Süreklileşmiş bir seçim gündemi bu ülke için iyi değil, düzen değişikliği talebiyle yola çıkanlar için de…

Beyfendiler madem seçim istemiyor…

Bir süre seçim yok gibi. Burjuvalarımız erken seçim istemiyor. Türkiye kapitalizminin ihtiyaç duyduğu kaynak sorununu ve zorlu rekabet ortamında ihtiyaç duyulan kimi dönüşümleri gerçekleştirmek için geniş halk kesimlerinin hayat pahalılığı karşısında az da olsa rahatlamasını sağlayacak hiçbir adımın atılmaması gerekiyor. Kaynaklar yoksullara değil borç kapamaya. Kaynaklar işçiye değil sermaye sınıfına. Kaynaklar emekliye değil “girişimci” diye onurlandırılan kan emicilere.

Seçim olunca azıcık arıza çıkıyor, halkın gözünü boyamak, ağzına bir parmak bal çalmak gerekiyor.

Bu nedenle patronlar en az iki yılın seçimsiz geçmesinden yana. Yerel seçimlerden birinci parti çıkan CHP’nin Genel Başkanı “erken seçim çağrısı yapmayacakları”nı söyledi ve 2028’e randevu verdi. Erdoğan da “zararımıza olsa bile popülist ekonomi politikalardan uzak duracağız” diyerek çemberi tamamladı.

Burası Türkiye ve dünyanın da halleri iyice çalkantılı, bu nedenle kesin konuşulmaz ama ekonomi politik, bir süre seçim olmayacağını işaret ediyor.

Devrimciler için büyük olanak.

Süreklileşmiş bir seçim gündemi bu ülke için iyi değil, düzen değişikliği talebiyle yola çıkanlar için de…

Kuşkusuz önemlidir seçimler, ancak hep söylediğimiz gibi seçimler nihayetinde bir sonuç. Düzen partilerinin bugün sermaye egemenliğinin siyasal taşıyıcısı olmalarının kaynağında seçim yok. Yani, kapitalizm, bir seçmen tercihi değil! Sözünü ettiğimiz sistem partileri karmaşık mekanizmalara sahip bir sınıfsal diktatörlüğün sağladığı olanaklarla hükümet etmekte ya da muhalefet partisi rolünü üstlenmekte. Seçimler sermaye egemenliğine meşruluk sağlarken bu egemenliğin hangi siyasal-ideolojik temellerde sürdürüleceğini de ortaya çıkarmakta.

Bugün kimsenin sahip çıkamayacağı kadar berbat bir düzende yaşıyor olmamızın kaynağında seçmen tercihleri yok anlayacağınız. İnsanlar yanlış oy kullandıkları için sömürülmüyorlar. Sömürü düzeninin karmaşık mekanizmaları sayesinde çoklukla yanlış oy kullanıyorlar. Yani, seçmen tercihlerini büyük ölçüde belirleyen, bugünkü düzenin tarihten süzülüp gelen yönetme kudreti.

Devrimciler bu kudretin azaldığı dönemlerde hamle yapmaya çalışır, bir yandan da bu kudretin azalması için kesintisiz bir çaba gösterirler. Seçimlere de bu şekilde yaklaşır ve mümkün olduğu kadar geniş bir kesimin kendi çıkarları doğrultusunda irade göstermesi için oy pusulasında gerçek bir alternatifin yer almasına özen gösterirler.

Ama uyanış seçimle başlamaz. Evet, seçimler ancak bir toplumsal uyanışın sonuçlarını gösterebilir.

Eğer seçimler halkın ayağa kalkmasının başlangıç noktası olarak görülürse, seçimde başarılı olmak için her tür manevra yapılır, taviz verilir, dahası devrimci mücadelede gereksinilen kaynaklar sandığa gömülür. 

Bu Türkiye’de yaygın bir kabul görüyor artık “sol”da. 

