Yunanistan’ın ekonomisi ve ekonomi politiği hakkında

Yunanistan’ın ekonomik durumunu, Brüksel, Frankfurt ve Washington’un (Troyka) beklentileri çerçevesinde, kısaca analiz edebiliriz. Tartışılan temel “ekonomik” mesele kamu borcunun sürdürülebilirliği. Ama “ekonomi politik” açısından temel mesele o değil. 

Önce ekonomik mesele. Aşağıdaki formül basit biçimde kamu borcunun sürdürülebilirliği konusunu özetliyor. Kamu borcu/GSYH oranını d ile gösteriyoruz: t ve t+1 cari dönemi ve sonraki dönemi temsil ediyor. Kamu borcu/GSYH oranının yıllar içinde azalması bekleniyor. Örneğin Troyka Yunanistan’ın d oranının şu anda ulaştığı yüzde 175 seviyesinden 2020 yılında yüzde 124’e düşeceği bir patika çizmiş durumda. Formülde r reel faiz demek. Milli gelirin (GSYH) reel büyüme hızını y ile gösteriyoruz. Birincil bütçe fazlası (faiz dışı bütçe fazlası) s ile gösteriliyor. Hepsi cari zamanda, mesela 2014 verileri. Sadece t+1 ile gösterdiğimiz kamu borcu/GSYH oranı 2015’in oranı olacak. dt+1

Burada s ile gösterilen faiz dışı bütçe fazlası Yunanistan devletinin çıkardığı iç ve dış borçlanma senetlerine ödediği faizin dışında kalan bütçede fazla vermesi, tasarruf etmesi gereğini temsil ediyor. Bu değişken, s, yine bir oran olarak ifade ediliyor: GSYH’ye oran. Bu oran ne kadar yüksekse, yani devlet faiz borcunu ödedikten sonra kalan bütçede GSYH’ya oran olarak ne kadar tasarruf yaparsa, o ölçüde “kemer sıkılıyor” diyebiliriz. Formülden bu kalem, s, ne kadar yüksek olursa gelecek yılın d’sinin, kamu borcu/GSYH oranının o kadar düşük olacağını görebiliriz. Ancak formülde kamu borcuna ödenen reel faiz r ve GSYH reel büyüme hızı y de yer almakta. Formülden kamu borcunun sürdürülebilirliğini sağlayacak, zamanla kamu borcu/GSYH oranını azaltacak faktörlere bakabiliriz: (i) s ne kadar yüksek olursa (ii) r ne kadar düşük olursa (iii) y ne kadar yüksek olursa gelecek yılın kamu borcu/GSYH oranı bu yıla göre o kadar düşük olur. Örneğin d=1 diyelim. Birincil bütçe fazlası s için yüzde 5’lik bir tasarruf oranı atayalım. Reel faizi negatif yapalım; 1 + rt ifadesi 1 olmasın, 0.95 olsun. Büyüme hızı y de yüzde 5 olsun. Bu durumda baştan 1 olan –yüzde 100- bir kamu borcu/GSYH oranı (dt) gelecek yıl (dt+1) yüzde 85.96’ya düşecektir.

Bu basit netlikten hareketle konuya geçelim. Yunanistan’da emekli maaşlarında yüzde 30’a varan kesintiler, sağlık harcamalarında kesintiler, sosyal transferlerde kesintiler vb her tür kamunun “kemer sıkma” önlemi s değişkeni tarafından temsil ediliyor. Tartışılan da bu çünkü kamu borcuna yapılan eklemeler –yeni borçlar- ile birlikte, 2009 yılında yüzde 110 olduğu ilan edilen “gerçek borç” –daha öncesinde rakamların tahrif edildiğinin ortaya çıkarılmasına karar verilmişti- bugün GSYH’nın yüzde 175’ine yükselmiş durumda. Nedeni açık: (a) Yeni borçlar alındı (b) Büyüme tarafından, yani y, hiç katkı gelmedi. Yunan ekonomisi altı yıl boyunca küçüldü. Oysa ki büyüme hızı pozitife dönüp yükselse, reel faiz de daha düşük olsa,  borç sürdürülebilirliği o kadar fazla “kemer sıkmadan” sağlanabilir.

SYRIZA diyor ki “kemer sıkma” s faktörüne artık yüklenmeyelim, büyüme y değişkenini yukarıya itelim. Yunan ekonomisi büyüsün, iş yaratsın, aynı zamanda payda büyüyeceği için kamu borcu/GSYH oranı düşecektir.

