Küçük Burjuva Bireyin Dayanılmaz Hafifliği

Akademik kariyere ilk intisap ettiğim yıllarda, seçtiğim hayat biçiminin ağırlığı bende ve içerisinde bulunduğum arkadaş grubunda bir tür erdem arayışını açığa çıkarttı. Erdem arayışı genç yaşlarda kolay bir seçim değildir. Zaman içerisinde bu arayış tersten bir arayış olarak kendini gösterebilir. Bizde de öyle oldu. Erdemsizliğin sınırlarını bulma çabası aslında uzaklaştığımız düşünülen ülkünün önemini belirlemeye çalışma adımlarından ibaretti. Zor ve sancılı bir seçimdi. Bir şeyi, sınırlarını belirlemeye çalışarak anlamaya çalışmak, eğer aradığınız şeyin sınırları sizi çok uzaklara götürüyorsa inanılmaz ağır bir yük haline dönüşebilir. Mutsuz olursunuz. Bizler de bunu kabullenmekte zorlandık. Bu yolu hem kendimiz seçtik hem de kabullenemedik!

Karın ağrısı küçük burjuva bireyin kendisini var etme sancısıdır. Ama kendisini asla var edemez. Üstelik bu sancıyla yaşamaya ve bunu ehlileştirmeye alışamazsa açığa hırs ve iktidar arayışı olarak kendini gösteren erdemsizliğin içselleştirilmesi çıkar. İktidar hırsı, erdemin yerine geçer güce tapan küçük burjuva birey, kendi gücünü inanılmaz abartarak her daim kendisini gaza getirir kendi acizini, ele geçirdiği iktidar kanalları yoluyla gizlemeye çalışır.

Akademik kariyerin ilk yıllarında ‘mutluluk teorileri’ ve mutluluk kavramının farklı algılanışları üzerine çalışmaya başlamıştım. Belki de karın ağılarımı biraz ehlileştirmek hevesiyle... Birgün Mülkiyeliler Birliği’nin bahçesinde otururken arkadaşlarımızdan birisi bana şöyle bir soru sordu: “Mutluluk çalışıyormuşsun. Merak ettiğim şey, ‘mutluluk çubuğu’ hakkında ne düşünüyorsun?”Verdiğim cevap hala hoşuma gider, “o kadar sığsın ki paçamı sıvasam girerim”.

Küçük burjuva bireyde sığlık zamanla yerini hırsa bırakır. Sığ akademisyen ise kifayetsiz bir muhteris olarak, iktidar hırsını akademik kurullarda görev almak, okulda büyük oda kapmak, bölüm politikasında belirleyici olmak, bölüm başkanı veya yardımcısı olmak, fakülte ve üniversite yönetimlerinde görev alarak söz sahibi olmak, fakülte dergisinin başına geçmek, bir takım merkezlerin müdürü olmak vs şeklinde tatmin etmeye çalışır. Kendisini önemli sanır küçük burjuva birey, aslında değildir. Bir hocamız bize derste, “bir adama kötülük yapmak istiyorsan ona, sen çok önemlisin de, ondan sonra otur seyret bak neler yapıyor” demişti. Küçük burjuva birey hergün bu kötülüğü kendi kendisine yapar. Karın ağrılarından kurtulmak için bunu yapar. Önemsizliğini ve acizini bu yolla gizlemeye çalışır.

Küçük burjuva birey aslında bir boşluktur. İçindeki boşluğu doldurmak için makam ve iktidar arar. Miyazaki’nin masalımsı animasyonu “Spirited Away” filmini izleyenler bilir. Kimi zaman boşluk doldurmak için gösterilen açgözlülük, insanları, tanrılara kurban edilmek üzere semirtilen birer domuza çevirebilir. Hırsı ve iktidar arayışı küçük burjuva bireyi bu noktalara iter. İktidar arayışı iktidarsızlığının bir ürünüdür. Doydum sandıkça daha çok acıkır, içindeki boşluk büyür. Artık bu aşamadan sonra da gemi azıya almıştır. Seçici davranmadan ve içinde hergün büyüyen boşluğu doldurmak için daha çok iktidar arzular. Bir süre sonra bir de bakarsınız yeterince semirmiştir ve tanrılara kurban edilir. Artık dönülmez bir yola girmiştir.

Mesela yıllarca demokrat ve ilerici olduğunu iddia eden birisi, bir bakarsınız AKP hükümetinin dış politikasının sözcüsü oluvermiş ve Yeni Osmanlıcılık tezlerini güçlendirmek için üniversitelerde merkez kurmaya ve yürütmeye soyunmuş. Ya da bir tür medya şebeğine dönüşmüş. Erdem ararken erdemsizliğin sınırlarına takılıp kalmıştır. Artık sadece geldiği noktayı savunmak için çaba sarfeder. Çünkü geldiği noktayı aslında kendisi de kendisine yakıştıramamakta, hazmedemektedir. Hazmedebilmek için daha saldırgan, daha militan hale gelir. Tanrıların militanı olur. Küçük burjuva bireyin doymak bilmez iktidar arayışı ona iktidarsızlık getirir. İçindeki boşluğu doldurmak için girdiği hırs çıkmazı onu Tanrıların iktidarının oyuncağı haline getirmiştir. Ama hala bunun farkına varamayacak kadar da hırs dolu ve sığdır. Girdiği çıkmaz yolun ilerlediği hayaliyle yürümeye devam eder. Aslında her defasında çıkmaz sokağın duvarına toslayıp yıkılmaktadır ama o artık bunun farkına bile varacak durumda değildir. Hırsla, kifayetsizce, kendisini önemli sanarak yürümeye devam eder. Tanrı onu çıkmaz bir sokağa sokmuştur ve “yürü ya kulum” demiştir.

Yolun açık olsun sevgili Birey...

[email protected]