ABD’de George Floyd’un öldürülmesi üzerine başlayan eylemler İngiltere’ye de yayıldı. Son bir haftada Londra, Birmingham ve Manchester başta olmak üzere hemen her şehirde kitlesel eylemler hızlı şekilde organize edildi. Bristol ve Oxford’da düzenlenen eylemlerde ise bu şehirlerin merkezlerine dikilen köleci emperyalist figürlerin heykelleri hedef alındı.
Bristol’da Colston’un heykeli eylem sırasında indirilip zamanında şehre köle getiren gemilerinin yanaştığı ve ölen kölelerin denize atıldığı limandan yuvarlandı. Oxford’da ise üniversiteye bağlı Oriel Kolejinde yer alan Cecil Rhodes heykelinin kaldırılması için 2015’den bu yana süren çalışma kitlesel eylemlerin düzenlenmesiyle yeniden başladı. (C. Rhodes Oriel Kolejinde eğitim görmüş, ardından Güney Afrika, Zimbabwe ve Zambiya’daki sömürge valisi olmuş, kurduğu elmas şirketiyle dünyanın en zenginleri arasına girmiş, ırkçı ve soykırımcı bir şahıs.)
Heykeller neden hedefte?
Bu heykeller uzun yıllardır gündemde olan politik sembollerdir. Bristol’de yıllardır bu heykelin kaldırılıp müzeye alınması talebi reddediliyor. Hatta en azından heykelin önünde yazan “hayırsever ve erdemli bir kişi” sözlerinin değiştirilmesi isteği dahi kabul görmüyor. Üstüne Bristol’da caddelerden tiyatro mekanlarına kadar pek çok yere bu köleci şahsın ismi veriliyor. Dolayısıyla bu eylemi anlık bir öfke ve vandalizm olarak görmek mümkün değil.
Bu eylemin ardından şehrin tiyatrosu açıklama yaparak isimlerini değiştireceklerini ilan etti. Ayrıca Londra’da belediye bir başka köle tacirinin heykelini gelen talepler üzerine kaldırdı. Oxford Üniversitesi’nde öğrencilerin 2015’ten beri sürdürdüğü kampanya da bu sayede yeniden gelişti ve üniversite yönetimi üzerinde politik bir baskı oluşturuyor. Ayrıca medyada ve toplumda bu şahıslar nezdinde emperyalizm, ırkçılık ve tarihsel arkaplan üzerinden yoğun tartışmalar yaşanıyor. Dolayısıyla söz konusu heykel devirme eyleminin kısa sürede etkili sonuçlar doğurduğu görülüyor.
İngiltere’de heykeller üzerinden başlayan mücadelenin bir başka sonucu da ırkçılık ve sömürgecilik bağlamında İngiliz emperyalizminin sorgulanmasını, yapısal ve kurumsal eşitsizliğin tartışılmasını mümkün kılması. Mesele sadece polis şiddeti boyutuyla ele alındığında polis teşkilatındaki birkaç çürük elma veya polis teşkilatındaki kurumsal ırkçılıkla sınırlı bir tartışma yürütülürken artık meselenin İngiltere özgülünde daha detaylı değerlendirilmesi mümkün hale geliyor.
Heykellerin gündem olmasını öfkeli kalabalığın vandalizmi olarak yorumlamak çok sığ bir yaklaşım olacaktır. “Öfkeli kitleler” şehirdeki diğer heykelleri, sanat eserlerini veya müzeleri hedef almadı, sadece yıllardır talepleri bilinçli olarak reddedilen ve politik bir amaçla oraya dikilen heykellere karşı politik bir duruş sergiledi. Yıkılan heykelin yeri şu an ırkçılık karşıtı pankartların yer aldığı bir sergiye dönmüş durumda.
Heykelin yıkılmasına kimler karşı çıkıyor?
Polis şiddeti ile sınırlı kalmayıp sistemin bir bütün olarak hedef alınması ve eşitlik talebinin ortaya çıkması anaakım siyasi yaklaşımların bu mesajı görüp karşısında ortaklaşmasına neden oldu. Hükümette Boris Johnson’dan eski maliye bakanı Sajid Javid’e ve İç İşleri Bakanı Priti Patel’e kadar koro halinde köleciliği savunmadıklarını ama vandallıkla, heykel devirerek, çevreye zarar vererek bir hedefe ulaşılamayacağını tekrar ettiler ve heykeli devirenler hakkında mahkeme sürecinin başlayacağı duyurdular.
İşçi Partisinin yeni lideri ve yönetimi de bu koroya katıldı ve vandalizme katılanların cezalandırılmasını, heykelin demokratik yollarla indirilmesini benimsediğini dile getirdi. Yıllardır bu taleplerin reddedilmesi bir yana, İngiliz emperyalizminin tartışmaya açılmasından hoşlanılmadığı anlaşılıyor.