Burjuvazi Gecekonduları İstiyor

Geçen hafta Ankara'nın İlker Mahallesi sakinleri gecekondularını ellerinden almayı planlayan kentsel dönüşümü protesto ettiler. Ankara'da Güven Park'ta.İlker, gecekonduların yerine orta ve üst sınıfların kullanımı için villaların ya da lüks apartmanların yapılacağı mahallelerden birisi. Aynı olguya, 27 Mayıs tarihli SOLCU'da Evren Madran Amsterdam için de dikkat çekmişti.

Sınıfların kentle ve kent içindeki ilişkileri bakımından kapitalizmin üç önemli evreden geçtiğini söyleyebiliriz.

Birincisi sermayenin ilkel birikim dönemine denk gelir. Tarım alanları çitlenmekte, köylüler zorla, yeni gelişen sanayinin gereksindiği niteliksiz emekgücü açığını kapatmak üzere kentlere doğru sürülmektedir. Sanayi kent merkezindedir. Sürülen köylüler fabrika çevresindeki ilk gecekonduları oluşturmaktadır. Yaşadıkları mahalleler ayrı, yaşam koşulları çok farklı olsa da proletarya ve burjuvazi kentin aynı dar mekanını paylaşmakta, fabrikanın dumanı, gürültüsü ve atık borularından fışkıran iğrenç sıvısı herkesin yaşamını kirletmektedir.

Ancak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fordist, ağır sanayi durumu tamamen değiştirir. Fabrikalar artık kent içine sığmayacak denli büyük, dumanına ve gürültüsüne tahammül edilemeyecek denli çirkindir. Fordist sanayi kuruluşları bu nedenle kentin dışına taşınır. Buna karşılık ilk dönemin kalıntısı imalathaneler kent merkezinde kalır. Üretim araçlarının kent dışına göçüne burjuvazi ve orta sınıflar da eşlik eder. Böylece kent toplumsal sınıfların yaşam standartlarına uygun düşer tarzda net olarak ikiye bölünecek şekilde genişler. Zenginler kent dışındaki banliyölere, villalarına, lüks konutlarına çekilirler. İşçi sınıfını kirlenmiş ve artık yaşanılası bulunmayan kent merkezinin, dar sokaklarında bırakarak. Bu hali nedeniyle kentin merkezi artık çöküntü alanı olarak tanımlanır.

Üçüncü dönem ise yeni bir gelişme. İki faktörün uyarıcı olduğunu görüyoruz. Bunlardan temelde yer alanı üretimin sektörel içeriğindeki değişmedir. Herkesçe biliniyor: Genel olarak ekonomide sanayinin alanı hem görece hem de mutlak olarak küçülüyor, buna karşılık hizmetler sektörününki genişliyor. Finans, bankacılık, tasarım, bilişim, yazılım, ticaret, tüketim sektörleri hem kaynakların önemli kısmının dolaştığı hem de işgücünün önemli kısmını istihdam eden alanlar. İşte bu sektörler şimdi kentin merkezini yeniden istiyorlar. İkinci faktör ise ikinci dönemde, kentin merkezini bir çöküntü alanı olarak terk ederek kent dışındaki lüks yaşam alanlarına göç eden burjuvazinin ve orta sınıfların, kent merkezindeki işlerine ulaşmak için her sabah harcadıkları zamanın, içine girdikleri trafik trajedisinin yüküne bundan böyle katlanmak istememeleridir. Bu eziyeti, iş dışı yaşamın sakinliği ve lüksü için çekmek istemiyorlar.

Bunun için önce kent merkezinin çöküntü alanı halinden çıkarılması, buraya lüks ticaret, tüketim ve iş merkezlerinin inşa edilmesi, sonra da artık kent merkezinde kalmış gecekonduların süpürülerek üst sınıfların yaşayabilecekleri yeni konutların, villaların inşa edilmesi gerekiyor. Buna da kentsel dönüşüm deniyor. Gecekondular, daha uzak yerlere, olanaklıysa dağların arkasına, gözden ırak yerlere taşınıyor. Başta orta sınıflar buna alkış tutuyor. Çünkü onlar akmerkezlerde, vb. üşümeden, terlemeden, kredi kartlarıyla, dış dünyanın gürültüsünden, bunaltıcı atmosferinden, geçim kaygılarından uzak günlerini geçirecekler.

Burjuvazi kent merkezine yeniden dönüyor ve proletaryayı yeni gecekondulara sürüyor. Bu bir sınıf savaşımı. İlker mahallesi sakinleri farkındalar mı bilmiyorum. Ancak, mücadele sosyalizm hedefine kilitlenmiş bir sınıf mücadelesi perspektifiyle sürdürülmezse, karşı sınıfın bu tepkiyi de bir şekilde, sistem içi kanallarda massetmesi kaçınılmaz olur. Nitekim, belediyeler bu tür operasyonlarda, gecekondululara da krediyle yeni gecekondular edinme fırsatını sunuyorlar.