Herkes Türban Takıyor

Türban üzerinden politika yapmayan burjuva partisi var mı ? AKP'den CHP'ye ? Birileri insan haklarının ve demokrasinin gereği olarak savunuyor. Diğerleri de gericilik simgesi olduğu için itiraz ediyor.

Türkiye'de radikal İslam'ın yükselişi 12 Eylül sonrasında başladı. Faşizm, pornoyla birlikte, özel olarak dinciliğin önünü açtı, sosyalist sola ağır darbeler indirdi. Bütün bunlar dinci gericilikteki patlama açısından yeterli nedenlerdir. Ancak üzerlerine bir de kitlelerin gözünde solu temsil eden CHP'nin ve Cumhuriyet'in kurucu gücü ordunun türban karşıtı siyasal tutumlarının etkisi eklendi.

Öte yandan, son 25 yıl içinde, siyasal faktörler dışında, ağır ekonomik krizler, emekçi kitlelerin sosyal yaşamlarında benzeri görülmedik etkiler yarattı. 24 Ocak 1980'i izleyen 10 yıl ile 1994 ve 2000 krizlerinden söz ediyorum. Büyük kentlerin gecekondularına yığılan halk kesimlerinin geleneksel siyasal angajmanlarında önemli değişiklikler yaratan nesnel faktör budur.

Her ekonomik kriz halk kesimlerinin daha çok içe kapanmalarına neden oldu. Dışarıdan umut kalmadığında yapılabilecek tek şey bu olduğu için. İçeride ise yalnızca dinci ve milliyetçi gericilik vardı ve az bir miktar solcu değer ise 12 Eylül darbesiyle zaten yok edilmişti. Dolayısıyla, bir yandan 12 Eylül rejiminin dinciliğe yol veren siyasal projesi, öte yandan halk kesimlerinin içlerinde yapıştıkları muhafazakar değerler bir paranın iki yüzü gibi kısa süre içinde buluştular. Sonrasında ise, bir kez yerel seçimleri kazandıktan sonra, bunun kıymetini gayet iyi bilerek, her tür gecekondulaşmayı bir sosyal politika aracı olarak kullanan dinci yerel yönetimlerin popülist yaklaşımları geldi.

İşte bu gelişme karşısında, CHP'nin ve ordunun Cumhuriyetçi ve sözde laisist tutumları dinci siyasetin toplumsallaşması açısından belirleyici bir katkı sağladı. Deyim yerindeyse bu süreçte her iki aktör de kafalarına türbandan başka bir şey takmadılar ve halk kesimlerinin dini duyarlılıklarının, sistemin hiç de akıl edemediği bir yoldan daha da pekişmesine yardımcı oldular.

1980 sonrası CHP ekonomik düzlemde tam bir liberal partidir. Hal böyle iken, sosyal düzlemde CHP, bütün politikasını Cumhuriyet paradigmasının korunmasına hasretmiştir. Laiklik bu paradigma içinde ilk akla gelen siyasal değerdir ve türban karşıtlığı biçiminde somutlanmıştır.

Burada konumuz bu politikanın doğruluk ya da yanlışlığının tartışılması değil. Ancak, ciddi ekonomik sarsıntılarla yaşam alanlarından savrulan, fabrikalarından atılan, savaş nedeniyle köyleri boşaltılan, yaşamlarındaki her şey değişen Türk ve Kürt yığınları için, bu paradigma değişen koşul ve olanaklar karşısında değişmeyeni temsil ediyordu. İşte o nedenle, aktörler türban paradigmalarını savundukça, kitleler refleks tarzda içlerine kapanıp, kendi derinlerindeki faşizan ve dinci değerlere daha çok sarıldılar ve orada da kendi yanlarında, yalnızca, aynı değerleri aynı muhafazakarlıkla ellerinde tutan RP, AKP, MHP gibi partileri bulup, soldan ve solun temsilcisi olarak görülen CHP'den daha da uzaklaştılar. Artık kaçınılmaz son CHP'nin her ağzını açışında daha da küçülmesi olacaktır.

CHP kendi sonunu kendisi hazırlayan bir partidir. Ekonomik düzlemde devletçi olduğu dönemde kitleleri aydınlanmacı çizgiye çekme olanağı, en azından belli ölçülerde, vardı. Kamucu tutumu yığınlar üzerinde koruyucu bir şemsiye oluşturuyor, O'na ayrı bir kimlik kazandırıyordu. Liberal ekonomik politikaları benimsediği anda bu olanağı yitirdi ve bir anlamda günah keçisi durumuna düştü. CHP'nin bir orta sınıf partisi durumunu alması da bununla ilgilidir: Ne de olsa orta sınıflar liberalizmle kan bağı içindedirler ve bu durumda onların da kafalarına taktıkları tek şey türban olmaktadır. Orta sınıf için türban karşıtlığı bir tür hobidir. Gecekondulular ise bunu gayet iyi sezmekte ve türbanlarının düğümü üstüne düğüm atmaktadır. Türkiye'de liberalizm ile laisizm aynı potada erimez.