Emekçi halkımız adına söyleyelim, büyük kapitalist şirketler arasındaki bir paylaşım savaşına katılmayacağız. Türkiye’nin bir emperyalist savaşa dâhil olmasına izin vermeyeceğiz.
Bir süredir Türkiye dış politikasının ABD’ye yaklaşmasını izlemeye ve anlamaya çalışıyoruz.1 Geçenlerde kısa aralıklarla MİT Başkanı Kalın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın yaptığı resmi ABD ziyaretleri sonrası olası yol haritası çok daha netleşmiş oldu.
Ancak Türkiye sermaye sınıfı ve onun temsilcisi siyasetler, hatta AKP’nin kendisi dış politikada bütünlük göstermez, çelişkileri içinde barındırır. Sermaye sınıfı üyelerinin farklı yatırım alanları vardır ve çıkarları farklılaşır, siyasiler onları izler. Ayrıca emperyalist devletler siyasileri kendilerine bağlayacak müdahaleler yapar.
Bu nedenle şu anda direksiyonun ABD’ye kırılmasını temkinlilikle karşılıyoruz, son 10 yılda çok salınım oldu. Buna rağmen ABD’ye ve NATO’ya yanaşmanın birçok belirtisi hızlıca ortaya çıktı.
Ancak ortaya çıkan bu eğilimi Almanya’nın durumu ile karşılaştırırsak daha iyi anlaşılacak.
Şüphesiz Almanya ve Türkiye farklı gelişim çizgileri izleyen farklı ülkeler. Hatta Türkiye’nin 20. Yüzyılın ikinci yarısında Batı emperyalizmine Batı Almanya üzerinden bağlandığını söyleyebiliriz. İki ülke arasındaki tarihsel süreç farklılıklarının incelenmesi bu yazıya sığmaz. Bu nedenle emperyalist hegemonya krizinde ABD’nin kuyruğuna takılma konusundaki benzerliklerine bakalım sadece.
Batı Almanya 2. Dünya savaşından sonra ABD işgal bölgesinde kalmış, soğuk savaşın bütün kirini içermişti. Ancak Sovyetler Birliği çözüldükten sonra ABD’nin düzeltici emperyalist savaşlarına çoğunlukla çekingen kaldı. Irak, Suriye, Libya operasyonlarına katılmadı. ABD’nin itmesine rağmen askeri harcamalarını artırmadı ayrıca.
Yeni oluşan dünya dengeleri içinde Rusya ve Çin ile ticari ilişkiler kurdu. Özellikle bu sanayi devi ucuz enerji kaynağı olarak Rus doğalgazını kullanıyordu. Aşağıdaki haritada Rusya’dan doğrudan Almanya’ya doğalgaz taşıyan ve ortak yatırım olan Kuzey Akım Hatları görülüyor. Bu şekilde doğalgaz Almanya’daki istasyonlardan Avrupa’ya dağılacağı için Almanya’nın ayrıca yararınaydı.
Almanya’da da sermaye ve uzantısı siyasiler Almanya’nın kendi için bir emperyalist güç olması ile ABD kuyruğunda bir emperyalist devlet olması arasında çelişki yaşıyorlardı.
Fakat sonra ne olduysa, ABD taraftarları galebe geldiler. Ukrayna kışkırtmasına ABD ile birlikte katıldılar. Rusya’dan gaz taşıyan boru hatları ABD veya uzantıları tarafından sabote edilerek bu yatırım ortadan kaldırıldığında bu aşağılanmayı sindirerek itiraz bile edemediler.
Almanya şimdi ABD’den gemilerle taşınan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alıyor. Enerjinin pahalanması ve doğal ekonomik saha içinde bulunduğu Rusya ile ticaretin kesilmesi nedeniyle ekonomik durgunluğa girdi.
Şimdi Türkiye’ye bakalım. 2008’den sonra Türkiye sermayesi NATO üyesi olarak kalmasına rağmen Rusya sermayesi ile ekonomik ilişkiler geliştirdi. Hatta Ukrayna savaşından sonra bile bu ilişkiler gelişmeye devam etti. İki ülke arasındaki ticaret hacmi arttı, yeni ekonomik projeler belirdi. Nükleer enerji yatırımları dışında aşağıda görülen boru hatları ile Türkiye görece ucuz olarak Rus doğalgazından yararlandı. Hatta Türk Akımı’na bağlı olarak Trakya’da Avrupa’ya doğalgaz sevkiyatı sağlayacak bir istasyon kurulması söz konusu oldu.
Avrupa sermayesi Avrupa’da ırkçılığa varan bir Rus düşmanlığı ile Çaykovski’nin eserlerinin bile çalınmasını engellerlerken bu yıl Türkiye’de aynı sezonda Şostakoviç’in 7. ve 5. Senfonilerini dinlemek mümkün oldu.
Şimdi ABD’de yapılan görüşmelerden Rusya’dan Türkiye’ye gelen doğalgaz yerine ABD’den Atlantik’i aşarak gelen ABD sıvılaştırılmış doğalgazının daha çok kullanılması, hatta buna dayalı Avrupa’ya bir dağıtım istasyonu kurulmasının söz konusu olduğunu anlıyoruz. Rusya tarafından inşa edilen nükleer santral yerine ise ABD yapımı küçük mobil reaktörler öneriliyor.
Almanya’nın ABD’de büyük yatırım alanları ve 200 milyar Avroya yaklaşan bir ticareti bulunuyor. ABD buradan Almanya sermayesini yakalamış olabilir. Ayrıca emperyalistler arasında dışa yansıtılmayan anlaşmalar, tehditler, öneriler olur. Ukrayna’nın kendisinin paylaşım savaşının konusu olduğu düşünülürse Almanya’ya pastadan büyük bir parça önermiş olmalılar.
Bir borç ödeme krizi yaşayan Türkiye’ye ise ticaret hacminin 30 milyar Dolardan 100 milyar Dolara yükseltilmesini öneriyorlar. Afrika’da güya IŞİD ve şeriatçı çetelere karşı birlikte savaşmayı teklif etmişler. Bu açıkça Afrika’da alan kaybettikleri Rusya ve Çin’e karşı ittifak teklifi anlamına geliyor. Afrika’nın paylaşım savaşında araç olarak kullandıkları Cihatçı çetelere karşı güya birlikte savaşacaklar.
Muhtemelen Ukrayna için de kayıt dışı teklifte bulunmuşlardır, “inşaat sektörü sizin” diye örneğin. Veya savaşı kaybetmiş bir Rusya’dan bir pasta dilimi.
Karadeniz güvenliği dedikleri şeyin Karadeniz dibine döşeli doğalgaz hatlarının sabotajını içeriyor olmalı.
Alman yüksek subaylarının Kırım Köprüsü’nü imha etmek için yaptıkları zihin egzersizi basına sızdı geçenlerde. Türkiye tarafında ise, o zaman MİT başkanıyken, “bahane arıyorsanız, karşı taraftan iki tane roket attırırım” diyen Fidan bulunuyor.
Dünyanın içinde bulunduğu ve barışın pamuk ipliğine bağlandığı bugünlerde bu gelişmeler kaygı uyandırıcı.
Emekçi halkımız adına söyleyelim, büyük kapitalist şirketler arasındaki bir paylaşım savaşına katılmayacağız. Türkiye’nin bir emperyalist savaşa dâhil olmasına izin vermeyeceğiz.