Mütedeyyin bir bitkidir afyon, bütün kutsal savaşları destekler, elinden tutar, sürmesine yardımcı olur. Adı “Afyoneddin” olmadıysa eğer, tamamen utangaçlığındandır!

Afyoneddin’e karşı

Afganistan tarlalarında üretilen haşhaştan elde edilen afyonun çok belirgin bir rotası var. Afganistan’dan yola çıkıyor, İran’ı boydan boya geçip “sırtçılar”ın sırtında sınır bölgesindeki dağlık güzergâhları izleyerek Van’a ulaşıyor. Sonra ver elini Balkan ülkeleri. İstikamet Avrupa. Bu yola “Balkan rotası” deniliyor. Afgan afyonun en büyük pazarı Avrupa. İran ve Türkiye bu rota üzerindeki en önemli iki durak. 

Duraklarda mola verdiği de vaki tabii. İlk durak İran'da ciddi bir bağımlılık sorununu ortaya çıkmış. Son verilere göre ülkede yaklaşık 2 milyon insan düzenli olarak afyon veya eroin tüketiyor. Türkiye’deki durum tahmin edilebileceği gibi biraz bulanık. Uyuşturucu bağımlılarının önemli bir kısmının hacıya hocaya gittiğine yönelik bir haber vardı yakınlarda mesela. Her iş gibi bu da üfürükçünün insafına terk edilmiş durumda. Bağımlılığı bağımlılıkla tedavi etmeye çalışıyorlar, imkansızdır. 

Dünyada haşhaş-afyon üretiminin yaklaşık yüzde 90’ı Afganistan’da yapılıyor. Sorsan ülkede yetiştirmek yasak. Ancak afyon, Afganistan ekonomisinin önemli bir parçası. Herkes gibi Taliban da bundan kâr ediyor. Esasında sadece Taliban’a değil ülkedeki her meslek grubundan insana finansal açıdan fırsatlar sunuyor. Hasadı kısa, ücreti- getirisi ülke standartlarına göre yüksek. O yüzde 90’ın uyuşturucu haline dönüşen kısmının yüzde 80’i Türkiye’den geçerek Avrupa’ya ulaşıyor. Büyük miktarlardan ve büyük paralardan söz ediyoruz.

Afganistan’ın hakkını yemeyelim, İran ve Pakistan’da da afyon üretimi var. Bu üç ülkeye “altın hilal” denmesinin nedeni bu. Afganistan üretim bazında “hilal”in şampiyonu. Çaba gösterip üretimde çağ atlaması değil sebebi, işgal ve iç savaş. Bu tür iç karışıklıklar afyon üretimini ve ticaretini kolaylaştırıyor. Büyük paralar dönüyor ortalıkta. Sırf Afganistan’da dönen uyuşturucu parası 4 milyar Dolar civarında. Bu miktarın sadece dörtte biri afyon çiçeği tarımcılarına gidiyor. Geri kalanı bölgenin resmi yetkililerinin, cihatçıların, işgalcilerin atadığı çakma yöneticilerin ve tabii uyuşturucu kaçakçılarının cebine giriyor. Taliban ekiminden vergi alıyor, kaçakçıları haraca bağlıyor. Bu yoldan edindiği gelir yıllık 400 milyon Dolara ulaşıyor.

BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi'nin (UNODC) Kabil yöneticisi Cesar Gudes’in beyanına göre Taliban, Afgan afyon ticaretini temel gelir kaynağı olarak görüyor. Gerçi bir ara, uluslararası meşruiyet kazanmak amacıyla, yasaklamaya yeltenmiş, ancak üreticilerin baskısı üzerine yeniden izin vermiş. Çünkü afyon Afganistan demek. Afyon yoksa ekmek de yok. Afyonlu bir ülke, uyuşturucu bağımlısı bir halk. Kapitalizm çağında tipik bir ülke görüntüsü bu.

Ve tabii afyon tarlaları “hilal”in korunaklı gölgesinde. Nasıl olmasın? Kaçak Afganistan Merkez Bankası Başkanı Ecmel Ahmedi, cari açığın büyük bir kısmının afyon üretimiyle kapatıldığını, afyon gelirlerinin yıllık yaklaşık 1 milyar Doları bulduğunu söyledi mesela. Sadece iktidardaki çakma hükumetin değil ona muhalif İslamcının da açığını kapatıyor uzun yıllardır. Bunu ilk fark eden ülkeye sosyalizm gelmesin diye ayaklanan mücahitler olmuştu. Liderlerinden biri bir ABD gazetesine verdiği röportajda "kutsal savaşımızı kazanmak için afyon yetiştirip satmalıyız" demişti.

Görüldüğü gibi mütedeyyin bir bitkidir afyon, bütün kutsal savaşları destekler, elinden tutar, sürmesine yardımcı olur. Adı “Afyoneddin” olmadıysa eğer, tamamen utangaçlığındandır!

***

Sadece din ile afyon arasında değil, savaş ile afyon arasında da sıkı bir bağ var. Afganistan savaşı, milyarca dolarlık küresel bir piyasaya sahip olan illegal uyuşturucu ticaretinin gelişmesine yardımcı oldu. Örtülü işlerin yapılması için gerekli olan alt yapı savaş sayesinde sağlandı. Uluslararası uyuşturucuyla mücadele uzmanlarına göre, afyonun yanı sıra ülke genelinde yabani olarak yetişen ve “metamfetamin” (uyarıcı ve halüsinasyon özelliği olan sentetik bir madde) yapmak için kullanılan bir bitki olan “efedra” da önemli bir ticaret kapısına dönüştü. Metamfetamin yeryüzüne yayılmış yeni pazarlara eroin yolunu izleyerek ulaşıyor. 

