Biraz kendinizden ve müzik geçmişinizden bahsedebilir misiniz?
İsmim Ayça. 38 yaşında, yalnız yaşayan bir müzisyenim. 15 sene konservatuvar eğitimi aldım. Şu anda müzisyenlik ve keman/piyano öğretmenliği yapıyorum. Aslında Üniversitede bir takım etkinliklerde tek başıma ya da küçük gruplarla çalma işlerine başladım. O zamanlar ‘bu iş öğrenciyken yaptığım bir şey ve tabii ki sonrasında yapmayacağım.’ diye baktığım bir şeydi. Aynı zamanda özel kurumlarda, birkaç vakıfta keman dersi vermeye de başladım.Tüm bölümlerde olduğu gibi konservatuvarda da öğrenciyken çalışmak zorunda kalınabiliyor. Tabii bu herkes için geçerli bir durum değil, ailenin ekonomik durumuyla da ilgili, buna ihtiyacı olmayan insanlar da vardı. Bir yandan okul da normal karşılamıyordu, piyasada çok da fazla çalmıyorduk şimdi ise benim için önemli bir gelir kaynağı.
Aslında normal karşılamamaları belki koruma çabası fakat öğrenciler de çalışmak zorunda. Mesela konservatuvar da devletin yönetiminde, senfoni orkestraları da. Bunların birbirini beslemesi gerekirken gerçeklik hiç de öyle değil. Müzikal anlamda korunmaya çalışılan öğrenciler mezun olduktan sonra kadro yetersizliğinden iş bulamayıp zaten yine piyasada çalışmaya başlıyor veya devam ediyor…Müzisyenlerin kolayca iş bulabildiğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünmüyorum. Şu an çevremde gelecek kaygısı olmayan müzisyen yok gibi bir şey. En iyi okuldan mezun olmuş, doktorasını yapmış veya yurt dışında yüksek lisans yapıp dönmüş olanı bile bu durumda. Şanslıysa mezun olunca düzenli bir iş bulmuş kadro almış olanlar da var tabii… Ama azınlık maalesef.
Peki bir müzisyen olara pandemi sürecini nasıl geçirdiniz?
Pandeminin ilk bir kaç haftasında herkesle birlikte yaşadığım panik ve korku hali bir süre sonra yerini maddi kaygılara bıraktı. Eğitmenlik dışında ek gelir kaynağım olan freelance performansların tamamen bitmesi hayatımı nasıl idame ettireceğim konusunda ciddi bir belirsizlik yarattı doğal olarak. Eğer sadece performans ile para kazanıyor olsaydım büyük ihtimalle çok ciddi kayıplar yaşardım, kiramı da ödeyemezdim. Pandemi yardımına da başvurdum, bir miktar da oradan geldi. Biraz nefes aldırmak dışında yeterli bir meblağ değildi tabi. Ayrıca biz istemeden zaten verilmesi gereken desteği, neredeyse dilenerek elde etmek de çok iyi hissettiren bir durum değil. Önümüzdeki süreç de hâlâ belirsiz tabi, henüz hiç bir şey bitmiş değil.
Kesinlikle, süreç müzisyenler için belirsiz ve aslında öğretici de oldu belki. Normalleşme gerçekleşti sanki artık, sizin normalleşmeden beklentileriniz neydi?
Bu dönemden ilk beklentim kendimi güvende hissetmekti. O "normal" de uzun bir tartışma konusu tabi ama en azından işimizi iç rahatlığıyla yapabildiğimiz günlere dönmek, yeniden çalabildiğimiz etkinliklerin, konserlerin başlaması maddi olarak hepimizin öncelikli beklentisi. Yavaş yavaş işler, etkinlikler başlıyor da ama maalesef henüz çok güvenli bir ortam oluşmuş değil. Kağıt üstündeki önlemlerin gerçekten hayata geçirildiğini görmek, iş güvenliğinin sağlandığından emin olmak hepimizin öncelikli isteği.
