Sağ CHP’yi solculuk oynaması için terk etti. Solun artık oyun oynaması ya da kendi üzerine oyun oynatması gibi bir lüksü yok. Sol artık oyun kurmak zorundadır.

CHP sola mı kayıyor?

CHP’nin ortakları bir bir terk ediyor CHP’yi. Seçimden sonra neredeyse Kılıçdaroğlu için “tanımıyorum, kimlerden olur kendisi” tavrı takınan Babacan ve Davutoğlu’nun ardından Meral Akşener de “yerel seçimlerde herkes kendi yoluna” çizgisini öneriverdi 6’lı Masa’ya. “Dağılalım” komutuydu bu, Saadet Partisi hiç zaman yitirmedi ve “bütün il ve ilçelerde” vurgusuyla, seçimlere kendi adaylarıyla katılacağını açıkladı.

Böylelikle Haziran başından beri “değişim” sözcüğünün ne anlama geldiğine bir türlü karar vermeyen CHP ittifakın diğer unsurları tarafından açık bir biçimde terk edilmiş oldu.

Peki şimdi ne olacak?

CHP kendisine yeni bir misyon edinecek.

Bu yeni misyona geçmeden, öncekinin ne olduğunu iyi anlamamız gerekiyor.

CHP açısından geride bıraktığımız dönem esas itibariyle 2013 sonunda açıldı. AKP iktidarını fena halde silkeleyen ama bunun yanı sıra hükümetin karşısında biriken toplumsal tepkiyi mevcut düzeni huzursuz etmeyecek bir çizgide tutmak isteyen güç odaklarına da rahatsızlık veren Gezi Direnişi’nin henüz canlı olan etkisinden kurtulmak isteyenler CHP yönetiminin eline bir yol haritası tutuşturdu.

Bu yol haritasına göre CHP halkı sokaktan çekecek, AKP’ye tepkili milyonların önüne etkili bir sandık stratejisi koyacak ve Erdoğan’a alternatif oluşturacaktı.

Fethullahçıların belge ve görüntü sızdırarak sarstığı AKP iktidarının solu ucundan da olsa çağrıştıran bir söylemle alt edilemeyeceği düşüncesi tam bu sırada devreye sokuldu. CHP’nin sağa el uzattığı, sağın ise CHP’yi bu uzatılan elle kendi bulunduğu noktaya çektiği bir süreçti bu.

Evet, yaygın ifadeyle, CHP sağa kaymaya devam ediyordu.

2014’te Cumhurbaşkanlığı için Ekmeleddin’i, başkentin belediye başkanlığı içinse Mansur Yavaş’ı aday gösteren CHP, seçim başarısızlığını sağcılığa değil, yeterince sağcı olmamaya bağladı ve hiç istifini bozmadı. 2015 Genel Seçimleri, özellikle Kasım’daki, CHP’nin yeni hüsranıydı.

Sonra 15 Temmuz darbe girişimi geldi. Arkasında ABD yönetiminin en azından bir parçasının ve Fethullahçıların olduğu bu kanlı darbe girişimine “kontrollü” sıfatını uygun gören Kılıçdaroğlu yönetimi darbeyi kontrol etmekle itham ettiği Erdoğan ile birlikte Yenikapı’da poz vererek “ne olursa olsun sağcılıktan vazgeçmeyeceği”ni bir kez daha ilan etmiş oluyordu.

Darbe başarısız olmuş, yılların “hizmet hareketi” bir anda FETÖ adıyla anılır hale gelmişti. Yıllardır Türkiye solu dışında herkesin el etek öptüğü bir imamın nasıl olup da bu ülkenin bütün kurumlarına yerleştiği sorusunu soramıyordu CHP.

Soramıyordu çünkü cemaat bütün partilere çengel atmış, geçmişte Ecevit'in Başbakanlığında yükselişini sürdürmüş, CHP’de de birden fazla kanaldan etkili olmanın yolunu bulmuştu. FETÖ’nün başı sonu belli değildi.

