17. yüzyıl mültecileri mücadelelerinde matbaayı nasıl kullandılar?

Henüz 17. yüzyılda, Avrupa'daki ezilen azınlıklar matbaayı, acılarına ışık tutmak için güçlü bir müttefik olarak yanlarında buldular.

David de Boer*

17. yüzyılda Avrupa'daki azınlıklar, uğradıkları zulümlere karşı seslerini duyurmak için matbaayı kullanmaya başlayarak önemli bir propaganda aracı yakalamışlardı.

The Conversation sitesinde yayımlanan makalede, basının Gazze'deki katliamın uluslararası arenada yankı bulmasındaki kritik rolü hatırlatılarak, 17. yüzyılda da matbaanın Avrupa'da zulme uğrayan kesimler için nasıl bir "müttefik" işlevi gördüğüne işaret ediliyor.

Çeviri: Nihan Yiğit

Dünyanın dört bir yanındaki kitlesel şiddet mağdurları için, uluslararası medyanın ilgisini çekmek bir ölüm kalım meselesi olabilir. Şu anda Filistinli muhabirler, dünyanın gözünü Gazze'de yaşanan acıların üzerinde tutmak için her gün hayatlarını riske atıyor; ve uluslararası habercilik, insani yardımların ulaştırılması, kitlesel eylemleri harekete geçirebilmek ve İsrail ve müttefikleri üzerinde siyasi baskı oluşturmak açısından hayati önem taşıyor.

İsrail hükümeti de yerinden haberciliğin kamuoyunu yönlendirme gücünün açıkça farkında: Savaşın sahada haberleştirilmesini engellemeye devam ediyor ve hatta gazetecileri hedef aldığı iddia ediliyor. Aynı anda, Hamas'ın sivilleri katlettiğini inkâr etmesini yalanlamak ve misilleme saldırısına sempati toplamak amacıyla, 7 Ekim’in dehşet verici ayrıntılarını dünyaya hatırlatma konusunda büyük çaba sarf ediyor.

Yeni araştırmalar, uluslararası ilgiyi ve merhameti toplamak için verilen bu mücadelenin, şaşırtıcı derecede uzun bir tarihi olduğunu ortaya koyuyor. Henüz 17. yüzyılda, Avrupa'daki ezilen azınlıklar matbaayı, acılarına ışık tutmak için güçlü bir müttefik olarak yanlarında buldular.

Mülteciler, yabancı kitleleri yardımlarına koşmaya ikna etmek için, bugün hala boğuştuğumuz zor bir soruyla karşı karşıya kaldılar: İnsanların kendilerinden uzaktaki acıları önemsemesini nasıl sağlarsınız? Ben de yeni kitabımda, erken dönem modern mültecilerin bu soruyu yanıtlama çabalarıyla, modern insani yardım kültürünün temellerinin atılmasına yardımcı olduklarına dikkat çekiyorum.

Merhamet için lobicilik faaliyeti

İlk olarak Avrupa toplumları, özellikle Katolik ve Protestan inananlar arasında aşırı dini kutuplaşmanın yaşandığı Reformasyon döneminden sonra, uzaktaki insanların sefaleti ile ilgilenme geleneğini geliştirmiştir. Bu ayrışmayla mücadele etmek için birçok devlet, dini muhaliflere şiddetle zulmetmiş ve yüz binlerce Protestan, Katolik, Anabaptist, Yahudi ve Müslümanın yerinden edilmesine neden olmuştur.

1951 Birleşmiş Milletler Mülteci Sözleşmesi'nden yüzyıllar önce, bu mültecilerin neredeyse hiçbir hakları yoktu. Hayatta kalabilmek için Avrupa'nın diğer bölgelerindeki dindaşlarının hayırseverliğine ve misafirperverliğine muhtaçlardı.

Sürülen azınlıklar, potansiyel müttefiklere, içinde bulundukları kötü durumla ilgili farkındalık yaratmak için sık sık yazılı ifadelerini taşıyan temsilciler gönderiyordu. Başlarda destek için yapılan bu lobicilik faaliyeti, din kardeşlerini harekete geçirmeye yeltenirken, halihazırda var olan dini düşmanlıkları da körükledi. Bu yüzden mülteciler, kendi şiddet hikayelerini militan dini söylev ile karıştırma eğilimindedirler.

İnfial yaratmak

Bu gibi uygulamalar 17. yüzyılda haber medyasının yükselişiyle birlikte giderek değişti. Haber tüketmek pek çok Avrupalı için sıradan hale geldikçe, baskı altındaki bazı gruplar, anlatılarını broşür olarak yayınlayarak dayanışma kampanyalarını büyütebileceklerini fark ettiler.

Basılı yayına geçmek, sürgün insanların stratejilerini yeniden değerlendirmelerini gerektirdi, çünkü artık kaçınılmaz olarak ulaşacakları çok çeşitli kitleler hakkında daha dikkatli düşünmek zorundaydılar. Dini gerilim, değişken ittifaklar ve aralıksız savaşın damgasını vurduğu çalkantılı bir siyasi ortamda, destek bulmanın en güvenli ve en geniş etki alanına ulaşacak yolu, bir grubun çektiği acıları vurgularken, diğer dini grupları süreç içinde yabancılaştırmamaktı.