“Sandık değil sokak siyaseti” diye diye düzen siyasetinin içinde eriyip giden hareketler, “2028’e ve 2029’a şimdiden hazırlanmak gerek” diyen ultra devrimci gruplar, popülizmin solun elinde faydalı olabileceğini keşfeden aydınlar, özetle seçimleri devrimci stratejinin temeline yerleştirenler hâkim oldu mahalleye.

Ve solu izleyenler de buradan not veriyor.

“Gördünüz mü CHP başarılı oldu, siz de başarılı olabilirsiniz.”

“Ah bir birleşseniz.”

“CHP ve HDP ile anlaşsanız şimdi Türkiye’deki siyasi dengeler çok farklı olurdu.”

“Sol, seçimlere tek bir parti ile girmeli.”

CHP’nin neden başarılı olduğunu, daha doğrusu “başarı” denen şeyin aslında ne olduğunu daha çok yazacağız anlaşılan.

Defalarca söyledik, bugün Türkiye siyasetinin hiçbir kulvarında “birlik” herhangi bir konuyu çözemez. Defalarca denendi, daha fazla parçalanmayla sonuçlandı. Bugün herkesi birleştiriyorum diye yola çıkan oluşumlardan da sürekli yeni örgütler çıkacaktır, nitekim öyle oluyor. Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde…

Devam etmeyeceğim, yukarıda bir bölümüne yer verdiğim dilek ve temennilerin hepsinin ufku seçimle sınırlıdır. Seçimle başlar, seçimle biter.

İşte şimdi bunun dışına çıkmak için fırsat var. Patronlar özgürce tepinebilmek için emekçilerin sırtında, seçim istemiyor bir süre. Demek ki geniş bir toplumsal kesim üzerindeki inandırıcılığı azalacak bu düzenin. Odaklanılması gereken budur. 2028 ve 2029’a işaret ederek, saati oraya kurarak, çare arayan geniş bir kesimin siyasal ve ideolojik bir sorgulama içine girmesini aslında ertelemiş olur ve bu arayışı seçim atmosferinde en afili yalan söyleyene teslim etmiş olursunuz.

Türkiye’de komünistler bir seçim başarısını, başka “sol” unsurlardan farklı olarak toplumsal ve örgütsel mevzilerin üzerine basarak yakalamalıdır. Çünkü o zaman seçim başarısı, oydan çok daha fazlası anlamına gelecek ve bu sömürü düzeninin çatırdamasını hızlandıracaktır. 

Unutmayalım ve önemseyelim, 2022 yılından beri Türkiye toplumunda siyasal ve ideolojik bir kıpırdanma var. En muhafazakar bilinen kesimler yer değiştirmeyi göze alıyor. Partiler arasındaki geçişkenlik arttı. Muazzam bir olanak bu. 

Yaşananları AKP’den CHP’ye kayış olarak görmek bu olanağı anlamamaktır. Bir düzen partisi olarak, hadi daha da açığını söyleyeyim, büyük burjuvazinin partisi olarak CHP kabuğundan çıkmaya çalışan, arayışa giren insanlara “fazla çaba harcamanıza gerek yok” diyerek sistemin tolere edeceği bir seçenek sunmuş oldu. Burada CHP’nin “başarısı” değil, Türkiye çapında sürmekte olan ideolojik-siyasi sarsıntı önemsenmelidir. Bu sarsıntıya CHP’nin prizmasından bakmak zorunda değiliz. Daha doğrusu bakmamalıyız.

Dünya Bankası’yla açıktan, IMF ile örtülü olarak anlaşılan bir dönemde hayat pahalılığından bunalan, yaşama isteğini yitirmeye başlayan insanları kapitalizme karşı; savaşlardan ve yoksulların yaşamını alan azgın rekabetten bıkmış, yurdunu seven büyük çoğunluğu emperyalizme karşı; yobazlığın küstahlığına ve tarikatların pervasızlığına bakıp içi kararan aydınlanma ve Cumhuriyet sevdalılarını gericiliğe karşı ayağa kaldırmak için ve bütün bunların tek bir bütün olduğunu anlatmak için bir fırsat.

Seçim istemiyor kodamanlar. Buyursunlar o zaman…