Sendikalara ağırlaştırılmış müebbet

İşkollarındaki işçi ve sendikaların üye sayılarını belirleyen 2013 yılı Ocak ayı istatistikleri açıklandı. Yeni istatistiklerin çarpıcı kimi rakamlarına göz atalım:

Kurulu 92 sendika’nın 52’si eski sisteme göre yüzde 10 olan işkolu barajını geçerken, kademeli olarak yüzde 1’den yüzde 3’e çıkacak yeni barajın üst sınırını ancak 23 sendika aşabiliyor.

Açıklanan rakamlara göre 1 milyon sendika üyesi işçi var. Sendika üyesi işçilerin toplam sigortalılar içindeki oranı yüzde 10’a tekabül ediyor. İyimser yaklaşımla bunların üçte ikisinin toplu iş sözleşmesi kapsamında olduğunu düşünürsek, 300 bin işçi, bir sendika üyesi olmasına rağmen toplu iş sözleşmeli çalışmıyor.

6 işkolunda yüzde 3 barajını aşan sendika yok. Bu işkollarında çalışan 5,2 milyon işçi için toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı 2018 yılında fiilen ortadan kalkıyor.

8 işkolunda ise sadece birer sendika yüzde 3 barajını aşabiliyor. Bu sekiz işkolunda çalışan 3,7 milyon işçi, 2018 yılından itibaren çoğu patronların ve hükümetlerin kontrolü altında olan sendikalara mahkûm olacak.

2016 yılına kadar geçerli olacak yüzde 1’lik baraja, daha önce yüzde 10 barajını aşan sendikalar içinden 7 tanesi takıldı. Bu sendikalara üye olan yaklaşık 15 bin işçinin önümüzdeki yıllarda toplu iş sözleşmesiz kalma riski var.

Açıklanan istatistiklerin sonuçları ile ilgili daha fazlasını merak edenlere DİSK-AR’ın raporunu(1) önerelim. Bizim için ise bu rakamlar bundan sonrasında söyleyeceklerimize dair yeterli veriyi sunuyor. Bunlar “ağırlaştırılmış müebbet” verileridir.

***
AKP, İkinci Cumhuriyet’in sendikal düzenini ilan etmiş bulunuyor. Kasım ayında yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve bu kanun uyarınca açıklanan Ocak 2013 işkolu istatistikleri, bu düzenin yazılı belgeleridir.

Bu düzen, birinci olarak sermayeye siyasi iktidar eliyle, toplu iş sözleşmesi (TİS) ve grev hakkını belirleme erki tanımıştır. “Zaten böyleydi, 12 Eylül’den bu yana sendikaların TİS yetkisini Bakanlık açıklıyordu” denilebilir. Farkı ağırlaştırılmış işkolu barajıdır. AKP bu işlemi, matematikte imkansız olanı yaparak, yüzde 3’ü, yüzde 10’dan daha büyük hale getirerek başarmıştır.

İkincisi yeni düzen sendikalara “sivil toplum örgütü olacaksınız” demektedir. Baraj altında kalan sendikalar yaşatılacak, yeterince üyesi olmasa bile varlığını sürdürebilecektir. Zaten uzunca bir süredir sendikalara, bedeli bağımsızlık yitimi olsa bile, maliyeyi üye aidatları ile değil uluslararası kuruluşlar tarafından sağlanan hibe fonlarla sürdürebilme şansı tanınmıştır.

Üçüncüsü yeni düzenin çizilen sınırların dışına olası kaçağa, “ciddi tehdit yaratmasa bile” tahammülü yoktur. Bunun pratikteki karşılığı Emekli-Sen, Genç-Sen, Çiftçi-Sen ve Yargı-Sen’in gibi sendikaların kapatılması olmuştur.

Ve dördüncüsü düzenin mutabakatı tekleştirilmiş sendikal yapıdır. Tekleştirme, işkolunda tek sendika, ülkede tek konfederasyon anlamına gelmemektedir. Aksine sendika sayısı azaltılmadan, kimilerinin açık ara belirleyici olduğu, belirleyici olanların ise sermayenin kontrolü altında bulunduğu bir yapıdır bu.

Tablo budur.

AB’ye üyelik sürecinde açılan numara numara fasılalardan düzelme bekleyenler için bu tablo büyük hayal kırıklığıdır. Zira yeni sendikal düzenin üçlü mutabakatının ilk iki ayağı AKP ve ülkedeki ulusal/uluslararası sermayedarlar tarafından oluşturulurken, diğer ayağını AB ve bu merkezin belirlenimindeki uluslararası sendikal hareket tarafından oluşturulmaktadır. AB’nin başından itibaren Türkiye’deki sendikal alana ilişkin yaklaşımı “tekleşme” ve “sivil toplumculuktur”. Özellikle 2000’li yılların ilk yarısında “AB buldumcuğu” olan sendikacılar bu sürece teslim olmuş, şişirilen balon patlamış, AB uyumundan çıka çıka bu düzen çıkmıştır.

Başka hayal kırıklıkları da vardır. Örneğin Türk-İş’in artık devletli olmaktan çıkacağı, Hak-İş’in kollanıp yükselmesi ile Türk-İş’de başka arayışlar olacağı beklentileri için de durum aynıdır. AKP, bu konuda daha sağlamını yapmış, her iki konfederasyonu da yedeğine almıştır. Bağlı sendikaları arada bir birbirine tokuşturacak, birini diğeri ile korkutacak ama sonuçta işçiyi her ikisiyle birlikte kontrol altında tutacaktır. AKP, Tansu Çiller’in 1995 yılında düştüğü hatadan ders çıkarmıştır.

Son dönemde Türk-İş içinden çıkan ve bahsettiğimiz umutları besleyen Sendikal Güç Birliği Platformu ise, AKP’nin havayolu emekçilerine yönelik saldırısında sınırlarını göstermiştir.

DİSK’e gelecek olursak…

Şimdi kimi CHP milletvekillerinin performansına güvenilerek baraj sorununun meclisten çözülmeye çalışılması bir ihtimaldir. Ancak sorun birkaç milletvekilinin bıçkınlığı ya da iyi kulisi ile çözülebilir olmaktan çoktan çıkmıştır. Üstelik CHP kazığı Türk-İş’e bağlamaya kararlıdır.

Ne yazık ki DİSK’te CHP’cilik tarihsel olarak bir kez daha duvara toslamıştır.

Diğer bir ihtimal ise işçilerle birlikte bir başka mücadelenin yolu açmak, yeni sendikal düzenin barajını işyerinden ve sokaktan kaldırılmaya çalışmaktır.


(1)AKP'den işçilere ağır saldırı: '5 milyon 227 bin işçi için toplu sözleşme hayal!'