Solun sorunu örgütsel parçalanma değil; akıl ve doğrultu parçalanması. Bunun çözümü keşke 'birleşmek' olsa. Ama değil.

Birlikten kuvvet doğar mı?

Birlikten kuvvet doğar, birleşe birleşe kazanacağız, birlik olmadan dirlik olmaz…

Çinlilerin “tek elle alkışlanmaz” sözü var. 

Bir de sokakta, mitingde, söyleşide, sosyal medyada hep muhatap olduğumuz soru var: Sol ne zaman birleşecek?

Birleşme elbette iyidir. Ayrı durmaları için bir neden olmayanların, bir araya geldiklerinde siyasal ve toplumsal enerjisi katlanacakların, aynı doğrultuyu işaret edenlerin birleşmesi yararlı, birleşmemesi arızadır.

Örgütleri, partileri geçtim, insanların aynı amaç uğruna bir araya gelmesi, ortak hareket etmesi gerekir, arzulanan budur.

Ancak “birlik” her sorunu çözen bir anahtar değildir.

Dünyada hiçbir büyük toplumsal dönüşüm ya da adını koyalım devrim, “birleşme” sonucu gerçekleşmedi.

“Birleşme”yi halk güçleri, emekçiler tabanda sağladı.

Rusya’da 1917 yılında yaşanan iki devrim arasında faaliyet gösteren otuza yakın irili ufaklı devrimci örgüt vardı. Ekim Sosyalist Devrimi sırasında bunlar birkaç örnek dışında birleşmiş filan değildi. Daha önemlisi birden fazla kez birleşmek için çaba harcayan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin Menşevik ve Bolşevik kanatları devrim öncesinde birbirlerine yakınlaşmadı, tersine daha da uzaklaştı.

Devrim, birleşilerek değil, 4-5 ay öncesine kadar kimsenin ciddiye almadığı Bolşevikler örgütlülükleri ve programlarıyla işçi sınıfı içinde hızla ağırlık kazandığından başarıya ulaştı.

Küba’da Fidel, Raul ve Che’nin içinde yer aldığı 26 Temmuz Hareketi bir dizi başka devrimci oluşumla birleşmedi, sadece etkileşime girdi; bir noktada onları içine almaya başladı.

O nokta Devrim’in bizzat kendisiydi.

Türkiye’de ise “birlik” zayıflığın dayattığı bir zorunluluk olarak görülmekte. Buradan bir şey çıkmaz. Hep söylediğimiz gibi, toplumsal etkisi zayıf, güçlü bir emekçi örgütlenmesine dayanmayan grup ya da partiler birleşse ne olur, birleşmese ne olur!

İşe yaramaz.

Dediğim gibi ayrı durmayı gereksiz görenlerin, samimilerse eğer, bir biçimde birleşmesi iyidir, güzeldir, yararlıdır.

Zaten bu noktaya gelindiyse, neden o ana kadar ayrı durulduğu sorgulanmalıdır.

Aynılar birleşir, bu doğaldır.

Ancak, bir siyasi doğrultu ve örgütlenmenin tutarlılık ve etki sınavından geçerek çekim merkezi haline gelmesi ve birliğin bu sayede sağlanması tamamen farklı bir olgudur. Tarihsel değer taşıyan asıl budur.

Peki ya herkes kendisine bu tür bir tarihsel rol yüklüyorsa? Ve gereksiz bir örgüt enflasyonu ortaya çıkıyorsa?

Siyasal Darwinizm burada geçerlidir; hayat ayıklar, eler. Bazıları daralır, bazılarının soluğu biter, bazıları bir kenara düşer. Bazıları tarih yazar, bazılarınıysa tarih hiç anmaz.

Eğer dar grupçuluk denen hastalık yayılmışsa, bu hastalık “birleşmek”le tedavi edilmez. Hastalık varsa, birleşme ancak yeni bölünmelerle sonuçlanır.

Türkiye solunun sorunu çok parçalılık değildir. Zaten solda ayrı durması gereken farklı hatlar vardır. Bunların bir bölümü dosttur, birbiriyle dayanışır, ittifak kurar, güç birliği yapar. Ama birleşemez.  Bir bölümü ise etkileşime bile giremez, birbirini sol olarak bile görmez.

Sorun bu değildir. Hep söylenir, elmalarla armutları toplamamalı diye. Çok iyi niyetli! Lakin bilinmeli şu anda ortada olmuş anlamda ne elma var ne armut!

Kimseye, hele hele üyesi olduğum partiye haksızlık etmek niyetinde değilim. Ama tarihsel bir gerçeklikten söz ediyorum.

Sorun Türkiye’de kapitalizmi yıkma iradesiyle hareket eden, tutarlı, programı devrimci, bu topraklara ait bir hareketin toplumsal taban henüz bulamamasıdır. Bu sorun mutlaka çözülecek, geride bırakılacaktır. İddiamız budur.

“Türkiye solu birleşsin” arzusu tekrarlandıkça kolaycılığa ve örgütsüzlüğe övgüye dönüşmektedir. Sol birleşince itibar riski almadan onun parçası olacağını düşünen aydınla veya sol birleşince kendisine düşen siyasal yükün azalacağını düşünen yurttaşla iyi niyetli birlik savunucuları arasındaki ayrım silikleşmektedir.

Bir noktadan sonra niyet önemsizleşmekte, “birleşin” dileği anlamsızlaşmaktadır.

Doğru tavır, insanların kendisine en yakın hissettikleri, en güvendikleri, benimsedikleri, gelecek gördükleri siyasi parti ile hareket etmeleri, ona katılmalarıdır.

Birlikten her zaman kuvvet doğmaz.

Birlik çok önemseniyorsa, bir siyasi partinin kendi bütünlüğü, bu anlamda birliği de önemsenmelidir. Çizgisinin netliği, sadeliği, açıklığı…

“Hepimiz solcuyuz canım” yaklaşımına prim vere vere öyle bir noktaya geldik ki sonunda o herkesin “sol”unun tabanının “sağ”ın tabanından daha NATO’cu, daha Amerikancı olduğunu öğreniverdik.

Solun sorunu örgütsel parçalanma değil; akıl ve doğrultu parçalanması. Bunun çözümü keşke “birleşmek” olsa.

Ama değil.

Sabır işçiliği, uyanıklık, yaratıcılık, titizlik, tutarlılık, siyasal cesaret, atılganlık, kolektivizm…

Bunlar olduğunda özgüven olur. Bunlar olduğunda sekterlik değil, kapsayıcılık öne çıkar.

Ve an gelir, “birlik” sağlanır. Tarih ve toplumsal dinamiklerdir tutkal…