Bir müzisyenin piyasada çalışıyor olmasının zorlukları nelerdir?
Öncelikle sürekliliği yok, seni bir kere bir etkinliğe çağırmış olan bir kişinin ya da şirketin bir daha çağırmak gibi bir zorunluluğu yok. Bir dost, ahbap ilişkisi üzerinden yürüyen bir şey bu çoğunlukla.. Ama tek başına öğretmenlik de yetmiyor, ikisinin bir arada olması gerekiyor. Bu da zamanının ve enerjinin büyük bir kısmını alıyor ve aslında eğitimini aldığımız şey de bu değil… Gelecek kaygısı çok yaygın, kimi zaman iki üç hafta hiç iş olmayabiliyor, kimi zaman çok fazla iş geliyor. Yani bu işe güvenip hayatınla ilgili ciddi bir karar alamazsın. Sigorta zaten yok… Öğretmenlik de sigorta daha yaygın ama o alanda da güvencesiz çalıştırma konusunda ciddi bir boşluk var. Bazı yerlerde sigortanın yapılmasını istiyorsan maaşından kesileceği söylenebilliyor.
Peki bir kadın müzisyen olarak bu piyasada var olmanın zorlukları neler sizce?
Öğretmenlikte kadın erkek ayrımı, performans alanındaki kadar belirgin olmuyor, önemli olan velinin üzerinde iyi bir izlenim bırakmak çoğunlukla. Karakterin yumuşaksa, çok dik başlı değilsen, müşteriyi memnun edebileceğini düşünürlerse işe alıyorlar… Bir de her işte olduğu gibi öğretmenlikte de ilk bir kaç ay gözlemlendiğin ve değerlendirildiğin bir deneme dönemi oluyor. Piyasada ise çoğunlukla kadın müzisyen aranıyor, çok az etkinlikte erkek müzisyenlerle çaldım. Bu durum dışarıdan ekonomik olarak bir avantaj gibi görünüyor ama değil çünkü burada aranan şeyin iyi bir enstrümancı, müzisyen değil güzel bir görüntü olduğunu anlıyorsun bir süre sonra ve bu da insana kendisini her zaman iyi hissettirmiyor. 15 sene konservatuvarda dirsek çürütmüşsün… “Keman çalan hoş bir bayan” olmak istemiyorsun sadece. Senden sürekli çok şık, çok zarif, çok bakımlı olman bekleniyor. Bir pop orkestrasında çalarken veya bir organizatörle konuşurken senden şen şakrak olman, fazlasıyla sıcak ve samimi davranman beklenebiliyor. Ve bu normalleşmiş, rahatça "çok resmi, çok gergin, çok ciddi” gibi şeyler söylenebiliyor. Bana ciddi ciddi “kilolu olmasın yalnız” diye bir taleple gelen organizatörler de oldu, fotoğraf isteyenler de oluyor. Toplumsal olarak kadından beklenenlerin piyasaya yansıması bu aslında. Bu da insanın kendisini değersiz hissetmesine sebep oluyor. Bir de bazen çok şık olun dendiği gibi organizasyonun misafir profili nedeniyle kapalı olun da denilebiliyor. Bu sefer de ondan emin olamıyorsun, acaba yeteri kadar kapalı mıyım? Ya da çok mu kapandım, bu da fazla mı oldu? Yani bedenin üzerinden bir talep var sürekli. Diğer yandan, senelerdir aynı bütçelerle çalışılıyor. Sen bu bütçeyi artırmak isteyip gayet mantıklı ve geçerli sebepler sunsan bile seninle değil bir başkasıyla çalışmayı tercih ediyorlar ve rahatlıkla bir başkası bulunuyor tabii ki. Veya akşam yemeği verilip verilmeyeceğini sorduğunda azarlanabiliyorsun. Bazen bu kadar uzun süre eğitim alıp, bu kadar değerinin altında davranılan başka bir meslek grubu var mıdır diye düşünüyorum. Mesela çok lüks bir yalıya davet ediliyorsun, bir iş adamının son derece lüks evine. Aynı şeyi orada da görüyorsun, seni kimsenin görmemesi gerekiyor, ortalıkta olmaman gerekiyor ama o etkinliğin vitrininde duran en şık şeyisin sen bir yandan da. Akşam üzeri beş gibi gidiyorsun mesela geceye kadar oradasın ama ekmek arası bir şeyler söyleniyor, sen çalarken konuklara ikram edilenlerin bolluğu ve o zenginliğin içinde bile.
