Siz hangi korona uzmanını sevdiniz?

Karikatürize etmek istemiyorum, hele insan sağlığı ile ilgili bir konuda asla. Ama…

Ama yakışıksız bir durumla karşı karşıyayız.

“Canım gripten farkı yok, ellerinizi yıkayın yeter” diyen uzman da var “çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız, on binlerce kişi ölecek” diyen de… Mecra artık çok; televizyon kanalları çıkarmıyorsa haber sitelerine yazarsın, onlar olmuyorsa YouTube kanalı, hiç olmadı Twitter’dan yayınlayabilirsin düşündüklerini… Evet uzmanlardan söz ediyorum. Birbiriyle çelişkili şeyler söylüyorlar.Yeni korona virüsünün eşyalar üzerindeki ömrü konusunda 2 saat diyenin de diploması var, 4 gün diyenin de… 

Düşünsenize, aklı hurafelerle karıştırılmış bir toplumun “bilim” cephesinden gelen birbirinden oldukça farklı görüşler karşısındaki halini… Çaresizlik katmerleşir; herkes istediğinin alıcısı olur; cahil ve umursamaza hitap eden uzman da mevcuttur piyasada, panik yapanı meşrulaştıran da.

Depremde de böyle olmuyor mu? Konuyla ilgili uzmanlıkları olanlar her defasında nerede stres birikti, fay hattı nerede kırılacak, kaç şiddetinde enerji açığa çıkacak, bunlara ilişkin çelişkili açıklamalar yapıyorlar. Onların ardından asıl programlar başlıyor; buz gibi penaltı, hocam top ele gidiyor, el topa değil!

Ve öyle bir aşamaya geliniyor ki, bilim insanı bir ötekinin uzmanlığını beğenmiyor. “Onun konusu değil”, “bu işlerden anlamaz”… Bilim insanının geniş açıyla bakma olgunluğunun yerine disiplinler arası rekabet geçiyor. 

Medyanın tamamen susturulmaya çalışıldığı, topu topu dört beş gazetecinin ekranlara yerleşip hemen her konuda bilir kişi gibi davrandığı bir ülkede kamuoyu oluşturmada bilim insanları da popüler kültürün parçası haline getiriliyorlar. Bir bölümü bunu seviyor açıkçası. Bilim insanı sorumluluğuyla hareket etmek yerine cebini doldurmayı, popülerliğini artırmayı ya da otoriteye şirin gözükmeyi tercih ediyor. Kuşkusuz aralarında ciddi ve saygın bilim insanları da var lakin onlar da ister istemez bu tuhaflığın parçası haline geliyor. 

Çünkü sistem böyle ve korona virüsünün dünyanın her yerinde gösterdiği gibi, kapitalizm bilim milim bırakmıyor. Paranın hükmettiği bir iklimde bilimsel çalışma da, bilim insanı da nefes alamıyor. Bu açıdan son tahlilde bilim insanlarının bir suçu yok bu tabloda. Ha, mücadele etmiyorlarsa piyasanın bilim üzerindeki tahakkümüne karşı, yine son tahlilde, suçlu olduklarını söyleyebiliriz.

Ancak mesele bilim insanının ve bilimsel faaliyetlerin örgütlenmesidir. 

Tartışmanın örgütlenmesi, bunun bir parçasıdır. Elbette farklı görüşler olacak bilim insanları arasında. Şüphe, gözlem, deney, kuram, rastlantı… Bilimsel çalışmada bunların hepsine yer var. Kuşkusuz bilimsel bilgiye, o alandaki mevcut birikime saygı duyarak, onun üzerine koyarak…

Tartışma ve işbirliği, ekip çalışması, farklı disiplinlerden yararlanma… Bunların gerçekleşebilmesi için toplumsal faydanın üzerinde hiçbir şeyin olmaması gerekiyor. Özel üniversitelerin faaliyet gösterdiği, devlet üniversitelerinin özel kurumlar gibi çalıştırıldığı, laboratuvarların özel şirketler için araştırma yaptığı, ilaç tekellerinin sağlık sisteminin en önemli aktörü haline geldiği, bilim insanlarının kendilerine büyük şirketlerde yer açmak için piyasanın emrine girmek zorunda kaldığı bir ortamda işbirliği değil rekabet geçerlidir. Başka türlüsü olmaz.

