düzeni kimse savunmuyor artık. Nasıl savunacaklar? Bu kadar adaletsizlik, eşitsizlik üreten bu düzeni kim savunacak? Soralım bu düzen iyi mi diye? Kimse iyi diyemez ki! Sahibi yok bu düzenin. Sahibi olmayan bu düzen derhal yıkılmalıdır. Aslında sahibi var ama sahip çıkmıyorlar…

Bugün dünyada o bir avuç kapitalist dışında -diyelim ki dünya nüfusunun yüzde 1’i- kimsenin bir beklentisi yok daha iyiye gider diye.

'İnsanlığın yeter artık dediği bir döneme giriyoruz'

Dünyada şu anda milyarlarca kişi umutsuz. Daha iyi bir şey olabileceğine dair bir şey yok. Ama ne hikmetse bu düzeni yıkmaya dönük bir irade de yok. Bu böyle mi gidecek? Hayır.

Çünkü insan öğrenen, boyun eğmeyen bir varlıktır ve insan özellikle bazı dönemlerde yeter artık der. İnsanlığın yeter artık demeye başladığı bir döneme giriyoruz. Türkiye’de de böyle. 

Geçen hafta Sincan ve Konya gibi Türkiye’de genellikle komünistlerin işinin zor olduğu iki yerde böyle bir toplantıya katıldım. Ama insanlar 'yeter' demeye başlamış. Dolayısıyla eskisi kadar kolay değil bize bu zokayı yutturmak. Bunu değerlendirmesi lazım insanlığın.

'100 yıl önce elimizden kaçırdık'

100 yıl önce elimizden kaçırdık. İnsanlığın 100 yılık bir kaybı var. 100 yıl önce 1920’lerde birkaç tane talihsizlik başa gelmeseydi, belki de kapitalizmin işi bitiyordu. Ve insanlık bu yüz yıl içinde yaşadığı dünya savaşı dahil bütün bu acıları çekmeyecekti. Ne savaş, ne tuhaf salgınlar, ne yoksulluk ne açlık. Bari işimizi 100 yıl sonra düzgün yapalım. Bir 100 yıl sonra bizim torunlarımız, torunlarımızın çocukları ne beceriksiz çıktı insanlık demesinler. 

Kapitalizmin ömrü uzadıkça kapitalizmin insanlığın üzerine yıkılma riski artıyor. Nükleer savaş tehlikesi, su problemi, yaygın açlık… Bunların hepsi gerçek sorunlar ve kaynağında bu sistem var.

Bu düzenin iyileştirilebileceği, bu düzenin herhangi bir şekilde yoksullara bir şey vereceği yalanıyla 7/24 saat mücadele edelim. Kapitalizmde işsizliği azaltamazsınız, azalır gibi yapar, tekrar patlar, kapitalizmde krizleri ortadan kaldıramazsınız. Kapitalizmde her yerde konut sorunu vardır, sağlık ve eğitim sorununu çözemezsiniz…

'TKP'nin oylarının 3-4 kat artması halka umut verir'

Madem çözemeyecek kapitalizm niye oyalanıyoruz?

Bu düzeni yıkacağız diyen TKP’nin oylarının diyelim ki 3-4 kat artması bu seçimde, bu halka umut verir, ama parlamentodaki değişen dengeler falan bu halka umut vermez. Niye biliyor musunuz? Bu düzenin değişebileceğine dair kanaat güçlenir. 

O yüzden seçimleri sadece 2023’te ortaya çıkabilecek parlamento dengeleri açısından değil bu topluma nasıl bir enerji verecek, bu gözle bakmamız gerekiyor. Bu düzeni biz durdurmazsak daha büyük felaketler gelecek. Bu kötümserlik değil bilimsel bir gerçeklik.

'Halk sahne alsın, başka çaremiz yok'

Arkadaşlar seyirci olmayalım, bizi seyretsinler, halkı seyretsinler, halk sahne alsın. Başka çaremiz yok. O yüzden temel işimiz çoğalmak.

