Ekonomi ve ekonomi politik

Ekonomi hem ülkelerin ekonomileri, hem ekonomi bilimi/disiplini için kullanılan bir terim. İngilizcedeki isimlendirmeye dikkat çekmek yeterli: Somut ekonomiye economy denirken, ekonomi bilimine/disiplinine economics denmekte. Siyasal iktisat veya ekonomi politik için de ayrı bir terim var: Political economy. Economics başka, political economy başka. Eskiden Harvard’da iki ayrı program vardı. Post-Sovyet dünyadaki eğilime paralel biçimde, ekonomi politik programını kapatmış olabilirler.

Bu ayrımın Avrupa/ABD ayrımıyla alakası yok: Ekonomi (economics) de, tıpkı ekonomi politik gibi, bir Avrupa icadıydı ve ABD’ye göçen Avrupalılar tarafından bulunmuş dahi değildir. Tam tersine Avrupa’da yaşayan Avrupalılar tarafından Kıta Avrupa’sında icat edildi. Asıl mucitler İsviçre’de Lausanne’da hocalık yapan Fransız Léon Walras ve İtalyan Vilfredo Pareto’dur.  Pareto elbette ki Walras’dan çok üstün ve çok daha geniş ilgi alanları olan bir akademisyendi. Ama bu ayrı konu: 19. Yüzyıl sonunda ortaya çıkmaya başlayan “yeni ekolü” en çok bu iki isime bağlayabiliriz.

20. Yüzyıl başlarında doğa bilimlerindeki göz kamaştırıcı ilerlemeler bazı sosyal bilimcileri çok etkiledi ve bu etkilenme hali ideolojik meselelerle –elbette sosyalizm konusuyla- bağlantılı olmayan, “saf”, “arı” bir ekonomi bilimi vaaz etmeye kadar gitti. Doğa bilimlerinin yöntemleri toplum bilimlerinde de uygulanamaz mıydı? Bu kadarıyla tipik bir Aydınlanma projesine benziyor. Ama bu kadarıyla. Projenin diğer tarafında emek-değer kuramına alternatif oluşturma iradesi vardı.

Ekonometri (econometrics) terimi icat edildiğinde –Ragnar Frisch, 1926- doğrudan biometriden (biometrics) alınmıştı. Bir “metri” idi:  “Ekonomi-ölçer” gibi düşünülebilir. Sonunda “metrics” var. Doğa bilimleri kadar bilimsel olacak, felsefe-ideoloji-siyasetten arınmış yeni “ekonomi bilimi” de sonunda “ics” olan bir bilim olacaktı. Fizik (physics) gibi. Ciddi bir öykünme payı var. Hatta 1980’lerde Philip Mirowski “econom-ics”, “ekonomi toplumun fiziği, fizik de doğanın ekonomisi” olacak şekilde simetrik isimlendirilmişti görüşünü kuvvetle savunmuştu. Bir “loji” olan sosyolojinin (sociology) “objektif”, “ideolojik olmayan”, “saf”  toplum bilimi olarak sosyalizme karşı çıkarıldığını yazan da Karl Korsch’dur ve 1920’lerde yazmıştır. Demek bir eğilim var. Ama eğilim var demek yetmez.

Doğa bilimlerinden, özellikle fizikten etkilenme zaten aşikardır ve inkar eden de yoktur. 1990’larda Chicago üniversitesinde yapılan bir sempozyumun adının “termodinamik ve makro dinamik” olduğunu hatırlamak yeter. Esasen 19. Yüzyıl sonunda/20. Yüzyıl başında “ekonomist” diye bir tür olmadığı ve zaten ekonomi (economics) departmanı diye bir departman da kurulmamış olduğu için, başlangıçta mühendisler, fizikçiler, matematikçiler, istatistikçiler vardı. Örneğin meşhur Irving Fisher Yale üniversitesindeki (1892) doktora tezini zamanın tanınmış fizikçisi Gibbs ile yazmıştı. Herkesin tanıdığı isimlerden Marshall ve Keynes de Cambridge matematik bölümü mezunlarıydı. Bu eğilim hep devam etti ve günümüzde de sürmekte. ABD’de fiziko-finans” mevcut olduğu gibi, Fransa’da meşhur bir “mühendis-ekonomistler” ekolü var.

Buraya kadar bazı bilgiler verdim ve bir-iki saptama yaptım. İşler bir noktadan sonra, yani asıl meseleye gelince, çatallaşıyor. Nedeni şu: “Genel olarak sosyal bilimlerde modelleme-matematik-istatistik kullanımı” ve “neoklasik kuramın orijindeki bazı modellerinin bazı sonuçları” birbirine karışıveriyor.

