"Emperyalizm Orta Doğu’da çirkin bir gerçek. Washington veya Tel Aviv imzalı planların Filistin halkının eşit, özgür ve bağımsız bir geleceğe kavuşmasına hizmet etme olasılığı yok."
Bölge söylencelerine göre Şeytan’ın anavatanı Orta Doğu. Söylenceler adı üstünde söylence, Şeytan da o öykülerin kurgusal bir aktörü ama kabul edelim ki siyasal gelişmeler söylencelerin çizgisi üzerinde ilerliyor. Filistin’de yine bir şeyler oluyor ve gerek savaşın gerek barışın kıvrımlarında kötülük gizleniyor.
ABD Başkanı Biden, nam-ı diğer Soykırım Joe, bu hafta televizyon kameralarının karşısına geçti ve ilk bakışta 7 Ekim’den bu yana Filistin topraklarında süren soykırımı duraklatacağı beklentisi yaratan bir plan açıkladı.
Planın içeriğine geçmeden önce açıklığa kavuşturulması gereken nokta kime ait olduğu. Biden bunun İsrail’in planı olduğunu, Mısır ve Katar aracılığıyla Hamas’a iletildiğini söyledi ama konuyu izleyen çevrelerin büyük çoğunluğu tasarımın ABD Dışişleri’ne ve Beyaz Saray’a ait olduğunu düşündüler. Günler geçtikçe bu konu kısmen aydınlandı. Plan İsrail’in savaş kabinesi tarafından hazırlanmıştı ama Biden’ın açıkladığı şekli kimi temel farklılıklar içeriyordu. Bu noktada anımsanması gereken bir başka husus ise Biden’ın açıkladığı planın Mayıs ayı başında Hamas’ın kabul edeceğini duyurduğu ancak İsrail’in kabul etmediği ateşkes önerisiyle büyük ölçüde örtüştüğü.
Üç aşamalı planın birinci etabı 6 haftalık bir ateşkesi, İsrail’in Gazze’de işgal altında tuttuğu ettiği kimi bölgelerden çekilmesini, Hamas’ın elindeki esirlerden sivil olanları ve hasta olanların serbest bırakılması karşılığında Filistinli tutsakların yine rahatsızlıkları bulunanların salıverilmelerini, Filistinlilerin Gazze’nin büyük ölçüde boşaltılan Kuzey bölgesine geri dönmelerini ve taraflar arasında müzakerenin başlamasını öngörüyor.
İkinci aşamanın amacı nihai ateşkesi sağlamak. Bu süreçte tüm esirlerin serbest bırakılmaları, İsrail ordusunun Gazze’den çekilmesi hedefleniyor.
Üçüncü ve son aşamanın kod adı ise yeniden inşa. Gazze yeniden yaşanılır hale getirilecek ve bu arada yaşamını yitirmiş esirlerin bedenleri de ailelerine teslim edilecek.
Plana dair gariplikler bahsinde ilk dikkati çeken Biden’ın planın İsrail’e ait olduğunu söylemesine karşın, Netanyahu’dan geldiğini telaffuz etmemesi hatta “İsrail’de, hükümetin içinde bu planı kabul etmeyeceklerin bulunduğunu” dile getirme gereği duyması. Yukarıda değindiğim gibi, belli ki İsrail savaş kabinesinin “onay verdiği” plana ABD re’sen bazı eklemeler yapmış. Zaten Netanyahu kabinesinden gelen ilk açıklamalar da bunu ortaya koyuyor. Birinci aşamada sözü edilen 6 haftalık müzakere süreci boyunca uygulanacak ateşkes konusu karışık. ABD yorumuna göre 6 hafta sonunda ikinci aşamaya geçilememesi durumunda bile ateşkes müzakereler sonuçlanana kadar sürecek. İsrail Netanyahu’nun ağzından böyle bir garanti verilemeyeceğini vurguluyor.
Planın her köşesinde Şeytan’ın saklanıyor olabileceği diplomatik dehlizlerinde gezinirken akla gelen ilk soru “neden şimdi?” olabilir.
İsrail 7 aydır Gazze’de ve fırsattan istifade Batı Şeria’da hesapsızca yakıyor, yıkıyor, öldürüyor. ABD ve müttefikleri bir yandan katil ve sömürgeci bir rejime askeri ve mali destek sağlıyor, bir yandan da sürüp giden insanlık suçlarına kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Filistin direnişi bu asimetrik savaşta işgal ordusuna ağır kayıplar verdirmekle birlikte, Filistin’den çekip gitmesini sağlayabilecek güçte değil. Buna karşılık ortaya serilen bir başka gerçek var. İsrail dünyada hiçbir orduya “nasip olmayan” ölçüde ayrım gözetmeden öldürme ayrıcalığına sahip bulunmasına karşın Filistin direnişini yenemiyor.
