İslam’ı güncelleyeceklermiş, tövbe tövbe

AKP’nin yatırım yaptığı İslamizasyon yolu kadrolarını kendinden geçirdi. Öyle bir otobandı ki bu, önünü arkasını düşünmeden bastılar gaza. Evlenme yaşını 6’ya indirenler, kaynananın açıktaki kolunun bile tahrik unsuru olduğunu söyleyenler, koca dayağını normalleştirenler, asansöre kızlı erkekli binilemeyeceği fetvasını verenler, ne ararsanız var, ipin ucu iyice kaçtı.

Normaldir. Din, bireysel bir inanç sistemi olmanın ötesinde, toplumsal yaşamı düzenleyen siyasal bir yapı olduğu için. Bir kez din üzerinden konuşulmaya, siyasete dinle şekil verilmeye, din toplumsal yaşamda referans olarak kullanılmaya başlandığında sonuç bundan başkası olamazdı.

İşler öyle sarpa sardı ki Erdoğan tepki göstermek zorunda kaldı. Niyet, başkanlık seçimleri öncesinde durumu biraz “normalleştirmek”. Geçtiğimiz 10 Kasım’da AKP’nin Atatürk’ü hatırlamasının nedeni de aynıydı. MHP ile ittifak tamam ama, robotlara takmış Bahçeli ile %50+1’i tutturmak hala belli ölçüde riskli.

Erdoğan’ın 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde Nurettin Yıldız’ı bir çırpıda harcayan sözleri şöyleydi: “İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.”

Ancak bu lafın, “birçok hoca efendinin tefe koyacak olmasının” çok ötesinde, iktidarın koalisyon ortağı durumundaki yüzlerce tarikatı rahatsız edeceği açık olduğundan, ertesi gün, önce Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’dan, sonra da Erdoğan’dan düzeltmeler geldi. Anlayacağınız durum eski tas eski hamam.

İbrahim Kalın “Zamanın değişmesiyle içtihadi hükümler ve yorumlar değişir ve yenilenmeye ihtiyaç duyar. Kuran ve sünnetin ortaya koymuş olduğu hükümler ise sabittir. Kastedilen budur.” dedi.

Erdoğan da “Dinimiz İslam ve kitabımız Kuran-ı Kerim rabbimizin emri gereği kıyamete kadar caridir. Bu da dinimizin ve kitabımızın bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kıyamete kadar gidecek olan tüm toplumlar, yaşanacak tüm hadiseler, ortaya çıkacak tüm yeni durumlar karşısında söyleyecek sözü olduğu anlamına gelir.” diye bir ek yaptı.

Hani din kişisel inanç konusuydu. Geçiniz. Yüksek yüksek siyasetçilerin siyaset ortamında konuştuklarına bakar mısınız?

CHP de aynı çizgide. Siyasetin dinselleştirilmesine değil, AKP’nin İslam’ı güncelleme niyetine karşı çıkıyor.

Din siyasetin merkezinde. Kuran’da yazanlar, Muhammed’in yaşam tarzı referans. Güncel duruma göre neyin, nasıl gözden geçirileceğine karar verecek olanlar ise zaten AKP merkezinden başkası olamaz. Nitekim Erdoğan, bu gibi konularda Diyanet dışındakilerin konuşmaması yönünde bir uyarıda da bulundu.

Diyanet konuşacak da, “kız çocukları 9 yaşında evlenebilir” fetvasını veren bu kurum değil miydi?

Yapamazlar. Siyaseti İslam’a göre icra edenlerin Kuran ve sünnetin dışına çıkmaları mümkün değildir. Laikliği yerle bir ettiler ve bu Onların siyaset tarzıdır.

Yapmaya kalktıklarında doğrultu ve taban yitirirler. Kilitlenirler. Çünkü bu dünyayı anlamak, açıklamak ve bu dünyada seküler biçimde yaşamak gibi bir niyet ve yetenekleri yoktur.

Ancak bir taraftan da tuttukları yol toplumun çok önemli bir kısmı tarafından halen benimsenmiyor. Burada bireysel ölçekli de olsa alttan alta bir tepki birikiyor. Bu kesimin sessiz olduğuna bakmayın, üzerinde AKP’nin ikna yeteneği bulunmuyor.

İşte bu gerçeklik başkanlık hesaplarını bıçak sırtı bir konumda tutuyor ve işte bu risk nedeniyle frene basmak zorunda hissediyorlar. O zaman da, işte böyle, gerçekten tutarsız, komik vaziyetler ortaya çıkıyor. Frene bassalar tarikatlar yaygarayı koparıyor, gaz verseler hacıları hocaları çocuk ve kadın düşmanı laflar etmekten kendilerini alamıyor.

Üstelik, bu öyle bir tutarsızlık ki, ta felsefi, epistemolojik bağlama kadar uzanıyor ve dinci siyaset açısından dümeni toparlayamama riski esasen burada bulunuyor:

İslam’ın güncellenmesi, Kuran ve sünnete günün koşullarına göre yorum getirilmesini gerektiriyor. Kuran Allah’ın sözü, Muhammed de temsilcisi. Yani düzenleme her şeyi bildiğine, gördüğüne, yarattığına, yönettiğine inanılan Allah’ın kendisine yöneliyor. Eğer Allah’ın sözü, yaratısı çağa göre düzeltilme ihtiyacı gösteriyorsa, buradan Allah’ın her şeyi bilen, gören, yaratan, yöneten olmadığı sonucu çıkıyor. Eğer Allah her şeyi bilen, gören, yaratan, yöneten güçte olsaydı, sonradan düzeltilme ihtiyacı doğuracak sözler söylemez, işler yapmazdı. Acaba Kuran Allah’ın sözü, Muhammed O’nun temsilcisi mi değil, yoksa Allah diye bir yaratıcı güç mü yok?

Dünya Kadınlar Günü’nde, kadınların sebebiyet verdiği işlere bakar mısınız. Tövbe, tövbe.