Virtüel Aktöre Karmaşık Notlar

“Şimdi” dediğimizde, kastettiğimiz zaman dilimi, ancak teori, felsefe, edebiyat, ya da laboratuvar testi açısından, daha biz o kelimeyi telaffuz ederken geçmişte kaldığı varsayılabilecek andır. Böyle baktığınızda, “aynı ırmakta iki kez yıkanamazsınız” aforizması, diyalektiğin “her şey sürekli bir akış, bir değişim halindedir” tezinin, bir edebi anlatımıdır. Herakleitos’a yapılan “bir kez bile yıkanamazsınız, çünkü suya girerken siz de değişirsiniz” eklemesi de. Zihinsel kavramlardaki “süreç-değişim” bütününün zaman dizimi, reel dünya pratiğinde, doğada ya da varsayalım sosyal yapıda, farklı dinamiklerin devrede oluşu nedeniyle, sanki bu doğruları geçersiz kıldığı yanılsamasına yol açacak bir durağanlık görüntüsü ardında kalır. “Hep ileriye doğru” akan sanal zaman kavramının, yine bu alanlarda kırılmalara uğraması gibi.

Düz doğrultu aramaya yatkın, bir sadelik, bir netlik, bir “nah işte” belirginliği arayan insan, bütün bu durağanlık, akış kırılmaları içerisinde diyalektik sarmalın, bir önceki noktadan aslında bir üst boyutta geçişi gibi karmaşık süreçlerden “eskinin tekrarı” gibi görünen durumların da “ilerleme” içerdiği, ya da özel durumlarda, “ilerleyiş”in “geçmişe dönüş”le tanımlanabilmesi gibi kafa yorucu “düşünsel” uğraşlardan sıkılır doğal olarak.

Siyaset üretmeye, çok bileşenli karmaşanın her yönüne değinen bir analizden geçerek vardığınızda, bu nedenlerle algılanmanız da zor olacaktır. Temel yöneliminizi istediğiniz kadar net vurgulayın, eğer “anlık” gelişmelerin girift olgularını, içerdiği değişik boyutlarla değerlendirmeye kalkarsanız, nasıl olduğunu anlayamadan, bütün “apaçık”lığınızın da sorgu alanına katıldığı bir “ee, ne diyon yani?” çıkacaktır karşınıza.

“Sigara içmezsen sağlıklı yaşarsın” gibi bir formülasyondur aranan. Tamam, sigara sağlığa zararlı ama, bir tek o mu mesele, deyip, insan yaşamını tehdit eden diğer etkenleri saydıkça, “ne yani, sigarayı mı savunuyorsun?” denilmesi de bundandır. “Sigarayı bıraktın diyelim, yetersiz beslenme, ekzoz, sanayi atığı, radyasyon…” Tamamlayamazsınız sözünüzü. “Sigarayı savunuyon sen!”

“Sigara sağlığa zararlıdır.” Doğru. “Ordu, hâkim sınıfların silahlı gücüdür.” Doğru. “Sigaradan kurtulursak sağlıklı yaşarız.” Yanlış. “Orduya her darbe, hâkim sınıflara darbedir.” Yanlış. Onlar doğruysa bunlar nasıl yanlış olur, demek ki sen onların da doğruluğunu kabul etmiyorsun…

Şöyle bir düşündüm de, bunları kaç değişik yoldan anlatmaya çalıştığımızı, en basite indirgemeden, en karmaşığa sapmaya hangi yöntemleri denediğimizi… Olsun…

Başa dönelim. “Şimdi”nin kavramsal değil, reel dünyadaki karşılığında, yani, bir gelişme sürecinde, gelinen noktada ve olası ilerleme durumunda siyaset üretilir. Var olan zeminde. Artık somutlaşmış durumun öncesiyle, ya da tasarlanan gelecekle, yani, gerek bu ânı belirleyen, gerek sizin müdahale doğrultunuzla bağlantılı olan, ama her ikisiyle de birebir örtüşmeyen bir gerçekliktir bu verili nesnellik.

“Varlık, genel bir ontolojik gerçekliktir, yani birbirini genele tamamlayan (komplementer) iki ayrı gerçekliğin bütünüdür. Ve bu bütün, daima, yani herhangi bir ve aynı anda, birbirinin yerini –bir müdahale, ölçüm veya arıza sonucu- almaya hazır temsilcilerden, enerji durumu dediğimiz normlardan meydana geliyor.” Lukacs’ın “bütünsellik” bakışını açımlarken Yılmaz Öner, ontolojik genel gerçekliğin bütünleyicilerini, fiilî ve virtüel aktörler olarak tanımlarken, yalnızca tanecikler ve fizik bağıntısı değil diyalektik üzerinden kurulan, bir sosyal çıkarımlar tutamağı da verir elimize. Fiili norm, bu bütünsellikte, verili andaki gerçekliği birebir temsil eder. Virtüel formlar, onun yerini alma potansiyeli taşımakla birlikte, değişik olasılıklar halinde, bire-çok tamamlayıcılarıdır bütünsel gerçekliğin.

