Yaşanan Türkiye'nin topyekün sağcılaştırılmasıdır. Bu bir cinayettir. 'İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsüdür'.

Bu sefer 'cinayeti' izlemeyeceğiz

Kırmızı Pazartesi, Gabriel Garcia Marquez'in gerçek bir cinayetten kurgulanarak yazılan bir öyküsüdür. Öyküde, adım adım cinayete giden bir sürecin engellenmesi için kimsenin bir şey yapmadığı, herkesin uyuşturulmuş gibi sadece bunu izlediği anlatılır. Son gelişen başörtüsü tartışmalarına ve sonucuna bakınca olanlar göz göre göre işlenen bir “cinayettir”.

Burada cinayetten kasıt, laikliğin amasız fakatsız savunulması gerekliliğinin ortadan kalkmasıdır. Laikliği önemsiz gören ve laiklik diye bir gündemi olmayan partilerin peşine takılmaktır. Erdoğan'dan kurtuluşun yolu döşeniyor diyerek cumhuriyet düşmanlarının ve gericilerin ittifak unsuru haline getirilmesidir. 

CHP’nin açtığı tartışmaların böyle bir siyasi sonucu olacağı ısrarla söyleniyor, AKP'yle gericilik yarışına girilirse Erdoğan kazanır diye bas bas bağırılıyordu. 

CHP savunduğu siyasi hat açısından bir hata yapmıyor olabilir. Sonuçta sermaye düzeninin toplumu sağcılaştırma planı yıllardır adım adım işliyor. CHP de bu plana hizmet etme ve uyum gösterme konusunda ne yapması gerekiyorsa tereddüt etmiyor. Sağcılaşan Türkiye’de kendisine yer bulmaya çabalıyor. Buradaki hata yaptıklarının karşı tarafın işine yaramasıdır. Yoksa ülkenin gericileşmesine direnç gösteren toplumsal kesimleri sağcılıkla barıştırmaya çalışması CHP açısından bir hata değildir. CHP bu görevi yıllardır layıkıyla yerine getirmektedir. Ve bu yüzden de bilimum gerici ve sermayedarın tebrik ve teşekkürlerini de ziyadesiyle almaktadır.

Sağın bütün unsurları, eski AKP'liler, altılı masanın geri kalanları, aydınlanma ve emek düşmanı kim varsa hepsinden peş peşe tebrikler yağıyor. Davutoğlu, Karamollaoğlu, Abdullah Gül ve liste böyle devam ediyor.

Yetmiyor, bir diğer ittifakın öncülüğünü yürüten HDP de türbanla ilgili yapılacak yasal, anayasal her tür düzenlemeye varız diyor.

Son dönemde her şeye sözü olan patronların birkaç gündür laiklik üzerinden dönen tartışmalara sessizliğinin nedenini de burada görmek gerek.

Yaşanan Türkiye'nin topyekün sağcılaştırılmasıdır. Bu bir cinayettir. "İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsüdür".

Ülkeyi karanlığa sürükleyenlerin, sömürenlerin tebriğini alıyorsanız orada emekçi halk için kurtuluş yoktur. 

Sorun hala buraya farklı anlamlar yükleyen, bir çıkış görenlerdedir.

İran'da kadınlar başörtülerini açmak için eylemler yaparken Türkiye'de buna destek verenlerin popülizm yaptığını herkes gördü. Kürsüde, televizyonda, mecliste saçlarını keserek dayanışma içinde olanlar, bir yandan da Türkiye’de gericiliğin önünün açılmasına destek açıklamaları yapıyor.

Kimse kusura bakmasın, Erdoğan'dan kurtulacağız denerek Erdoğan'a hayat öpücüğü verilmesine izin vermeyeceğiz. Erdoğan'la mücadele ilkeli bir siyasetle olur. AKP ve Erdoğan’ı yaratan gericilikle, emperyalizmle, piyasacılıkla hesaplaşarak olur. Siyasete dinin müdahalesine karşı çıkarak olur. Elektrik, doğalgaz, su faturalarından kurtulmak için enerji şirketleri devletleştirilsin diyerek olur. Gıda sorununun nedeni olan tekellerin egemenliğine son verilsin diyerek olur.

Erdoğanla mücadele her şeyden önce halka güvenmekle olur. Gezi Direnişinde laiklik ve özgürlüğü savunmak için ayağa kalkan, yakın dönemde hayat pahalılığına ve düşük ücretlere karşı hareketlenen emekçi halka güvenerek olur. Laik, bağımsız, eşit ve özgür Türkiye için örgütlenen ve mücadele eden halkla olur. Sadece ve sadece örgütlü halka ve onun gücüne güvenerek olur.

Bu cephe güçlenecek. Bu sefer “cinayeti” izlemeyeceğiz.