Siyasi bilanço

Çöken nedir? Çöken, kapitalizmin repertuvarındaki birikim tarzlarından birisi, bir büyüme modelidir. Ekonomik açıdan model, 2001 krizi tarzı bir krizle değil, “artık böyle devam edilemeyeceğinin anlaşılması anlamında” çökmüştür. 30 Eylül-31 Aralık mali tablolarıyla ne olduğu tahmin edilebilir: 3 ayda kârlar TL değer kaybı yüzünden yaklaşık yüzde 20 erimiştir. 2.20’den bakınca ilk 500 şirketin bir yıllık kârı gitmiştir. 2.30’larda büyük sorunlar başlar çünkü hiçbir şirket buralardan kendisini kur artışına karşı sigortalamamıştı. Lehman sonrası aylardaki TL değer kaybının şimdilik yarısıdır. Ama ortada ne ciddi yabancı sermaye çıkışı var, ne de bir ekonomik kriz yaşanıyor. Olanlar sadece Fed hareketi ve gerçekleşmekte olan “vaka riski” (event risk) yüzünden oluyor. Bu noktayı dikkatle not etmek lazım.

2001 sonrasının tüm ekonomik hikayesi masaya yatırılacaktır: Büyüme modeli değiştirilecektir. 2014, 1 trilyon dolarlık bir ekonomi olmaya yaklaşan, finansallaşan, küreselleşmeye açılan, ülkeyi Ortadoğu’da bir yabancı sermaye cenneti ve “şov vaka” çalışması olarak tasarlayan bir stratejinin kırılma anıdır. 1999’daki “bu gidişle duvara çarparsınız” uyarısının benzeri bir uyarı yapılmaktadır. Bu dönüm noktasıyla eş zamanlı olarak, ne iktidar yönetebilmektedir, ne rejimin niteliği tanımlanabilmektedir.

Dış politikada perişanlıkla başlamış, Haziran’la nokta konmuştur. Son durumla “beyzbol sopası”, “diktatörün psikolojisi” kitabı, MIT (Massachusetts Institute of Technology) raporu -Suriye’de kimyasal silahları “muhalefet” kullanmıştır, Esad rejimi değil- aynı şeydir. Bu durumu gören burjuva tayfası ve ABD, değişiklik işareti vermiş, ricat borusu çalmıştır. Lakin halk, siyaseti bu kadar yakından takip etmemektedir ve örgütlü değildir -ki zaten olmasın diye 12 Eylül yapılmıştı. 12 Eylül’ün mantıksal sonucu olarak halk hurafelerle uyuşturulmaya çalışılmıştı -ki bu da bir rastlantı değildir. 1980’lerde kurulan -bu topraklardaki aydınlanmadan, olduğu kadarıyla, intikam almayı hedefleyen- mekanizma halen başarılıdır: Hedef kitlesini etkilemeye devam etmektedir.

Hasar tespit çalışması yapan bir ekip tekrar “masaya oturabileceği” zemin yaratmaya, direnmeye çalışmakta, boş yere vaktimizi almaktadır. Halk örgütsüz kaldığı, olayları seyrettiği, modern bölümü CHP’nin AKP’yi yedeklemesine sessizce onay verdiği sürece, buradan ancak Neo-AKP ve/veya Neo-AKP/Yeni CHP koalisyonu çıkar -ki bu dahi belli değildir. İp uzatma, halat atma, el verme artık bu noktayı da aşmış, siyaset sadece AKP’yi değil, çoktan bitmiş olanı bile hala kurtarmaya çalışanların bulvar gezintisine dönüşmüştür.

ABD bir uçak gemisidir. Yavaş döner. Gemi yeni konumunda sabitlenince olaylar hızlanır. O ana kadar son kararını biz bilemeyiz. Biz sadece kamuya açık yazılanları çeşitli dillerde okuyup, anlamaya çalışıyoruz. Kaldı ki, Washington’da lobilerin içinde cirit atanların bile bilebileceğini sanmam. Daha seçime çok zaman var.

Kilit rejim değiştirme davalarını bir yana koyuyorum. Son 2.5 yılın şimdilik 3 büyük iç olayı şunlar: (1) Fenerbahçe’ye yapılan operasyon ve 3 Temmuz sürecinin devamı. (2) Haziran direnişi -ki adı Gezi olamaz çünkü ülke çapındadır ve herkesin sokağa çıkma nedeni ayrıdır. (3) 17 Aralık. Birincisinde olayı FB taraftarı süzebilmiş, kumpası çözmüştür. Fakat diğer takımların taraftarlarının konuya taraftarca yaklaşmakta ısrar etmeleri -ve kamuoyundaki Aziz Yıldırım algısı- bu olayı sanki sadece FB’lileri ilgilendiren bir olay gibi gösterebildi. İkinci ve üçüncü vakalarda CHP ve türevleri konuyu anlamamayı tercih etti ve/veya misyonları böyleydi. Çok iyi niyetliler için: CHP fırsat tepti. 

Aydınlık çizgisi her iki olayda da dökülmüştür. Aynı şekilde, Kürt hareketi liderliği de sol olmadığını, muhalefet dahi olmadığını göstermek için yanıp tutuşuyor. 17 Eylül sonrası günlerde benzer konumlanma hali aşikar hale geldi. Her kim ki elini uzatıp kurtarmaya kalkar, sonunda kullanılıp atılmaya hazır olmalıdır. Buradan siyaset falan çıkmaz. Ayrıca Kürt hareketinin son açıklamaları ırkçılığa varan bir gericileşmeyi ele veriyor. Bu fasıldan, “görevli partiyi” destekleyen ve Sırrı Süreyya Önder’i örnek gösterenler zamanla kendilerini ağır prestij kaybından sakınmak isteyebilirler.

Bahsettiğim olayların hepsi “aynıdır”. Keza daha önceki “davalar” da “aynıdır”. Aktörler de aynıdır ve ortak davranmışlardır. Aradaki çatlağa 3 günlüğüne, 3 aylığına yuvalanıp kıvrılarak strateji yarattıklarını, hatta -daha azı bile olsa- taktik yapıp cin olduklarını sananlar, siyaset üretemezler.

Marksizm bunun neresindedir? İşte burasındadır.