Kötü muameleye maruz kalmış azınlıklar ve onların savunucuları bu nedenle, çektikleri cefayı, dini kutuplaştırıcı terimlerle ifade etmekten gittikçe kaçınmaya başladılar. Bunun yerine, hukukun üstünlüğü ve ortak bir insanlık algısına hitap eden daha evrensel bir merhamet söylemini benimsediler. Retorikteki bu değişim, en nihayetinde insani angajmanın, içinde doğduğu dini uyuşmazlıkları aşmasını sağlayacaktır.

Ortak insanlığımız

Bu propaganda kampanyalarından bazılarının kapsamlı siyasi etkileri oldu. Savoy'da Protestan bir azınlık olan Waldocular, 1655 yılında, hükümdarları Savoy Dükü'nün ellerinde dini saiklerle bir kıyıma uğradılar. Yaklaşık iki bin erkek, kadın ve çocuğun ölümüne neden olan katliamdan sonra hayatta kalanlar, Fransa'ya kaçarak görgü tanıklarının ifadelerini kaleme aldılar ve Paris'teki Hollanda büyükelçisinin yardımıyla bunları yayınlayıp dağıtmayı başardılar.

Waldocular tecavüz, işkence ve bebek katliyle ilgili dehşet verici derecede ayrıntılı raporlar sundular ve ancak “tüm insanlık duygularını bir kenara bırakmış” insanların “bunları titremeden duymaya dayanabilecekleri” konusunda ısrar ettiler. Hikayeleri tüm Avrupa'da şok dalgaları yarattı ve başlıca Protestan güçleri harekete geçirmeyi başardılar. Hollanda Cumhuriyeti, İngiliz Milletler Topluluğu ve İsviçre Reform Kantonları1 hayatta kalanlara yardım etmek için büyük çaplı yardım kampanyaları düzenlediler, Savoy Dükü'ne protesto mektupları gönderdiler ve Torino'ya barış anlaşması için özel elçiler yolladılar.

O zaman da şimdi olduğu gibi, merhametin yerini hoşgörüsüzlük alabiliyordu. Bazı Hollandalı Protestanlar toplu katliamı Katoliklerin temelde insanlık dışı olduğunun kanıtı olarak gördü ve bunu Katolik karşıtı yasalar önermek için kullandı. Güney Hollanda'da bulunan Leiden kentinde Waldocular hakkında çıkan bir tartışma şiddetle bile sonuçlandı.

Ancak Waldocular, (dini acılar yerine) insani acıları ön plana çıkararak insanları yanlarına çekmeyi başardılar ve inançlar arası hayati desteği ellerinde tuttular. En dikkat çekici olanı, Katolik Fransa, onlara sığınma teklif etti ve barış görüşmeleri sırasında arabuluculuk yaptı. Dahası, bu strateji, eziyet eden hükümetleri cevap vermeye zorlayacak baskıyı yaratmayı başardı: Savoy hükümeti yetkilileri istemeyerek de olsa, katliamı reddeden bir kamuoyu açıklaması yayınlayarak dolaylı olarak uluslararası kamuoyunun hakemliğini kabul etmiş oldular.

Yeni müttefikler

Şiddet mağdurları, basın yoluyla insanlığa seslenerek dayanışma ağlarını ayıran dini duvarları tamamen yıkamadılar, ancak kesinlikle çatlaklar yarattılar.

1745 yılında, Prag'daki Yahudi cemaati, kraliçeleri Maria Theresia'nın talimatıyla sınır dışı edildiklerini bildirerek ciddi bir uluslararası öfkeye neden olmayı başardı. Kraliçe, Osmanlı Padişahı, Papa, Venedik Senatosu, Büyük Britanya, Danimarka ve Polonya krallarının yanı sıra Londra, Amsterdam ve Hamburg'un tüccar loncaları da dahil olmak üzere, yabancı otoritelerden ve çıkar gruplarından bir protesto seline maruz kaldı. Bir gözlemcinin sözleriyle, “nerede olursa olsun, insanlık, merhamet, komşuya sevgi” erdemlerini desteklemesi için kraliçeyi zorladılar.

Maria Theresia'nın 1745 yılından bir portresi (Wikimedia Commons)

Basının sessizliği

Bugün işler daha hızlı ilerliyor, zira uluslararası ilgiye yönelik haykırışların çoğu internete taşındı: Motaz Azaiza ve Bisan Owda gibi Filistinli gazeteciler, sosyal medyada milyonlarca takipçi edinerek Gazze'de devam eden insani krizin kamuoyunun gündeminde kalmasında büyük rol oynuyorlar ve savaş suçlarını ve insanlığa karşı işlenen suçları aklama çabalarına karşı önemli kanıtlar sunuyorlar.

*Hollanda Radboud Üniversitesi Tarih, Sanat Tarihi ve Antik Uygarlıklar Bölümü Öğretim Üyesi

  • 1. Orijinal metin: Swiss Reformed Cantons: Burada İsviçre’de 1655 yılında Protestanlık mezhebine geçmiş bulunan kantonların kurduğu birlik kastedilmektedir. İsviçre'de, 16. yüzyıl başlarında Martin Luther King tarafından, Roma Katolik Kilisesine karşı başlatılan Protestan Reformu hareketinin etkisiyle, Zürih başta olmak üzere bazı kantonlarda Protestanlık hakim olmaya başlamış,. Protestan ve Katolik kantonlar arasında savaşlara neden olmuştur. (ç.n.)