Sosyalistler bu konuda sıklıkla iki net yanlış yapıyorlar. Birincisi şu: Economics teriminin kökeninden hareket ederek, her tür matematiksel modellemenin/matematiksel ekonominin “neoklasik” olduğu görüşüne sapmak hayli yaygın. Bilindiği gibi ekonomideki neoklasik kuram sosyalistler tarafından genellikle kapitalizme mazeret üreten bir burjuva kuramı olarak kodlanmıştır. Bu ayrıca tartışılabilir; Yukarıda emek-değer kuramına alternatif olarak düşünüldüğünü zaten yazdım. Bu kadarı işin önemsiz tarafı. Önemli tarafı şu: Nedense, bariz bir anlam kaydırmasıyla “matematik kullanımı eşittir neoklasik kuram” denklemi kolayca kurulabilmekte. Oysa ki neoklasik kuramın hangi ölçüde “mazeretçi” olduğundan, hatta “ne olduğundan” bağımsız olarak, bu anlam kaydırması (a) tarihe uymamaktadır (b) mantıksal açıdan savunulamaz.

Çok sayıda karşı örnek verilebilir ama Marksist ekonomi kuramının –isteyen ekonomi politiğin Marksist eleştirisi de diyebilir- matematikselliği ortadadır. Kendi kuramını kendisi matematikselleştirmeyi düşünerek yıllarca çalışan Marx’ın çabası matematiksel el yazmaları şeklinde derlendi ve Türkçe çevirisi bile var. Tanınmış Marksist veya Marx’dan esinlenen 19. Yüzyıl sonu-20. Yüzyıl başı matematiksel ekonomi kuramcılarının listesi verilebilir. Ricardo etkisini de katarsak, Dmitriev’den Tugan-Baranovsky’e, Charasoff’tan Moskowzska’ya, Otto Bauer’den Grossmann’a minimumda listeleyebiliriz. Elbette Rus istatistikçi-planlamacılarının en tanınmışları ayrıca listelenebilir. Öte yandan, ne Marksist ne neoklasik olan çok sayıda matematiksel ekonomist dün de vardı, bugün de var. Karşı örnek bol.

İkinci yaygın yanlış, saf veya melez, tüm formelleştirmeleri “Batı akademiasına” atfetmektir. Alakası yok: Mesela Sovyet ekonomistlerinin bir bölümü de böyleydi, bugün de böyledir. İktisadi tarih de hem Rusya’da, hem Batı’da kısmen artık böyle. Hatta Sovyet planlamasında yeni matematiksel çerçevelerin kullanımında “geç” kalmışlıktan bile bahsedilebilir. Örneğin Leonid Kantorovich’in meşhur kitabı 1939’da hazır olduğu halde 1959’da basılabildi. Çin’de de 1990 sonrası ekonomist kuşağı fen bilimi/mühendislik kökenlidir. Japon Marksist matematiksel ekonomistleri Japonca yazmışlardı. Batı üniversiteleriyle ilişkileri sonradan gelişti.

Esasen istatistik-matematik-planlama bağlantısı mantıksal olarak da, tarihsel olarak da çok güçlüdür. Başka türlüsü nasıl mümkün olabilir(di)?

Yani? Yani bu işler Batı akademiasının kafa karıştırmasından ibaret değildir. Post-post-post modern bulamaçlardan değil, başı sonu belli, tutarlı, ampirik araştırma yolu açık ve yöntemleri gelişmiş, modernist bir projeden ve modeller yelpazesinden söz ediyoruz.     

Durum aslında bu kadar açık iken bu konudaki karışıklık nereden kaynaklanıyor? Bir bölümü uluslararası bir sorun. Bazen Marksizm adı altında da obskürantizm yapılabiliyor ve ithal ediliyor. Obskürantizm ülkede zaten kendiliğinden yaygın denirse, ona da itiraz edemem, o ayrı. Diğer bölümü iç üretimin kalitesi. Nedeni, en basitinden ve en azından, kolaycılık.

Bir tez daha var, genel bir tez ve şundan ibaret: “Ekonomi disiplininde/sosyal bilimlerde kullanılan alet-edevat nötr değildir”.  Yani şu mudur? “Teoriye nötr bir gözlem dili yoktur”. Tamam, mümkündür, hatta doğrudur diyelim ve kabul edelim. Ettik, bitti. Şimdi ne olacak?

Sonuç değişmeyecek; Sosyal bilimlerde ve elbette ekonomi disiplininde modelleyecek ve ölçeceğiz. Neden? Çünkü “akıl” diyoruz. Matematiksel olmayan akıl yoktur, çünkü mantıksal olmayan şeye akıl denemez. Yeterince açık olmalı.