Aslında daha fazla para kazanılabilecek bir iş alanı da var, kemanla ya da başka enstrumanlarla, solo ya da grup olarak yapılan, şov ağırlıklı, hazır alt yapıların üzerine çoğunlukla elektronik enstrumanlarla popüler ya da klasik müzik icra edilen şovlar. Fakat bu işi yaparken bedenin daha ön planda çünkü sadece çalmıyorsun, aynı zamanda dans ediyor ya da bir takım koreografiler hazırlayıp sunuyorsun. Daha gösterişli, daha feminen giyinmen ve davranman bekleniyor. Tabi ki bu işi iyi yapmak da ciddi bir hazırlık, emek ve deneyim istiyor ama gördüğümüz bazı örnekler oldukça niteliksiz olabiliyor. Mesela bir arkadaşımın başına şöyle bir şey gelmiş; organizatörün gelmesini istediği bir müzisyenle müzikal olarak uyum sağlayamadığını, başka birisiyle daha iyi bir performans sergileyeceklerini söylediğinde organizatör ‘aa olsun ama, onun bacakları güzel’ demiş. Benim de başıma geldi; bir organizatör ‘yanınızda gelecek olan arkadaşınız hoş bir bayan mı?’ diye sorduğunda ‘şaka yapıyorsunuz herhalde, bu sorunuza cevap vermeyeceğim’ dedim. ‘Yanlış anlamayın sizin gibi hoş bir bayan olmasını isterim’ diyerek iltifatla karışık, daha önce flört şiddeti olarak da bahsettiğim bir tavır sergiledi. Yani bu noktada müzisyen uyumlu çalıyor mu, nitelikli mi, doğru çalıyor mu soruları önemsenmiyor, ambalajın şık olması yeterli.
Burada piyasa koşullarının müzisyenlere özellikle de kadınlara dayattığı bir yozlaşma var o zaman. Yani para kazanma zorunluluğunu bir baskı aracı olarak kullanıp piyasanın ihtiyacı neyse onu alıyor ve gerekirse müziği de tahrip ediyor. Piyasa işlerinde çalarken dinleyicilerin tavırları nasıl oluyor peki?
Onlar da aynı şekilde sana çoğunlukla seyirlik bir şey olarak bakıyor. Çoğu seyircinin belki de keman, çello, flüt dinleme fırsatı olmamış. Ya da yakından keman çalan bir kadını belki de ilk defa görüyor ve rahatlıkla hiç izin istemeden senin videonu, fotoğraflarını çekiyor, uzun uzun seyrediyor belki seni rahatsız edecek bir süre. Veya teklifsizce seninle konuşmaya başlayabiliyor. Sen sanki oraya kim ne isterse yapmak için konmuş bir objesin, eğlendirmek için gelmişsin gibi. Zaten genel olarak bir bilmeme hali var, müzisyenlerin nasıl ağır bir eğitimden geçtiğini bilmiyor insanlar. Dinleyenler arasında saygısını gösteren insanlar da var ama tabii normal olan bu tavır olmasına rağmen sen saygı duyulduğunu görünce mutlu oluyorsun, şaşırıyorsun. İnsani koşullar gördüğümüzde şaşırıyoruz, biz sormadan yemek getirildiğinde veya tuvalette giyinmek zorunda kalmadığımızda…
İşverenin kadın olması durumu kadın müzisyen için avantajlı hale getiriyor mu?
