İsrail ister bahane etsin 7 Ekim saldırısını ister fırsat bilsin, Filistinlilerden kurtulmaya çalışıyor. Sınıfsal olanı gözden kaçırmayalım, bu irade İsrail tekelci sermayesine aittir.

Bir kez daha Filistin’de katliamı lanetliyoruz

En korkuncu bir katliama alışmak, onu rasyonalize etmek. 

Nasılsa biz sıcak yatağımızda yatıyoruz geceleri. Ama böylesine bir katliam işlenebiliyorsa hiç kimse emniyette değildir dünyada.

Daha korkuncu katliamın etrafındaki olayları bir bütün içinde değerlendirmeme eğilimidir. Gözünüzü bütün olana kapatırsanız, her şey size reel politikanın uzantısı gelir ve aslında büyük suç makinesinin parçası olursunuz.

Gazze’de İsrail saldırıları sonucu yarısı çocukluk yaş grubundan 30 bin kişi çoğu bombardıman altında katledildi. Bir savaş uçağının gelip rastgele evinizi bombaladığını kafada canlandırmak kolay değil. Hala kayıp olan ve muhtemelen enkaz altında kalan 7 bin kişiden bahsediliyor. 

Ablukaya alınmış 2 milyon kadar insan en küçük güvenli bölgesi kalmayan Gazze’de güneye doğru kaçmaya çalıştı. Geçen haftalarda kulağınıza gelmiştir, İsrail’in Batılı ortaklarının sahtekârlıkla “Aaa, Refah’a saldırırsanız felaket olur valla” dedikleri.

İnsanlar katliamı kafalarından uzaklaştırıp huzur bulunca, Refah’ın yerine haritada bakmamış olabilirler. Gazze’nin en güneyinde Mısır ile bağlantı kapısı olan ve normalde 200 bin kadar nüfusu olan bölge.

İsrail’in işgali altındaki Filistin’den Akdeniz kıyısında kalan 40 km’lik sahil şeridi olarak Gazze görülüyor. İsrail’in kuzeyden başlayan saldırısı yaşam alanı bırakmayınca bir milyondan fazla Gazzeli güneye, Mısır ile ortak kapısı olan Refah’a sığındı. Şimdi Refah da saldırı altında.

Şimdi Refah’da yüz binler yaralı vücutları, açlık ve sefalet içinde, ampute bacak ve kolları ile bir dam altında olmadan saldırıları bekliyor.

Bundan sonrası yok, ya burada ölecekler ya da Mısır’a geçmeye çalışacaklar.

ABD’nin Gazze yakınına demirlediği uçak gemilerinin gölgesinde işleniyor katliam. Kargo uçakları Batı’dan İsrail’e mühimmat taşıyor. 

ABD geçen gün Birleşmiş Milletler’de bir kez daha ateşkes önerisini reddetti, İsrail’in işini bitirmesine göz yummuş oldu.

Birleşmiş Milletler’in altında Filistin’in işgali başlayınca kurulan UNRWA adlı yardım kuruluşundan ABD, Almanya ve diğer Batı emperyalizminin on kadar üyesi desteğini çekti ve kurumu çalışamaz hale getirdi. Bu durumda abluka altındaki ve göçmen kamplarındaki Filistinliler bir kez daha açlığa, okulsuzluğa ve sağlık hizmetlerinden yoksun kalmaya mahkûm oldular.

Parçalar arasındaki bağı kavradığınızda şunu fark edersiniz; Türkiye de dâhil Batı emperyalizminin müttefiki olan bütün ülkeler bu katliama ortaktır. Türkiye İsrail’i kınıyor ama bir yandan NATO ile her gün yeni bir anlaşma imzalıyor. Eğer bu bir akıl yarılması değilse kesinlikle namuslu bir siyasi yön değildir. Türkiye sermaye sınıfının ahlaksızlığı hepimize kara çalıyor.

İsrail ister bahane etsin 7 Ekim saldırısını ister fırsat bilsin, Filistinlilerden kurtulmaya çalışıyor. Sınıfsal olanı gözden kaçırmayalım, bu irade İsrail tekelci sermayesine aittir. Onun çıkarları, kâr peşinde koşması, aç gözlülüğü İsrail’in stratejilerini belirliyor.

Örneğin, Ben Gurion Kanalı’nı inşa etme arzusu. 

Aşağıdaki haritadan bakabilirsiniz, Süveyş Kanalı’na alternatif olarak düşünülen ve Akabe Körfezi’nden Akdeniz’e bağlanacak kanal uzun süredir İsrail sermayesinin aklında bulunuyor. Hem Mısır’ı büyük bir ekonomik kayba uğratacak hem İsrail’e stratejik bir üstünlük sağlayacak bu kanalın sermayenin düşlerine girdiği anlaşılıyor. Ancak bir engel var, Akdeniz’e kanalın bağlandığı yerde Gazze duruyor. Neden bu kadar soğukkanlı bir şekilde kendi esirlerini filan da öldürecek bir cinayet makinesine dönüştüklerinin nedenlerinden birinin bu olabileceği insanı ürkütüyor.

Akabe Körfezi’nden Akdeniz’e bağlanması planlanan Ben Gurion Kanalı’nın muhtemel geçiş güzergâhı görülüyor. Gazze şeridi kanalın Akdeniz’e bağlanacağı yerde bulunuyor.

Katliamdaki sınıfsal boyutu kavramanın bir diğer yolu ise Filistinli işçiler meselesine bakmaktan geçiyor. Emperyalizmin güdümündeki İsrail sermaye sınıfı sadece Filistinlilerin topraklarına el koymadı, onları kendi topraklarında ikinci sınıf insan haline getirip ucuz iş gücü olarak sömürdü yıllarca.

7 Ekim sonrası Gazze’den çalışmaya giden işçiler dövüldüler, paraları ve cep telefonlarına el konulup daha sonra bombardımanlarda öldürülmek üzere Gazze’ye geri gönderildiler. İsrail’de Gazze ve Batı Şeria’dan 200 bin civarında işçi İsrailli patronlar için çalışıyordu. Hemen hepsinin işine son verildi. Yarım milyon kadar Filistinli şimdi işsizlikle yüzleşmiş durumda.

Ve İsrail sermayesinin Filistinli işçilerden kurtulmak istediğinin, Gazze’den sonra sıranın Batı Şeria’ya geleceğinin göstergesi olarak İsrail yurt dışından işçi istihdam etmeye başladı. Çin’den, Hindistan’dan, Tayland’dan, Moldova’dan yüz bini geçen sayılarda işçi göçü gerçekleşiyor.

En fazla göçmen işçi ise devletlerarası anlaşmayla Hindistan’dan geliyor. “Küresel Güney” diye umutlananlara acı acı gülüyoruz. BRICS’in büyük ortağı Hindistan İsrail’in en önemli dostlarından. Çin ise İsrail’e sermaye aktaran ülkelerden biri.

Barış görüşmelerine bakmayın, emperyalist barışa imza atan devlet hegemonyasını pekiştirir bölgede.

Eğer dünyada işçi sınıfının iktidarda olduğu güçlü devletler olsaydı kimse bu katliama cesaret edemezdi.