Kabil’e giren ve böylece ülke yönetimini bütünüyle ele geçiren Taliban’ın görünmeyen yüzü bu. Büyük emperyalist ülke yöneticileri işte bu Taliban’la anlaşmak için sıraya girdi. Tabii uyuşturucu işi masada değil. Eski ABD Başkanı Donald Trump 2020'de Doha'da Taliban ile imzaladığı ikili anlaşmada uyuşturucu ve madencilik varlıklarının sömürülmesi gibi Afganistan’daki “diğer faaliyetlerden” hiç söz etmemişti zaten. Trump'ın açtığı yoldan ilerleyen halefi Biden ise ülkeyi doğrudan bu çeteye teslim ederek dünyanın en büyük uyuşturucu kartellerinden birine siyasi meşruiyet sağlamış oldu. Rusya ve Çin’in canına minnet. Grubun liderleri bölgesel başkentlerde ağırlandı, seyahat edebilmeleri için BM Güvenlik Konseyi yaptırım listelerinden çıkarıldı ve Afganistan hükümetinin gelecekteki ortakları olarak kabul edildi. Böylece bir “uyuşturucu devleti” (narco-state) daha emperyalizmin marifetiyle ete kemiğe bürünmüş oldu.

Afganistan tek örnek değil, dünyanın her yerinde savaşa ve iç savaşa itilen bütün ülkeler uyuşturucu ticaretinin merkezi haline geldi. Yakın zamanda paramparça edilen Yugoslavya toprakları ve bizim Kürt bölgelerimiz de bu kalemdendir. 

Raporlara, araştırmalara, beyanlara bakılacak olursa dünyanın önde gelen devletleri uyuşturucu ticaretine karşı. Vatandaşlarını bu zararlı maddeden korumak için canla başla çalışıyorlar. Oysa gerçek tamamen farklı. Bu çok kârlı ticaret alanı üç beş ipsiz-sapsız kaçakçıya bırakmadı devletler. Kontrol ettiler, bağlantı kurdular, yol verdiler, gelirinin önemli bir kısmına el koydular ve istihbarat teşkilatlarının karanlık operasyonlarını uyuşturucu paralarıyla finanse ettiler. Kapitalizm bağımlıdır, afyonlu bir düzendir… 

***

Afyon’un belli ki bir de Komünizme karşı teskin edici etkisi var. Monarşi yıkılıp cumhuriyet kurulduktan sonra ülke bir arayış içindeydi. Sosyalizme yönelme belirtileri gösteriyordu, ayakta kalabilmek için Sovyetler Birliği’ni yardıma çağırdılar. Aynı anda antikomünist mücadele de başlamış oldu. Dönemin ruhuna uygun olarak bu mücadele İslami bir tondaydı. Mücahitler çıktı sahneye. Ancak sanılanın tersine Sovyetler Birliği’nin ülkeden çekilmesinden sonra da sosyalizme meyilli iktidara karşı mücadele devam etti. Haliyle 1990’lı yıllar tam bir iç savaş dönemiydi. Herkesin herkese karşı savaşıydı bu. Yerel örgütler, etnik guruplar, kabileler, suç örgütleri, savaş baronları, eski rejimin kaçkınları birbirleriyle savaşıyordu. Sonunda sosyalizme meyleden toplum bütünüyle dinamitlendi. Eğitim, ticaret, güvenlik ve hukuk tamamen ortadan kalktı. Afyonlanan ülke Taliban ve şeriatı için uygun hale getirilmişti.

Emperyalist güçlerin yedeğinde geldiler, “İslam Emirliği”ni yeniden kurdular. Sözde yıktıkları rejim de “İslam Cumhuriyetiydi” tabii. Bir İslamcılıktan diğer İslamcılığa yatay geçiş yaptı ülke. Değişmeyen tek şey afyon ve İslamofaşizm. Öyle ki Taliban bir ara ülkedeki az sayıda Hindu’yu Nazilerin Yahudilere yaptığı gibi sarı rozet takmaya zorlamıştı. Böyle böyle Hindular yok oldu gitti. Sıra geldi Müslüman Afganları daha bir Müslüman yapmaya… 

***

Önceki gün Kabil Havaalanında bomba patlattı IŞİD. Yüze yakın insanı öldürdü, yüzlercesini yaraladı. Kimse anlam veremedi bu tuhaf eyleme. Belli ki IŞİD yeni İslamcı Narco State’i kendi usulünce selamlıyordu. Bir de uyuşturucu kartelleri böyle eylemlere başvurur biliyoruz, din-afyon diyalektiğidir. 

Taliban geldi, Kabil’deki İslam cumhuriyetini yıktı. Yerine daha bir İslam cumhuriyeti kuracak. Sonra kendi daha bir İslamını daha az İslami coğrafyalara yayacak. Afyon ve din aynı yoldan ilerleyecek. Gelişmiş kapitalist devletler okunmuş afyonlarla kendi yurttaşlarının zehirlenmesini izleyecek, narko dolarlardan aldığı payla yoksul ülkelerde operasyonlar yapacak, yayılmacı İslamı kontrol etmeye çalışacak, ülkeleri işgal edecek. İşgal afyon üretimini patlatacak, uyuşturucu ticareti artacak. Böylece düzen değişmeden sürecek.

Çok basit bu kısırdöngüden çıkmanın yolu aslında. Afganistan’ın 1970’li yıllarda girdiği yoldan döndürülmediğini hayal edin mesela. Elli yılda ne kadar yol alacağını düşünün. Demek ki hâlâ aynı yerdeyiz: Ya Afyoneddin karanlığı ya sosyalizm aydınlığı!