Fizikten toplumbilime geçerek söyleyelim aynı şeyi, ondan biraz daha anlıyoruz ne de olsa. Her yeni, eskinin içinden çıkar ve bağrında kendisinden yeniyi de barındırır. Siyaset, var olan yeni içindeki eski unsurları da hesaba katan, içindeki daha yeniyi ortaya çıkarmaya yönelen, ama her ikisini de “fiilî gerçeklik”le karıştırmayan bir şeydir.

Bir dönemin fiilî gerçeklikleri, mesela cumhuriyet, mesela askeri darbeler sahne aldıklarında, onları bütünleyen virtüel aktörler de farklıydı. Bir başka aktörün fillî gerçekliği altında, onlar virtüelleşirler. Ama, çoklu yapı özelliği nedeniyle, başka virtüel aktörlerin karşısında, yaşanmışlıkları nedeniyle, daha silik kalmaya mahkûmdurlar. Böyle olmasaydı, virtüel gerçekliklerden biri, onların fiilî gerçekliklerinin yerini alamazdı. “Bir müdahale, bir ölçüm ya da bir arıza durumu” ilkesini hatırlayın!

Cumhuriyet, arızalanmıştır, yapısal niteliği gereği. “Askerî vesayet” de bir müdahaleye maruz kalıyor. Her ikisinin de “eşit melanet” olduğu kanısındaki bazı virtüel aktörlerin, bu fiilî değişime herhangi bir fark gözetmeksizin coşkuyla katılması, buna yol açan “ölçüm” faktörünün ıskalanmasındandır. Nasıl bir ölçüm hesabıyla AKP iktidarının başrole yükseldiği ve sahne icraatları, hâlâ eski aktörler döneminin yaşandığını sananlarca, “kötü oyuna müdahale” gibi algılanmakta, virtüelin fiilîden intikamı olarak kutsanmaktadır.

Burada, bir ölçümle gündeme gelen müdahalenin bünyesindeki arızalardan söz ettiğinizde, zamanı kronolojik akış olarak tanımlayanlarca “eskinin unsuru”, var olan gerçekliği göremeyenlerce, artık virtüelleşmiş aktörün fiilî hükmünü savunan “tutucu, statükocu” görülürsünüz.

Eskiyi ve hâkim sınıfları, fiilîlikten çıkaracak virtüel dinamik olarak sahne alanın niteliğini sorgulamayı bir kenara bırakarak siyaset üretmeye çalışanlar, kendi potansiyellerini ve bütünsel gerçekliğin hangi parçası olduklarını da gözden geçirme zahmetine girmeyeceklerdir kuşkusuz. Böyle bir potansiyelin varlığı, fillî gerçekliğin bir örtüşeni, bileşeni olmamakla mümkün çünkü. Ne demiştik? Ontolojik gerçekliği yalnızca birebirlik bağıntısı bulunan aktör temsil edebilir.

Sahnedeki aktör, geçmişle hesaplaşıyor! Ne güzel! Bunu sorgulayan, sigara içmeyi savunur, orduya yandaş olur… Değiştirici dinamiğin parçası hissetmek kendini, “temizlenmiş” bir kafa ve vicdan ürünüdür. Net, yalın, karmaşadan arınmış. Öylesine ki, hâkim sınıfların silahlı gücüne vuran aktör, sınıfsal olarak herhangi bir şeye tekabül eder mi sorusundan bile azadedir. Çok zorlarsanız, “derin devlet” kavramı vardır işte, asıl hâkim sınıf odur! AKP iktidarı ve temsil ettikleri değil!

Fazla karmaşık ve sıkıcı oldu değil mi? Olsun, biz her yolu deneyelim de… Şöyle tamamlayalım: Fiilî gerçeklik ve örtüşük bileşenleri, kendileri dışında kalan tüm virtüel gerçekliklerden kopmak zorundadır. Buna, sadece “eski rejim” ve “askeri ağırlık” değil, emek ve devrim potansiyelleri de dahildir. En azından görünüş itibariyle, hâlâ “ezilen sınıf” temsilciliği iddiası olanlar, bu fiilî aktörle bağlarını koparmadan bunun inandırıcı olamayacağını hesap etmeliler, bir. Oldu da niyetlendiler, bu fiilînin dışındaki potansiyelin, gönüllerinin arzu ettiği gibi düz bir satıh olmayacağını fark etmeliler, iki. Zor gelecekse, ikide bir “sigaracı mısın”larla uğraşmak, yerlerinde kalsınlar…

Kişisel bir not: İki haftadan kısa sürede dört dostuma ölüm, iki dostuma ağır hastalık vurdu. Peki. Kendisine bir biçimde kul edemediklerini soktuğu cendere sütununda, bu düzenin hesabına yeni haneler ekledik. Anlamadı hâlâ bunlar, acısını tebessümle dışavuran bir kuşağa bulaştıklarını. İşte bir cenaze konuşmasından, Yeşilçam repliğiyle yanıt: Bedenimizi alabilirsin, ama ruhumuzu asla!

Bir kişisel not daha: Dayanışmanın, örgütlü gücün ne olduğunu bu süreçte bir kez daha göstermenin gururunu yaşatan yoldaşlar, sağ olun…