Belli olan, CHP’nin sağa kayışının yeni bir evreye girmesiydi.

CHP yeterince sağa kaymıştı, şimdi sıra toplumu sağcılaştırmaya gelmişti.

Millet İttifakı bu misyonun eseriydi.

Herkes CHP’nin kendisini sağcılara sevdirmeye çalıştığını iddia ediyordu. Oysa sağın politikacıları için CHP her durumda bir nefret objesiydi. Sağın tabanındaki yoksullar ise CHP’de kötü bir taklit görüyor, ona inanmıyordu.

CHP kendisini sağa sevdiremiyor ama sağı CHP tabanına sevdirmeye çalışıyordu!

Bunda epey bir başarılı oldu da.

CHP yönetimi cansiperane bir biçimde İYİP’e, DEVA’ya, Saadet’e, Gelecek Partisi’ne kalkan oluyor, bu partilere söz söyletmiyordu.

Bu saydığım partilerin temsilcileriyle epey programa çıktım, her defasında onlara laf etmemem için CHP yönetici ve milletvekilleri ricacı oldular. 

“Ürkütmeyelim” diyen de vardı, “kırıcı olmayalım” diyen de.

E fazlasıyla hak ettiler şimdi bu muameleyi; terk edilmeyi…

Ve CHP misyonunu tamamlamış oldu. Başarıyla…

Gezi Direnişi’den “alınan” toplum karamsar, çaresiz bir biçimde AKP iktidarının karşısında tamamen sağcı bir muhalefetin ortaya çıkmasını şaşkınlıkla izliyor.

İktidar sağcı, muhalefet sağcı, Meclis sağcı.

Tekrar baştaki soruya dönelim.

Peki şimdi ne olacak?

CHP yeni bir misyon üstlenecek. Kılıçdaroğlu’yla ya da onsuz. Fark etmez.

Bu misyon düzenin sol tarafının yeniden inşasıdır.

Düzen siyaseti boş bırakırsa, Türkiye’de sosyalizmin çok hızlı bir biçimde toplumsallaşacağını bilirler. 

Bu nedenle iktidarın tamamen uzağına savrulan CHP’nin bu kez yeni bir muhalefet tasarımına soyunmasını isterler. 

Başta Almanya olmak üzere emperyalist merkezlerin ve Türkiye burjuvazisinin bu kadarcık aklı var.

CHP’nin sola kaymasından söz etmiyorum. Böyle bir seçenek yok; böyle bir dinamik de yok. İmamoğlu’nun “Kılıçdaroğlu’nun solu” olarak görülebildiği bir partiden söz ediyoruz, daha ne diyeyim.

CHP sola kaymayacak. CHP kendisiyle ve kendisine “mahkum” solla baş başa kalarak atı alıp Üsküdar'ı geçen sağ partilerden azıcık uzak duracak.

Oysa CHP’den uzaklaşan sağ partilerdir ve CHP’nin ya da CHP’de olmuyorsa ortaya çıkacak yeni bir oluşumun “sol”cuymuş taklidi yapmasını gerçekte sağlayacak da sağın CHP’yi terk etmesi, onunla şimdilik mesafelenmesidir.

Büyük fırsattır bu.

CHP’nin kendine gelmesi için değil. CHP’nin gerçekten solun önünde engel olmaktan çıkması için.

CHP on yılda bu ülkeye büyük bir zarar vermiştir.

Şimdi ilkesiz, piyasacı, laiklikten uzak, NATO’cu bir çizginin adalet, emek, hakkaniyetli bölüşüm gibi tumturaklı sözcüklerle halkın sol duyusunu bir kez daha ele geçirmesine izin veremeyiz.

Sağın terk ettiği CHP otomatikman solcu olmuyor. Sağ CHP’yi solculuk oynaması için terk etti.

Solun artık oyun oynaması ya da kendi üzerine oyun oynatması gibi bir lüksü yok.

Sol artık oyun kurmak zorundadır.

Kurulacak oyunda CHP’ciliğe yer yoktur.