Muhalefet yapmak isteyen, siyasal partiler Varlık Fonu dosyalarını kamuyla paylaşmak zorunda. Neler olduğunu bilmek hakkımız.

Muhalefet yapmak...

Beşli çete; Tayyip Erdoğan gibi özneler üzerinde yoğunlaşıp onlarla sınırlı muhalefet yapmak, sosyalist sola yaraşmaz. Sosyalist sol, sömürü ilişkilerinin, kişilerin kötü niyetleriyle ya da birilerinin çıkar hesaplarıyla açıklanamayacağını bilir ve sınıfsal özü gizleyecek yorumlardan, değerlendirmelerden özenle kaçınır.

Ülkeyi yönetenler aynı zamanda ihale trafiğini de yönetiyor. Ve ballı ihaleler, bizim beşli çete diye kodladığımız belirli gruplara veriliyor. Bunları gözardı edemeyiz, önemlidir ama atfedeceğimiz önem, Kapitalist düzeni/emperyalizmi tanımlarken verilecek birer örnek olmaktan öteye geçmemelidir.

Emperyalizm, bunlardan çok daha fazlasıdır.

Beşli çete gibi oluşumlar Emperyalizme aykırı değildir. Her sermaye grubu bir anlamda beşli çetedir. Emperyalizm zaten bu çetelerin bileşkesidir. Kimi yerlerde rant paylaşım savaşları “hak edenlerin kazandığı ve uygar” ortamlarda gerçekleşiyor olabilir. Bizi ilgilendirmez. Öyle olsa bile bu gerçeğin emekçilere hiçbir yararı yoktur.

Şu günlerde muhalefet yapmanın adı Varlık Fonu olmalı. Ülkemizin bütün zenginlikleri; 84 milyon büyüklüğündeki pazar, Varlık Fonu diye adlandırdıkları bir Örgüt eliyle dev tekellerin yağmasına verildi. Üstelik bu kötülükleri, Ülkeyi böldürmeyiz diyenler yaptı.

TÜRMOB, 2019 yılında Varlık Fonu ile ilgili bir rapor yayımlamıştı. Raporda, bütçe dışı fon uygulamasının yeni bir versiyonu olarak değerlendiriliyor ve “varlık değil şirketler topluluğudur” deniyordu. Raporda çok sayıda dikkat çeken eleştiri vardı. Başka ülkelerde tasarrufları değerlendirip gelecek neslin refahını artırmak için tasarlanan bir kurumsal yapılanma iken, Türkiye’de gelecek neslin üzerine borç yükü oluşturacak bir anlayışla tasarlandığı belirtiliyordu. Gerçek bir geliri olmadığı için yatırımlarını, borçlanarak ya da portföyündeki varlıkları satarak karşılamak durumunda olduğu vurgulanıyordu.

Bu eleştiriler kamuya mal edilemedi.

Karartma günlerinde yaşıyoruz. Fon bünyesinde şirketler kuruyorlar; Hazineden aldıkları borçlarla zor durumdaki şirketleri kurtarıyorlar; hesap sormak bir yana neler yapıldığını bile kimse öğrenemiyor. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonuna kırıntı denetim bulguları veriliyor ama üzerinde “gizli” ya da “hizmete özel” yazıldığı için onlar bile basında tartışılamıyor. Ve ne yazık ki Komisyonda da gereği gibi sorgulanamıyor. Fonun 2020 yılı Denetim raporu 5 Ocak günü Komisyonda şöyle bir görüşüldü ve birkaç saat içinde bitti…

Oysa denetim yapılan dönemde ne büyük kötülükler yapıldı.

Üç kamu Bankasına sermaye yapılarını güçlendirmek adına 21 milyar lira verdiler. Kamu bankalarının hayat ve emeklilik şirketlerini birleştirmek adına 6-7 milyar lira harcadılar. Bu paraları, Hazine adına Devlet İç Borçlanma Senetleri çıkararak ve bilanço oyunları yaparak Hazineyi borçlandırıp ödediler. Ve şimdi sermaye yapılarını güçlendirdikleri Bankaları kullanarak dilediklerini yapıyorlar.

Kötülükleri saymakla bitmez. Türkcell’in %26 payını satın aldılar. Kaça aldıklarını bile bilmiyoruz. Piyasa değerinin 5 milyar lira üzerinde ödendiği söylentileri duyuyoruz, o kadar. Satın almak için TVF Bilgi Teknolojileri A.Ş. adlı T.C. Yasalarının işlemediği bir şirket kurdular. Hiç bilgi vermiyorlar; ticari sır sayılıyor olmalı.

Ne kötü, köle gibiyiz!... Satılıyoruz ve kaça satıldığımızı bile öğrenebilmek olanağından yoksunuz.

Türktelekom AŞ’ni 2005 yılında %55 hissesini 6,5 milyar dolara Oger Telekomünikasyon AŞ’ne satmışlardı. Meğer Şirket bankalardan borç alıp ödemiş üstelik kredi borçlarını ödememiş. Dahası muhasebe oyunlarıyla kar gösterip ortaklara (kendisine) kar payı dağıtmış. En çok kredi veren Akbank; İş Bankası ve Garanti BBVA alacaklarını tahsil edebilmek için bir ortaklık kurup şirketi devir aldılar. 2026 yılında imtiyaz süresi bitecek ve Şirket 2027 yılında hiç para ödenmeden Devletin olacak.

Ama bankaların kurtarılması için Türktelekom AŞ’nin satın alınması gerekiyor. Devlet ne güne duruyor? Bankaları kurtarmak için şimdiden kollarını sıvadı. Plan Bütçe Komisyonunda TVF Genel Müdürüne 3 yıl sonra devlete geçecek bir şirketi neden satın alıyorsunuz; kaç para ödeyeceksiniz? diye soruldu. Genel Müdür iki gerekçeyle yanıtladı. Özetle aktarıyorum. Birinci gerekçesi şöyle; yalnızca üç bankadan söz etmiyoruz, Oger Grubu, 32 bankadan kredi almış. Onların zararlarını da karşılamak zorundayız. İkinci gerekçe ise çok daha vahim: Sürenin bitmesine üç yıl kaldığı için yeni yatırım yapmıyorlar. Bu yüzden de internette altyapı sorunları yaşıyoruz, çok yavaş ve çoğu kez tıkanıyor. Sorunu çözebilmek için acilen satın almak zorundayız.

Üste para ödeyerek sattığımız bir şirketi şimdi belki de 10 milyar dolar ödeyip satın alacağız.

TVF Genel Müdürüne Komisyonda Garo Paylan; “hangi parayla satın alacaksınız?” diye bir soru yöneltti. Genel Müdür Fonun itibarından söz edip bulmakta zorlanmayız diye bir cümle kurmuştu ki Komisyon başkanı sözünü kesip; “Detaylara burada girmeyelim. Onu daha sonra oturup konuşabilirsiniz.” Dedi ve böylece Genel Müdürü kurtardı.

Muhalefet yapmak isteyen, siyasal partiler Varlık Fonu dosyalarını kamuyla paylaşmak zorunda. Neler olduğunu bilmek hakkımız.