Sınıflı Toplumlar Tarihi

Enteresan şeydir şu tarih. Ezelden beridir, “nesnel”liğe uygun olup olmadığı tartışılır. Herhangi bir dilimini, bir vakanüvisin notlarına bakarak anlamanın ve değerlendirmenin mümkünlüğü üzerine tezler geliştirilir. “Olgular efendim, sadece olgular”cılar vardır, “ne olmuşsa, o”cular vardır. Kronoloji, olay ve kişiler konusunda bir ittifaka varılması genellikle mümkündür de, “neden-sonuç” kısmında rivayet muhteliftir kör olası şeyde. “Ne olduğu, ne zaman olduğu” üzerinde anlaşma nesnellik adına umut verirse de, en çıplak olduğu düşünülen bir olgunun çatışan bakışlarla değerlendirilebilişi, karşımıza bir muamma çıkarıp yeniden tartışma körükler.

Ne yaparsınız, tarih, sınıflı toplumlar tarihidir. Kronoloji, olay ve kişilerden ötesi, biraz bu gerçekle maluldür. O nesnel, o çıplak olguya, nereden baktığınız belirler tarih yazımını.

Neden-sonuç ilişkisini de bu bakış farklılığından azade kurmak biraz zor olmasa, bir adım daha atılabilirdi çıkarımlarda ortaklaşma açısından. Örneğin, Jül Sezar’ın, evladı gibi besleyip büyüttüğü Brütüs tarafından hançerlenmesi, kişi, olay ve takvim yaprağı olarak, “neyse o”dur. Ama burada bir “oğul”un bir “baba”yı hançerlemesine takılanlar, hainlik, ihanet kelimelerinin karşılığına bir “atasözü” bulmuş, bir deyim geliştirmiş olurlar. “Sen de mi Brütüs?” Jül Sezar adında bir insan ölmüştür, Brütüs adında bir insan eliyle. Trajik, kara bir lekedir insanlık tarihinde. Bu, günümüzde de hâkim yorumudur tarihin.

Ama birileri de çıkar, bu ünlü sözdeki, “sen de mi?” vurgusunun anlamını sorar. “Vay alçak evlat”, “tüh sana nankör” niye dememiştir acep, genel yoruma daha uygun düşecek biçimde? Sonra, senatodaki tartışmalara bakarlar, bir imparatorluğun nasıl şekillendiğine bakarlar, çatışan taraflar görürler, “olay”a yol açan ”süreç”teki konumlanmaları değerlendirirler ve derler ki, insan Sezar için üzülün, insan Brütüs’ü kınayın, amma velakin, imparator Sezar’a karşı, cumhuriyetçi Brütüs’ün hançeri, ileri bir adımdır. Brütüs’e hain, katil demek için, olguya Sezar gözüyle bakmak gerekir. Hain ve kahraman, yer değiştiriverirler böylece.

Bu basitçecik örnekte bile, amma tartışmalı şeydir şu tarih. Ne yaparsınız, sınıflı toplumlar tarihidir, sınıf savaşlarıyla yazılır.

İnsanlık tragedyası, ayrı bir kulvardır. Bir olguya nesnel bakmak, öznelliği kaçınılmaz duyguları işe katmadığınız noktada mümkündür bir de. Bu nasıl olacak? Yani, bir oğulun hançerlediği babaya üzülmemek? Kralın giyotinden sepete yuvarlanan kesik başındaki gözlere aldırmamak? Kurşuna dizilen Çar ailesine içi sızlamadan bakabilmek? Kronstadt’a dalıp gitmemek?

Tarih, sınıflı...

Bu sınıflar savaşının tarihinde, iyiler ve kötüler yoktur. Eğer tarih adına nesnellik aranacaksa, ileri ve geri vardır. Bunun dışına çıkıp baktığınız her olguda, tarihi yapıntıya dönüştürme riski mevcuttur.

Örneğin, geçenlerde Ufuk Uras, Avrupa Parlamentosu’nda, Türkiye’nin Yugoslavya olmayacağını söylemiş. Çünkü, AKP eliyle yaşananlar, çeşitlilik kurmakmış. Yugoslavya’nın böyle başlayan süreçte dağıldığını düşünenlerin yanılgısı, oradaki milliyetçi lider Miloşeviç eliyle, katliamlar yoluyla tektipleştirme çabalarını görmemekmiş.

Böyle bakılabilir tabii tarihe. Yanlış bir saptama var mı? Yok. Miloşeviç bir Sırp milliyetçisi miydi? Evet. Yığınla insan öldürüldü mü? Evet. Demek ki...

Tarih, bir karpuz sergisi değildir. Şöyle elinize alıp, şap şap vurup, beğendiğinizi sepetinize koyacağınız, gerisini tezgâhta bırakacağınız olgular yığını değildir. O ülkede bunlar yaşanırken, sepetine almadığı neler var Uras’ın? ABD, NATO kelek mi çıktı? Onlar ne yaptılar bu süreçte?

Tarihi Uras’ın aktarımından okuyanlar, bir milliyetçi lidere karşı başlayan ayaklanmada, iç dinamiklerin bu sonucu doğurduğunu düşünebilir. Tarih, biraz da yazılmayanlardan oluşur. Dedik ya, nereden baktığınızla ilgilidir. Orada NATO uçaklarını, ABD planlarını, kışkırtmaları, sonuçları esgeçmek, bunun ürünüdür.

Tarihe kötü adamların mezalimlerinden ibaret bakarsanız, sizin de gücünüz yetmezse, o kötü adamı cezalandıran birileri çıksın istersiniz. Diyelim Saddam’ı sallandırıverse birileri dersiniz. Çavuşesku’yu kurşuna dizseler, Miloşeviç’i zehirleseler, dünya kurtulsa!

E, nerede kaldı Sezar’a gösterilen insani duyarlılık? Yerli yerinde duruyor aslında, sadece her şey gibi, ölümlere de durduğunuz yerden bakıyorsunuz, o kadar.

Yerel kötüleri, global kötüler cezalandırsın, n’aapalım! Uras’ın “hümanizmi, rengârenk dünya projesi”, tektipleşmenin doruğuna, ABD ve AKP eliyle dünyaya ve ülkeye “nizam vermek”te konaklayabilir, ne gam!

Sınıflı toplumlardaki savaşımların adıdır tarih. Gözlerini kullandığınız sınıf belirler baktığınızda ne gördüğünüzü.