Yani ben bugüne kadar hem öğretmenlik yaptığım yerlerde hem de enstrüman çalmaya gittiğim işlerde işverenin kadın olmasının özel olarak bir artısını görmedim. Kadın olduğu için bana daha anlayışlı, daha saygılı davranılması gibi bir durumla karşılaşmadım. Hatta bana en saygısız davranılmış olan olayları kadın organizatörlerle yaşadım diyebilirim. Daha önce bahsettiğim ortalıkta görünmeme meseleleriyle ilgili uyarıları yapanlar kadın işverenlerdi mesela. İş bitince ‘lütfen hemen toplanıp gider misiniz, ortalıkta görünmeyin’ gibi şeyler söyleyen veya yemek istedik diye ‘siz buraya yemek yemeye mi geldiniz?’ diyen de bir kadındı. Öğretmenlikte de kadın işverenin olması ortaya bir kadın dayanışması çıkmasını sağlamıyor. Erkek işveren ne istiyorsa o da onu istiyor aslında.
Sizinle burada konuştuklarımızı muhtemelen diğer müzisyen kadın arkadaşlar da farklı dozlarda yaşıyorlardır. Peki sizce ne yapmalı kadın müzisyenler?
Çoğu insan bütçeden tutun, davranış şekliyle ilgili sorunlar da dahil çok uzlaşmacı davranıyor çünkü bir sıkıntı çıkarırsa kolaylıkla kendisinin yerine başkasının konabileceğini biliyor. Yani sana nasıl davranılırsa davranılsın, pozitif bir karşılık vermen bekleniyor. Ama aslında böyle şeyler yaşandığında tepki koymalıyız. Net bir mesafe konulmalı diye düşünüyorum hatta rahatsızlık duyulan şeyler dile getirilmeli ve bunu bir kaç kişi değil herkes yapmalı. Ben de uzun bir süre uzlaşmacı ve ılımlı davrandım ama artık saygısız davranıldığında ciddi gerilimler yaşadığım, tepki koyduğum da oluyor ve bu beklenilenin aksine sana daha çok saygı duyulmasını ve değerinin anlaşılmasını sağlıyor. Bence standartlarla ilgili de bir beraber tepki koyma hali olmalı. Belli bütçelerin altına kesinlikle gidilmemeli mesela, çalışılan saat aralığına göre yemek zorunlu olmalı mesela. Aslında her işte sen tamamen bir belirsizliğe gidiyorsun, piyangodan ne çıkacak bakalım? Bazen çok iyi oluyor, bazen çok kötü oluyor…
Peki, son olarak eklemek istediğiniz şeyler var mı?
Sonuç olarak çoğu müzisyen bu piyasa işlerine bayıla bayıla gitmiyor, biraz seçeneksizlikten de yapıyoruz bunu. Ütopik bir şey mi bilmiyorum ama mesela her ilçenin, en azından belli başlı ilçelerin bir oda orkestrası olsa, eğitmenlik yapılan kurumlar daha iyi şartlar sunsa, bilmiyorum müzisyenler piyasa işlerinde çalmaya devam ederler mi? İşsizlik çok yaygın, herkes Opera orkestrasında, Senfoni orkestrasında kadro alamıyor zaten uzun sene aralıklarıyla kadro sınavı açılıyor ve genelde öncesinde sözleşmeli çalışmış müzisyenler tercih ediliyor. Yani eğitimini aldığımız alanda daha çok iş seçeneği olsa, daha mutlu olur müzisyenler. Ve bir arada hareket etmek, bir örgütlülük gerekiyor bence. Bir iş tanımı olmalı, piyasada çalışan müzisyenler ile ilgili bir meslek kuruluşu bile yok. Böyle bir oluşum sayesinde her sene ekonomiye göre belirlenen fiyat standartları konuşulabilir mesela. Böylece bilirsin ki, bu bütçeye ben gitmiyorum ama başkası da gitmeyecek. Belki kadınların yaşadığı sorunlara müdahale de mümkün olabilir böylece. Birlikte karar vererek ve hareket ederek bireylere yapılan baskıları önleyebiliriz.