Evvel zaman içinde

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Bir adamın dokuz tane oğlu varmış. Oğullar bir türlü birbirleriyle anlaşamaz, kavga dövüşten başlarını alamazlarmış. Onların sürekli olarak birbirleriyle çekişmesinden sıkılan baba, bir gün hepsini karşısına almış ve “Birbirinizden alıp veremediğiniz, paylaşamadığınız ne var?” diye sormuş. Sonra yerden aldığı bir saman çöpünü en küçük oğlunun eline vererek, “Kır bakalım şunu ortasından.” demiş. Babasının ne demek istediğini pek anlamayan küçük oğul, iki parmağı arasında çöpü kırıvermiş. Bunun üzerine, adam yerden bir avuç saman çöpü toplayıp, yine küçük oğluna vermiş. “Haydi bakalım, bunları da kırabilecek misin ortasından?” diye sormuş. Küçük oğul bir tomar saman çöpünü iki eliyle kavramış ama onları kırmayı başaramamış. Derken, daha güçlü olan ağabeyi öne çıkmış. Çöpleri kardeşinin elinden alıp, dizine koyarak kırmaya çalışmış ama o da başaramamış bir avuç saman çöpünü ortasından kırmayı. Bütün oğullar teker teker denemişler ama, bir vuruşta en kalın kütükleri baltasıyla yarabilen en güçlü ağabey bile kıramamış çöpleri.
Onların çaresiz bakışları karşısında gülümseyen baba, “Gördünüz mü?” demiş, birbirinizle çekişeceğiniz yerde, elbirliğiyle hareket ederseniz çok daha güçlü olursunuz, birçok işler başarabilirsiniz.

Bu masalı babamdan dinlediğimde içimi inceden bir hüzün kaplamıştı. Çünkü evin tek çocuğuydum. Güç birliği yapabilecek ne bir ağabeyim, ablam ne de benden küçük bir kardeşim vardı.

Aradan yıllar geçti. Bir zaman geldi ki, dokuz değil, doksan dokuz değil, sayısını bilmediğim kadar çok kardeşim olduğunu fark ettim. Benim için canını vermekten çekinmeyeceğini bildiğim, onlar için canımı vermekte bir an tereddüt etmeyeceğim sayısız ağabeyim, ablam ve benden genç kardeşlerim oldu. Onlarla meydanları doldurduk. Hep bir ağızdan türküler, marşlar söyledik, belgiler haykırdık, pankartlar taşıdık. Kalbim onlardan aldığım güçle çarptı. Benim varlığım da onların gücüne güç kattı.

Ne yazık ki, yaşam düz bir çizgide ilerlemiyor... Yine bir dönem geldi ki, kardeşlerimin her biri bir yana dağılıp gitti. O çok eski masaldan aldığımız dersi unuttuk. Saman çöpü gibi dağıldık.

Sadece eski masal mı? Tarihten almamız gereken nice ders de hafızamızdan silinip gitti. Sadece tarihsel olayların öğrettiği mi? Uğruna verdiğimiz sosyalizm mücadelesine ışık tutan tüm teoriler de kapalı kitapların sayfaları arasında karanlığa gömüldü.

Ve böylece, birilerinin iki parmağı arasında kıracağı hale geldik!

Bundan yüz yıl önce yazılmış bir makaledeki “birleşmeden önce ayrışmalıyız” çağrısını, hangi dönemde, hangi nedenle ve hangi hedefi gözeterek yazıldığına bakmaksızın uygulamaya kalktık. Ayrıştık... ayrıştık... ve hala ayrışmaya çalışıyoruz.

Ama çok önemli bir şeyi görmezlikten geliyoruz. Bu makalenin yazarının, tüm yaşamı boyunca, ayrıştığı insanlarla birarada mücadeleden vazgeçmediğini görmezden geliyoruz. Hatta, bu makaleyi yazmadan önceden de çoğu konuda tartışmalı olduğu, kendisine önemli zorluklar çıkardığını bildiği bir insanın eline Kızıl Ordu’yu teslim etmekten bile çekinmediğini bilmezden geliyoruz. Yoksa bilmiyor muyuz?

Ağabeylerim! Ablalarım! Kardeşlerim! Aranızda birçok bilen olduğunu ben biliyorum.

Ve sizlere seslenmek istiyorum: Bilenler bilmeyenler anlatsın. Ve unutanlara hatırlatsın.

Unutanların, dağılanların da hâlâ kardeşlerimiz -sınıf kardeşlerimiz- olduğunu kimse unutmasın...