28 Martta Yazılmış 30 Mart Yazısı

Seçim sonuçları az çok belli. Tahminlerde, 2007 genel seçim sonuçlarını en doğru saptayan iki şirketin görüşleri öne çıkıyor: Her ikisi de AKP yüzdelerine odaklanıyor: Birisi %40'ın, diğeri de %47'nin hafif üzerinde oranlar veriyor. Ben ilk tahminden yanayım.

İkisi arasında tabi ki önemli fark var. Eğer AKP 2007 yüzdesini geçecek olursa daha da pervasız hareket edecektir. %5-6'lık bir oy kaybının kendisi tarafından bir yenilgi olarak tanımlanamayacağı, ancak üzerinde bir erken seçim baskısı yaratacağı da açıktır. %40 civarındaki bir sonuç Kürt sorunu, Anayasa gibi konularda rahatlıkla hareket etmesini meşrulaştıracak bir onay anlamında da gelecektir.

* * *

AKP'nin %40'a doğru gerilemesi CHP'nin de bir o kadar yükselmesi demek olacaktır. Bu partinin oylarını %20 civarından %25'e yaklaştırması kendisi tarafından başarı olarak değerlendirilecek ve bir sonraki genel seçimlere umutların taşınmasını sağlayabilecektir.

Oysa CHP'nin yükselişi muhtemelen Türkiye geneline ilişkin bir olgu değil, İstanbul ve Ankara'da gösterdiği başkan adaylarının kişilikleriyle ilişkili bir sonuç olacaktır. Bu sonucun Baykal aleyhtarları tarafından kullanılması ihtimali zayıftır. Çünkü CHP içinde Baykal dışında bir başkan seçeneği görünmemektedir ve Kılıçdaroğlu bu iş için uygun bir isim değildir.

CHP oyları yükselse, CHP bu yükselişi gelecek genel seçimlere yönelik bir avantaj olarak değerlendirebilse bile, bu haliyle Özal karşısında SHP'nin yakaladığı türden bir başarıyı yakalayabilmesi zor görünmektedir.

Bu, genetik yapısıyla ilişkilidir. CHP maalesef Türkiye'yi ve dünyayı anlayamamakta ve dolayısıyla da gelişmelere AKP'nin önünü kesecek yanıtlar üretememektedir. Dünya, ABD'nin, hegemonyasını sürdürebilmek için, zayıflayan ekonomik gücü nedeniyle askeri ve siyasal araçları daha açık biçimde kullanmak zorunda kaldığı bir döneme doğru yuvarlanırken, CHP'nin batıcı karakteri geniş kitleler tarafından ABD'ci olarak kodlanmaktadır.

İsrail Gazze'yi bombalar ve Erdoğan kendisine son padişah ünvanını kazandıran Davos çıkışını gerçekleştirirken, CHP diplomatik ilişkilerden söz ediyordu. Bu üslubun, giderek bir sömürge durumuna düşen ülkemizde değişik toplum kesimlerinde milli ve dini duyarlılıklar üzerinden gelişen anti Amerikancı tepkileri kavrama olanağı hiç yoktur. Ayrıca belirtmeye bile gerek yok: CHP'nin ekonomik kriz karşısındaki konumu da içler acısıdır. Yine aynı Erdoğan IMF koşullarına "kafa tutarken", Baykal TÜSİAD ile birlikte bunu eleştirmekle meşguldü.

Açık ki bu ülkeyi ABD-AB yörüngesine oturtan AKP bu haltını milli duyarlılıkları pompalayarak değerlendirebilmektedir. Dolayısıyla içine düştüğümüz siyasal-ekonomik sorunlar yumağı CHP politikaları nedeniyle hem AKP'nin hem de MHP'nin (ve belki de SP'nin) işine yaramaktadır. Bu gidişle MHP'nin CHP'yi geride bırakması gayet yakın bir olasılıktır.

* * *

Öte yandan, Kürt illerindeki sonuç DTP'nin yeni bir yükselişi biçiminde tecelli edecek gibi duruyor. Ancak ironik biçimde bu yükseliş Türkiye egemen düzeni açısından pek de riskli bir durum oluşturmuyor.

Bunun nedeni Kürt sorununda Amerika'nın inisiyatifi ele almış ve bu konuda da bölgedeki bütün aktörleri (Türk ordusu da dahil olmak üzere) ikna etmiş olmasıdır. Amerikancı-Barzanici çözüm olarak kodladığımız bu projede salt Kürt kimliğine odaklanmış bir DTP frenleyici değil tam tersine ön açıcı bir işlev görür.

* * *

Yukarıda resmettiğimiz Türkiye belki de sonuncu perdededir. Çünkü bu perdede sahnelenebilecek tek şey gericilik, bağımlılık, işbirlikçilik ve Amerikan bekçiliği rolüdür. Sahnedeki aktörleri alkışlayacaklar ise CHP kalabalıklarıdır.

CHP ve DTP kitlelerinden bu oyunu bozmaya yeltenenler çıkabilir mi ? Bu önemli bir sorudur ve aynı zamanda sosyalist solun temas yüzeyini genişletecek ve Türkiye'nin sosyalizasyonu anlamında olanak yaratacak faktör de budur.