En kötüsü, aslında her biri toplumsal alanda son derece işlevli olan meslek mensuplarının yaptıklarına yabancılaşmasıdır. Sömürünün insana kurduğu tuzaktır bu. Toplumcu, sosyalist bir ülkede bir hekim kendisini halkın evladı olarak görür ve bizde belki artık alay edilecek ideallerle mesleğine sarılır. Alay edilir diyorum çünkü her gün şu kadar hastaya bakacaksın, geceleri nöbet tutacaksın, hastaya ameliyat malzemesini kendisinin alması gerektiğini söyleyeceksin, üstüne arada hasta yakınlarının saldırısına uğrayacaksın; hangi ideal?

Oysa… Üniversitelerin ve tüm ekonomik kaynakların toplumun elinde olduğu, devletin halkın çıkarları doğrultusunda yapılandığı bir toplumsal sistemde bilimsel çalışma entegre edilmiştir, bir bütündür; her gelişme, her buluş toplum için kullanılır. Tartışmanın özgürce yapıldığı kanallar da mevcuttur.

Toplumcu bir düzende, bilim insanlarının yaklaşımları hakkında karar verecek olan kamuoyu değildir. Halkın sağlığını tehdit eden bir konuda, isteyen istediği açıklamayı yapamaz zaten yapmaya ihtiyaç duymaz. Devletin bir politikası olur, bu politika a’dan z’ye tutarlıdır ve bütün toplumu aynı hedefe kilitler. 

Bir sürü piyasa oyuncusunun olduğu, ulaşımdan gıdaya, sağlıktan eğitime, güvenlikten finansa her şeyin özel şirketlerin elinde olduğu bir ülkede asla yapılamayacak işleri sosyalist bir toplum kolayca hayata geçirir. 

Üniversiteler arasında sağlıklı bir eşgüdüm vardır ve bütün eğitim kurumları gibi onlar da halka aittirler, şu ya da bu özel çıkara hizmet etmezler.

Hastaneler ve bütün sağlık kuruşları devletin elindedir, kâr amacı gütmezler.

İlaç endüstrisi kamunundur ve ilaç bir kazanç kapısı değil, koruyucu sağlık sisteminin bir tamamlayıcısıdır.

Sağlık emekçileri bilimsel bir eğitim alır, yarış atı gibi çalıştırılmaz, halkla karşı karşıya getirilmez, tersine toplumsal sorumluluklarını yerine getiren bilinçli ve onurlu yurttaşlar arasında yerlerini alırlar. 

Bilim insanları, sağlıkçılar, diğer uzmanlar ve bütün emekçiler örgütlü ve siyasallaşmış toplumun unsurları olarak karar alma süreçlerine katılırlar.

Ülkenin bütün kaynakları merkezi planlama ile yönetilir, öncelikler bir strateji doğrultsunda belirlenir ve halkın kaynakları halk için kullanılır.

İşte bu koşullarda kimse makarna reyonuna hücum etmez. Gerekli gereksiz maske alındığı için hekimler maskesiz kalmaz. İlaç sıkıntısı çekilmez. Bilim insanları twit atarak halka yol göstermez, birbiriyle orta yerde kavgaya tutuşmaz. Şarlatanlar “koronayı kenevirle yeneriz” diye arz-ı endam edemez. Halka yalan söylenmez ve de sağlık politikaları halkın huzurunda açık artırmaya çıkarılmaz.

İnsanlar birbirine, bilime, kurulu düzene ve geleceğe güvenir.

Ben bir bilim insanı olsam... Böyle bir ülke isterdim.

Ben bir insan, yurttaş ve siyasetçiyim; böyle bir düzen, koronanın karşısında boynunu bükmeyen bir düzen istiyorum...
Ve onun için mücadele ediyorum.