Netanyahu ve ortakları başından beri savaşın “Hamas’ın askeri ve idari anlamda ortadan kaldırılmasıyla” sona ereceğini söylüyorlar, ABD ve müttefikleri de bu yaklaşıma destek veriyorlardı. Şunun altını kalın çizelim: şayet bu ateşkes planı yürürlüğe girerse Tel Aviv ve Washington bakımından bu hedefin gerçekleşmeyeceği kabul edilmiş olacak. Bu da emperyalizmin yeni bir başarısızlığı olduğu kadar, emperyalizmin masa başında yanılmaz planlar yaptığı ön kabulüyle ahkam kesen sözde uzmanların hastalıklı cehaletlerinin bir başka somut kanıtı olarak tarihe kaydedilecek.
Ne diyorlardı? “Efendim İsrail yenilmez!” ABD emperyalizminin, eli ayağı tuttuğu sürece, İsrail’in ortadan kaldırılmasına izin vermeyeceği açık olsa da her daim kazanmasını sağlayacak kudrette olmadığı da umarım anlaşılmıştır. Peki bu nasıl oluyor? Öncelikle dünya değişiyor. Küresel Güney denilen toplama dahil ülkelerin kimileri “aynı tas, aynı hamam” yaklaşımını kabullenmiyorlar. İşin güzel tarafı emperyalist blokun halkının çoğunluğu da yoğun bir medya ablukasına karşılık vicdanlarıyla hareket edebiliyor, savunulan sözde değerler ile icraat arasındaki farkı görebiliyorlar.
ABD’nde Kasım ayında Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Bir bunak ile bir deli yarışacak. Bunağın kazanması için her oya ihtiyacı var çünkü delinin tabanı daralmıyor. ABD gibi seçimlere katılımın yüzde 50’yi nadiren aştığı, üstelik de son derece garip bir seçim sisteminin uygulandığı bir ülkede Biden yönetimi, hiç değilse seçime kadar Filistin’den soykırım görüntüleri gelsin istemiyor. ABD toplumunun geçen seçimlerde Trump gitsin diye sandığın yolunu tutan görece genç ve dünyayı izleyen kesimleri Demokratlar’a öfkeliler. Kimi anahtar eyaletlerde bunların evde kalmaları Beyaz Saray’ın yeniden daha da sapıtmış bir Trump’a teslimi anlamına gelecek.
Küresel bağlam da Biden’ı zorluyor. Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesindeki süreçler, müttefiklerinin kamuoyu bakımından belirleyici özellik taşıyorlar. Batı Avrupa’da ilerici kitleler Rusya’ya “değerler adına” yöneltilen sert eleştirilerin ve gösterilen saldırgan tutumun İsrail’den esirgenmesini kabullenmiyorlar. Bu da hükümetlerin tutumunu ister istemez etkiliyor.
Kendi başına bir anlam ifade etmese de Filistin Devletini tanıyan 145 ülkenin arasına Avrupalı devletlerin de katılmaları Washington bakımından emperyalist surda gedikler açılması anlamına geliyor.
Şimdi yeniden plana dönelim. Başarı şansı var mı? Konuyu takip edenlerin ortak kanısı planın kaderini birinci aşama için konulan 6 haftalık müddette yaşanacakların tayin edeceği yönünde. Biden’ın açıklamasında yer alan “altı haftayı aşsa bile müzakereler devam ettiği sürece ateşkes sürecek” mealindeki ifade İsrail rejiminin kabullenebileceği ve kendi kitlesine “satabileceği” bir unsur değil. Şeytan’ın saklandığı bir oyuk burası. Bu süre içerisinde belirli bir uzlaşma altyapısı sağlanamaması durumunda savaşın ve katliamın aynı şiddetle devam edeceği kesin. Başka bir deyişle ikinci ve üçüncü aşamayı konuşmak için henüz çok erken. Yine birinci aşamada dile getirilen “İsrail’in Gazze’nin kalabalık kesimlerinden çekileceği” ifadesi belirsiz. Refah veya Filadelfi koridoru olarak adlandırılan Mısır sınır boyu buna dahil olacak mı?
Planda rastlamadığımız bir başka husus, İsrail rejiminin gerek Gazze’ye kısıtlı yardımın ulaştığı noktalarda gerek Batı Şeria’da alabildiğine kullandığı tasmasından kurtulmuş yasadışı yerleşimci sürüleri. Bunların haydutlukları engellenecek mi? Haydi biraz daha ileri gidelim, kovuşturulacak mı? Gazze’de göreli bir sakinleşme olması halinde dahi, bu vahşilerin Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki saldırganlıklarının sürmesi müzakerelerin önünde bir engel oluşturmaz mı? Her bir soruda bir başka şeytan saklanıyor.
Şeytan söylencelerde kurgusal bir karakter. Emperyalizm Orta Doğu’da çirkin bir gerçek. Washington veya Tel Aviv imzalı planların Filistin halkının eşit, özgür ve bağımsız bir geleceğe kavuşmasına hizmet etme olasılığı yok. Bunu gerçekleştirecek olan Güney ve Kuzey halklarının ortak mücadele iradesi olacak. Emperyalizm, onun dayattığı sömürü, vahşet ve cehaletle birlikte dünyadan kovulduğunda Şeytan’ı aramaya, kovalamaya ya da taşlamaya da gerek kalmayacak.
İşte o zaman salt Filistinli çocuklar değil, Yemen, Sudan ve dünyanın çeşitli yerlerindeki kardeşleri de insanca yaşayabilecekler.