Umut çok hızlı çoğalır. Kendini savunamayacak kadar gırtlağına batmış bir düzen var karşımızda. Herkes diyor ki siz haklısınız. Yani kıstırdık köşeye, kapitalimin cilası dökülmüş durumda. Gelin birbirimize omuz verelim ve bu düzenden kurtulalım bir an önce. Yalnızca Türkiye’de değil tüm dünyada. Dünyanın her yerinde bu fikir son dönemde hızla yayılıyor. Niye? Savaş var, açlık var, yoksulluk, iş cinayetleri her şey var. İnsanlık direnecek, ayağa kalkacak bu kadar olumsuzluk karşısında. Bu fırsatı iyi değerlendirmemiz gerekiyor.

TKP’nin varlık nedeni bu düzenin yıkılıp yerine insanca bir düzenin kurulması. Biz bu iddiadan hiçbir nedenle vazgeçmeyeceğiz. Laiklik, dinci gericilik, emperyalizm, NATO, bölgemizdeki işgaller, savaşlar, bütün bunlara bu temel sınıf bakış açısından bakacağız. Başka çaremiz yok. Biz işimizi iyi yaparsak, biz yanlış yapmazsak önümüz çok açık.

İnsanın kötücül olduğu, başkalarının hakkını yemek üzere kurulan bir yapıya sahip olduğu tezi yalandır. İnsan iyi ya da kötü değildir, insan koşullarla belirlenir ama o koşulları değiştirecek olan da onun mücadelesidir.

Biz haklı olanı iyi, güzel, adil olanı, gelişkin olanı mutlaka ve mutlaka kuracağız. İnsanı kötülüğe, adaletsizliğe, eşitsizliğe teslim etmeyeceğiz. TKP bu kararlılıkla yoluna devam ediyor. Benim de bu çorbada tuzum olsun diyen herkesi yanına davet ediyor."

Adaylar sahnede

Kemal Okuyan'ın konuşmasının ardından TKP’nin milletvekili aday adayları sahneye geldi.

Kadın Dayanışma Komiteleri adına Hale Mildan, inşaat işçisi Turabi Koç, plaza-ofis emekçisi Deniz Akgün, üniversite öğrencisi Doğa Evren, meslek lisesi öğrencisi Emre Özgür, tekstil işçisi Mert Şahin, emekli asker Dinçer Karatepe, ayakkabı işçisi Selahattin Arslan, avukat İdil Zeynep Öztürk, tekstil işçisi Gülzemin Çalışır, üniversite öğrencisi Elif Şahin, taksi sürücüsü Ahmet Enginbağ, emekli gazeteci Necmiye Meltem Oba, inşaat işçisi Sadrettin Özgenç, plaza-ofis emekçisi Atakan Boyoğlu kürsüye çıkarak kendilerini tanıttı ve neden TKP'den aday olduklarını açıkladı.

Orhan Aydın: Bu haramzadelerin düzenini başlarına yıkacak olan TKP'dir

Daha sonra kürsüye gelen sanatçı Orhan Aydın, halkın temsilcilerinden ayağa kalkmalarını isteyerek "Şimdi bu arkadaşlarımın TBMM binasının ana kapısından TKP'nin milletvekilleri olarak girdiğini düşünün lütfen. Bir de oradaki haramilerin, dinci, tarikatçı güruhun yüz ifadelerini düşünün. Bunu düşlemek bile başlı başına bir umut" dedi.

"Bugün bu haramzadelerin düzenini başlarına yıkacak olan tek özne TKP’dir" diyen Orhan Aydın işçi ve emekçilerin partiye yoğun ilgisi olduğunu dile getirdi.

Aydın, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde katıldığı toplantılardan söz ettiği konuşmasında "Sanat alanında yeni bir derin ve tartışmayı çoğaltacak bir çığır açmak gerekiyor. Bu sisteme teslim olmuş, o duvarın dibinde bekleyen, büyük bir suskunluk var o duvarın dibinde" dedi. Aydın "Sanat alanında yeni büyük şeyler üretmeden çoğalma şansımız çok" diye konuştu.

Orhan Aydın'ın Nâzım Hikmet'in "Dünyanın En Tuhaf Mahluku" adlı şiirini okumasının ardından toplantı, katılanlara TKP Gönüllüsü olmaları çağrısı yapılmasıyla sona erdi. Toplantının çıkışında çok sayıda kişinin TKP Gönüllüsü olmak için form doldurduğu görüldü.