ABD, koca bir Bastille!

Sanırım geçen haftanın incisi Mevlüt Çavuşoğlu’nun ağzından çıktı: “Bunların amacı İdlib’i ele geçirmek.”

Sanki ABD emperyalizmi ve müttefikleri bir plan doğrultusunda Suriye’yi karıştırmadılar, on binlerce cihatçıyı dünyanın her yerinden toplayıp Suriye’ye yığmadılar ve Suriye devletinin sanki başka bir ülkenin toprağında gözü var.

Geçenlerde İdlib sorununa bu köşede değinilmişti ve Tahran görüşmesinin tamamlanmasına rağmen işin nereye varacağı ancak önümüzdeki hafta sahada netlik kazanacak.

Bu nedenle bu hafta, güncel olan başka bir konuya değinelim:

ABD’de basının bütün ilgisizliğine ve yok saymasına karşın, ülkenin en büyük hapishane grevi yaşanıyor. En az 17 eyalette on binlerce mahkûm 21 Ağustos ve 9 Eylül arası grevdeler, çalışmıyorlar veya yemek yemiyorlar. Kanada’ya da sıçrayan grev dalgasında aynı zamanda hapishane önlerinde kitlesel gösteriler bekleniyor.

Neden dünyada bu kadar mesele varken bu konuyu gündem ediniyoruz?

Bir kere İdlib’de güya insani kaygılar taşıyan ABD burjuvazisinin ve onun devletinin acımasız, insanlık dışı yüzünü çok iyi deşifre ediyor.

İkincisi, medyanın ilgisiz kaldığı ve asıl olarak Amerikan işçi sınıfına ait olan bu grevle dayanışmak ve duyurmak zorundayız.

Ve son olarak grev bu yüzyıl içinde ABD’de yaşanacak bir sosyalist devrim beklentimizle ilgili ek kanıtlar sunuyor.

İşçi örgütleri ve sendikalar tarafından örgütlenen ve eşgüdümü sağlanan grev neden 21 Ağustos’ta başlatıldı?

1971 yılının 21 Ağustos’unda yazar ve devrimci George Jackson hapishaneden kaçmaya çalışırken gardiyanlar tarafından vurulup öldürülmüştü.

George Jackson (1941-21 Ağustos 1971)

Peki, neden 9 Eylül’ü grevin son günü olarak belirlediler?

Yine aynı yıl, 1971’in 9 Eylül’ünde ABD’nin kuzeybatısında bulunan Attica hapishanesinde mahkûmlar tarafından bir ayaklanma başlatılmıştı. Gardiyanları rehin alan mahkûmlar isteklerinin görüşülmesini talep ediyorlardı, fakat hükümet uzlaşmaya yanaşmadı ve 13 Eylül’de helikopterlerden atılan gaz bombaları ve keskin nişancı ateşiyle silahsız mahkûmlara saldırmayı tercih etti. Bazı rehinelerin yanı sıra 33 mahkûm öldürüldü, yüzlercesi yaralandı.

Attica hapishanesinde ayaklanma, 10 Eylül 1971

Fotoğraftan fark edeceğiniz gibi, “Biz insanız, hayvan değiliz” diye ayaklanan mahkûmların 1960 sonrası siyasi bir motivasyonları vardı. Bugün ise bu tarihsel olayların grevde referans olarak kullanılması aynı şekilde olmasa da siyasetle ilgili olduğunu gösteriyor. 2016 yılında düzenlenen hapishane grevinde de aynı tarihler kullanılmış.

Bugün ABD’de 2 milyon 300 binden fazla insanın hapsedildiği ve bunun dünyanın en büyük hapishane nüfusu olduğu biliniyor. Bu nüfusun önemli bir kısmını işçi sınıfı içinde saymak zorundayız, biraz sonra değineceğimiz gibi sadece çalıştırıldıkları ve sömürüldükleri için değil, ABD kapitalizminin ürettiği servetten yaşam koşullarına kadar her türlü eşitsizliğin ürünü oldukları için de.

Evet, mahkûmların önemli bir kısmı zorunlu olarak çalıştırılıyorlar, fabrikalarda, arazide, çeşitli hizmetlerde saati birkaç sente ve mahkûmken de büyük bir yoksulluk çekerek, sağlık hizmetlerinden yoksun olarak bir kölelik düzeni içinde yaşıyorlar.

Mahkûm emeğinin yılda 2 milyar dolar ürettiği tahmin ediliyor, büyük bir rakam bu.

Yirmi yıl boyunca bir tekstil fabrikasında ütücü olarak çalıştırılan bir mahkum çalışmaya başlamadan önce 4.30’da kahvaltı yapabilmek için 2.15’te kalktığını söylüyor.

Mahkûmlar, ücretlerinin artırılmasını, sağlık koşullarının iyileştirilmesini, hapishanede uygulanan zora son verilmesini ve kendilerini yetiştirebilecekleri bir ortamın sağlanmasını istiyorlar.

Türkiye’de emekçi sınıflar ABD’de hapishaneye tıkılmış sınıfın bu bölmesiyle dayanışma duygularını geliştirecekler.

Ve şunu biliyoruz, koca bir Bastille'e dönüşmüş ABD’de bir çöküş bütün çivileri yerinden oynatacak.