'Depremin sonrasında yaşananlar ve birkaç gün önce yaşanan sel felaketi neden siyasetin önemli olduğunu, dayanışmayla sınırlı kalınmaması gerektiğini acı bir şekilde tekrar gösterdi.'
Bir belediye işçisi deprem bölgesinde konteyner kurulumu sırasında konteynerin üstünden düşerek hayatını kaybetti. Maden işçileri enkaz altına girdi, elbirliği ile canını hiçe sayarak insanları çıkarmaya çalıştı. Deprem bölgesine gidemeyen yurttaşlar ise yaşadıkları yerlerde depremzedelerin ihtiyaçları için büyük bir dayanışma ördü.
Birbirini hiç tanımayan insanlar büyük bir dayanışma seferberliği yaptı. Hala bu dayanışma devam ediyor.
Ancak depremin sonrasında yaşananlar ve birkaç gün önce yaşanan sel felaketi neden siyasetin önemli olduğunu, dayanışmayla sınırlı kalınmaması gerektiğini acı bir şekilde tekrar gösterdi.
Deprem ve sel, acının ve karanlığın içinde umudu da gösterdi, riyakârlığı da. Bir yandan yokluk içinde büyük bir dayanışma gerçekleştiren milyonlar, diğer yandan kârlarını düşünen bir avuç azınlık. Ve elbette bu azınlığın mutluluğunu düşünen, yirmi yılı aşkın süredir hep o sınıfa hizmet etmiş AKP iktidarı. “Millete hizmet” diyerek yaptıkları her projeyle aslında patronlara hizmet etmiş bir Erdoğan.
Şanlıurfa’da 3 ay önce açılışı yapılan fakat selde sular altında kalan altgeçidin üzerinde "Millete Hizmet Ustalık İster" yazıyor. Depremde on binlerce yurttaşın hayatını kaybetmesi ve çok kısa bir süre sonra Şanlıurfa ve Adıyaman’da 16 yurttaşımızı kaybetmemiz iktidarın ne kadar “usta” olduğunu gösteriyor.
İktidarın millete hizmet diye sunduğu tek şey, “kader planı” oldu.
Yeni binalar, köprüler, yollar, geçitler deprem ayakta kalmadı, selde her yeri sular bastı. Malzemeden çalınarak, bilim dışı yapılan yapılar insanlarımızın ölümüne neden oldu. Tüm bunlardan sonra kader denildi, imkanlar yetmedi denildi.
Erdoğan, yaşanan afetlerde oluşan kayıplar ve yıkımlar için, "Biz henüz deprem felaketinin yaralarını sarmakla meşgulken aynı bölgede bir de sel afetine maruz kaldık. Eşine rastlanmamış bir yağışın yol açtığı sellerde Şanlıurfa ve Adıyaman’da çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybederken yerleşim yerlerimizde ciddi hasar oluşturdu. Bu ölçekteki afetler karşısında eldeki imkanlar yetersiz kalıyor" diyerek imkanlar yetmedi dedi. Tüm bu yıkımın nedeni siyasi iktidarın ve düzenin tercihleridir.
İnsanlık bugün bu afetlerin üstesinden gelebilecek birikime sahiptir. Bilim, bilgi, teknoloji emekçiler için kullanıldığı takdirde kayıplar, zararlar bu kadar yaşanmayacaktı.
Bu tabloda duygulara yer yok. İnsanlar henüz depremin şokunu, acısını atlatamadan fabrikalara sokulmak istendi.
Depremden hemen sonra ve hala halka çadır ulaştıramayan devlet, patronlar kazanmaya devam etsin diye teşvikler verdi. Buna her daim devam ettiler. Daha sonra bir düzenleme yaptıklarında patronların söylenmelerini duydular.
Bunlardan ikisi geçtiğimiz hafta TÜSİAD Başkanı ve İSO YK Başkanı ağız birliği etmişçesine demeçler verdi. İSO YK Başkanı Erdal Bahçıvan, "İçinde bulunduğumuz olağanüstü şartların hassasiyetini kabul etmekle birlikte depremin ağır yükü için akla gelen ilk kaynağın, geriye dönük ve de özellikle nitelik artırıcı yatırım fikir ve projelerin desteklenmesi amacıyla söz verilmiş, taahhüt edilmiş yatırım teşviklerinin gelmesi üzüntü vericidir. Bu tür geçmiş taahhütlere dönük uygulamalar, sadece bugün değil, gelecekte de farklı projeleri hayata geçirme planları yapan nitelikli yatırımcıların yatırım iştahını olumsuz etkileyecektir. Buna ek olarak yeni düzenleme, EYT ödemeleri ile birlikte kaynak oluşturmakta zorlanan şirketlere öngörülemeyen yeni zorluklar getirecektir" dedi.
Yatırım teşviklerinin gözden geçirilmesi sermaye sınıfını üzmüş. Hatta üzülmekle kalmamış, bu kararın yatırımcıların iştahlarını kapatacağını bile söylemiş. Benzer şeyi birkaç gün önce Kahramanmaraş'ta faaliyet yürüten patronlarda devleti her zamankinden daha çok yanlarında görmeyi istediklerini belirttiler.
Bu kadar acı yaşanırken, insanlar enkaz altında kalmışken, sele kapılıp can vermişken patronların dertleri yatırım teşvikleri, kârlarının devam etmesi oldu.
Bugün elektrik ve doğalgaz santralleri bir patronun elinde olduğu için kışın soğuktan insanlar ölüyor. Hastaneler, okullar, konutlar, hepsinin başında birer patron var ve bu yüzden yurttaşlar hastaneye varmadan ölüyor, okula gidemediği için tarikatların kucağına düşüyor, kirasını kredisini ödeyemediği için sokakta yaşıyor.
Halbuki tüm bunların çözümü çok basit, hemen devletleştirilecekler. Bir avuç azınlığın elinde olan her şey halkın kullanımına sokulacak.
Memleketimiz ve halkımız sürprizlerle doludur. En kötü zamanda on binlerce yurttaşımızın hayatını kaybettiği bir dönemde yurttaşların gözünde öfke de vardı, umutlu bakışlar da. Birlikte hareket ederek, kol kola girerek dayanışma da vardı, siyaseten ortak noktaya bakmak da.
Yaşadığımız olağanüstü durumlar halkımızın yeni bir düzen arayışının önünü açmıştır. Yurttaşların, kapitalizmden, ABD ve AB’den, gericilikten, sömürü düzeninden başka eşit, bilimden ve aydınlanmadan yana bir düzene olan inancı daha mümkün hale gelmiştir.