Peki ya faizler ve borç servisinin faiz yükü? İşte burada gerçek bir yorumun ilk öğesine rast geliyoruz. Bu oran, yani Yunan kamu borcunun efektif faizi inanılmaz şekilde düşmüş durumda. Aslında Samaras döneminde ortodoks neoliberal reçete + yeni borçlanma + Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) bankalara devlet tahvili alımları için sağladığı imkan (LTRO) + Yunanistan’ın borç vadesinin 30 yıla kadar uzatılması sayesinde ilk safha atlatılmış durumda. Faiz düşük, vade uzun. Fakat bu arada borç stoku ve borç stokunun GSYH’ya oranı hızla artmış durumda. Normal ortodoks Troyka patikasına göre bu oran zamanla azalacak. Nasıl? “Kemer sıkarak” ve mümkünse büyüme hızını artırarak.

SYRIZA bu “kemer sıkma” kısmının önemsizleştiği argümanını savunacak bir durum oluşmuş iken iktidara geldi. BU açıdan AKP’ye benziyor. AKP de 2001 krizinin dar dönemi bittikten, ilk şok dalgası krizi yaşatan koalisyon hükümeti tarafından savuşturulduktan sonra iktidara gelmişti. Yani SYRIZA “hasat zamanı” iktidara gelmiş olabilir.

Bir başka nokta bahsedilen faiz ve büyüme oranlarının reel oluşu. Enflasyon yaratmak, mesela, reel faizi düşürerek kamu borcunun reel değerini enflasyonla eritmek demek. Enflasyon yaratmak ve büyümek SYRIZA’nın iki temel tezi olacak: Öte yandan bunlar zaten AB’nin bütününün de yapmak istediği şeyler.

Rakamsal boyutuna bakarsak yıllık borç servisi GSYH’nın yüzde 4’ü. Düşük. Emekli maaşları bu yüzde 4’ün yüzde 40’ı: Yani Yunan GSYH’sının yüzde 1.6’sı. Sağlık harcamaları için transferler bu yüzde 4’ün yüzde 29’u. GSYH 242 milyar ABD doları civarında. Emekli maaşı + sağlık transferleri bugünkü kurdan 6 Milyar EURO tutuyor. Burada yüzde 20 artışın maliyeti 1.2 milyar EURO. Komik bir rakam. SYRIZA sadece bunu yapsa, emekli maaşı 1000 EURO’dan 700’e düşürülen emekliye, mesela, 850 EURO ödemeye başlasa çok popüler hale gelebilir. 

Ancak bu sadece başlangıç. Bu ekonominin yüzde 40’ı kamu, yüzde 60’ı özel. Kamu-özel ayrımı yapmazsak, hizmetler yüzde 80, sanayi yüzde 16, tarım da yüzde 4. Hizmetler içinde ele alınacak turizm yüzde 15. İşgücü piyasasının yüzde 20’si düşük ücretli, hizmetler ve tarım sektörlerinde çalıştırılan göçmen işçilerden oluşuyor. Yunan işçi sınıfı dediğimiz zaman fabrika işçileri gibi düşünemeyiz.

Ama Yunanistan’ı hem yüksek borç/özkaynak ve borç/gelir oranları olan, hem de sürekli işletme sermayesi ihtiyacı olan bir şirket gibi düşünebiliriz. Büyümenin sağlanması, işsizliğin azaltılması gerek. Elbette 2008 öncesindeki gibi AB fonlarıyla popülizm yaparak olmayacak bu işler. 1981-2008 arası AB üyeliğinden en çok kimler yararlandıysa onların da bir nebze zarara ortak olmasını istemekten ibaret bir solculuk iktidara gelebiliyorsa, AB’nin ve Yunan sermaye sınıfının bu iki yanı da kesen SYRIZA kılıcını kolay harcamamak için nedenleri olmalı.

Lakin “ekonomi politik” de var. İki türlü: Yunan borç tahvillerini tutanların mali zarara uğratılmasına razı olmayan bir AB sistemi söz konusu. İkincisi, Yunanistan İspanya, Portekiz ve en önemlisi İtalya için örnek olabilir. Brüksel ve Frankfurt’ta temsil edilen sermaye çevreleri bunu isteyecek mi? Yoksa SYRIZA’yı finans piyasalarının miyopluğuna teslim mi edecekler? Bütün siyasi alternatiflerin hızla eridiği Avrupa’da bu yolu denememek ırkçı faşist hareketlere yolu açmak anlamına da gelebilir. Bu bir vizyon, stratejik akıl konusu. Göreceğiz.