Ülkemizde ortalama olarak nüfusun yarısı yılda 1 hafta tatile gidebiliyor. Bu oranın çok büyük bölümü ekonomik sebeplerden ötürü tatilini memleketinde, ailesiyle birlikte geçiriyor. Geriye kalan büyük çoğunluk ise bırakın tatili temel geçimlerini sağlamaktan uzak bir durumda yaşıyor.
Turizm sektöründe çalışan emekçiler için ise zaten bir tatil yok. Onlar için “tatil” sezonun olmadığı dönemlerde işsiz kalırken yapılan bir faaliyet.
Dün açıklanan enflasyon rakamları, sürekli artan hayat pahalılığı, geçim derdi gibi başlıklar, Türkiye'de emekçi halkın karşı karşıya kaldığı tabloyu gösteriyor. Bu tabloda tatil çoğu yurttaş için bir hayalden ibaret.
Türkiye sermaye sınıfı için turizm önemli bir sektör. Hatta öyle ki patronları daha da mutlu edebilmek, turizme tam anlamıyla sermayenin damgasını vurabilmek için de otel ve acente zinciri sahibi bir patron Turizm Bakanı koltuğunda oturuyor. Kağıt üstünde halkın dinlenme ve boş zamanını keyifli zamana dönüştürmek, ülkenin tarihi ve doğal kaynaklarını korumakla görevli bir bakanlık, bu ülkede değneksiz gezmeye alışan patronların çıkarları için şirketin bir ofisi gibi çalışıyor.
Türk lirasının döviz karşısında sürekli erimesi yabancı turistin Türkiye'de tatile ilgisini artırdı. Özellikle bayram tatilinde otellerin doluluk oranları yüzde 90’lara ulaştı. Otel sahipleri, tur şirketleri, acenteler bu süreçte kârlarını arttırdı. Belli ki tatil sezonu, otel ve genel olarak turizm patronlarını mutlu etmiş görünüyor.
TÜİK’in verilerine göre Turizm gelirleri, Ocak, Şubat ve Mart aylarından oluşan I. çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 32,3 artarak 8 milyar 690 milyon 505 bin dolar olarak gerçekleşti. Bu sezon turizm patronlarının kârlarının artacağı bir önceki çeyrekteki turizm gelirlerinden belli. Patronlar kazanıyor.
Oteller dolu, turizm bölgeleri canlı. Ancak durum turizm emekçileri için hiç de öyle değil.
Turizm bölgelerinde bulunan oteller, gece kulüpleri, restoranlarda çalışan işçiler çok ağır çalışma koşullarında çalışarak patronların kasasını dolduruyor. Neredeyse iş dışında zaman geçirecek vakit dahi bulamıyorlar.
Bunda turizm sezonunun kısa olması etkili oluyor. Bir yılın yarısı kadar döneminde çalışabilen turizm emekçileri, işsiz kalmamak için patronların fırsatçılığı ile karşılaşıyor. Uzun saatler evlerine dahi gitmeden çalışma, sigortanın yapılmaması, görev dışı işlerde çalıştırılmak ve düşük ücretler turizm sektöründe neredeyse bir kural haline gelmiş durumda.
Anlayacağınız patronlar için bir kazan kazan durumu var. Turizmin canlı olmasından kazanıyorlar. Ancak işçileri akıl almayacak şekilde kölelik koşullarını aratmayacak şekilde çalıştırarak da kazanıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Yunanistan’ın Rodos adasında bir garsonun denizin içinde iskele benzeri bir platformda güneşlenenlere servis yaptığı görüntüler paylaşılmıştı. Turizm emekçilerinin bugün yaşadığı zorlukları anlatmak açısından sınırsız bir sömürü olduğuna bir örnektir. Ancak bu görüntülere bakıp Türkiye’de böyle değil gibi bir algının oluşmasına da izin veremeyiz.
Türkiye’de çalışan turizm emekçilerinin çalışma koşullarına dair örnek ise dün bir turizm işçinin yaşadıklarını sosyal medyada paylaşması ile oldu.
Ayvalık'ta bir mekanda çalışan işçinin, işyerinde işçilerin sigortasız çalıştırıldığını, 17-18 saate varan çalışma süreleri olduğunu bundan dolayı istifa etmek zorunda kaldıklarını ve hala fazla mesai ve maaşlarını alamadıklarını paylaştı. İşçi, "Beş kuruş paramız yok. Bu iş için Çanakkale’den Ayvalık’a taşındık, biliyorlar, şimdi de durumları gayet iyi olmasına rağmen paramızın üstüne yatıyorlar. Bir gecede harcadıkları paralar bunlar. Bu arada ben de ilaçlarımı alamıyorum, kredi kartı borçlarımı ödeyemiyorum.” diye yaşadıklarını anlatıyordu.
Rodos adasında denizin içinde kokteyl servisi yapan işçiyle, Türkiye’de 18 saat çalışan işçi arasında bir fark yok. Türkiye’de de, Yunanistan’da da işçiler patronların kârları için ağır çalışma koşulları altında sömürülüyor.
Patronların sefası için emekçiler cefayı çekiyor. Ne denizde boyumuzun seviyelerinde suya girerek servis yapmayı, ne de uzun saatler ağır koşullarda çalışmayı hak ediyoruz. Bütün insanların tatil yapma hakkının güvence altına alındığı bir düzeni hak ediyoruz ve onu kuracağız.