Seçimde Ne Yapacağız

"Biz Varız" organizasyonu önemli ölçüde işlevsiz kaldığına göre artık açıkça yazabilirim: Denenmesi gereken, ancak olmayacak işti.

Sosyalist solun temel ayrışma noktaları, sosyalizmden ne anlaşıldığı, sosyalizme reformlarla mı yoksa devrimle mi ulaşılacağı, sosyalist devrimin öznesinin hangi sınıf olacağı gibi sorular temelinde ortaya çıkar. Bu sorulara 18. yüzyıldan beri çok farklı yanıtlar verilebildiğini, ancak bu farklı yanıtların yine de sosyalizm çerçevesine dahil olduklarını biliyoruz. Blanki'yi, Proudhon'u, hatta Bernstein'ı ve nihayet Marks-Engels-Lenin'i bu bağlamda özel olarak anmamız gerekir. Komünist Manifesto'da da farklı sosyalizm türlerinin bir dökümüne yer verilmiştir.

Türkiye'de ise, uzunca süredir, mesele daha bu aşamaya gelmeden, "yerel" ölçekli siyasal konuların birlikte davranmayı engelleyen farklı tutumlara neden olan kaynaklar olarak devreye girdiğini görüyoruz: Kürt sorunu, AB, türban (daha doğrusu siyasal İslam) ve son olarak da Ergenekon operasyonları.

Ortaya yeni çıkan konular sosyalist solu yeniden farklılaştıran bir işlev görmekte ve ortak siyasi üretim de yalnızca emek meselelerinde değil, ülke meselelerinde de ortak tavır alabilmeyi zorunlu kıldığı için, solda stratejik birlik bir türlü olanaklı olamamaktadır.

Burada farklı sosyalist yapıların bu dört önemli konu hakkındaki farklılıklarını ele almayacağız, zaten biliniyorlar. Ancak bir noktanın belirginleştirilmesinin özel önemi bulunuyor.

Bu sorunların tümü ülkemizin, tarihsel bağlantıları bulunan, gerçek sorunlarıdır. Burada sosyalist solun farklılaşmasını yaratan nokta, her birisinin tek başına mı ele alınacağı, yoksa Türkiye'nin özgül kapitalist üretim ilişkileri bağlamına mı yerleştirilmesi gerektiği noktasında ortaya çıkmaktadır.

Şüphesiz tarafların hiç birisi parçaların bütün dışında, bütünden bağımsız biçimde ele alınması gerektiğini (en azından açıkça) iddia etmemektedir. Ancak farklılaşan siyasal tutumların zemininde, nihai anlamda böyle bir felsefi farklılaşma yer almaktadır.

Aksi taktirde, sosyalist olduklarını ve sosyalizm mücadelesi verdiklerini belirtenler, örneğin, "Kürt sorunu çözülmeden hiçbir şey yapılamaz" diyemezler, AB'nin bir demokratikleşme projesi olduğunu ileri süremezler, türban "mücadelesi"nde özgürlükçü bir hava bulamazlar ve nihayet Ergenekon'da derin devletin tasfiyesini keşfedemezlerdi.

Ancak solun farklılaşması açısından mesele bu kadarla da bitmiyor. Bir de bunların üzerine, örgütsel bir faktör ekleniyor. O da DTP'nin ya da Kürt hareketinin sola karşı olan tutumu ve bu tutuma solun verdiği örgütsel yanıttır. Kürt hareketi çok uzun süredir, kendi kitleselliğini ve çekilen acıları dayanak olarak kullanıp, sosyalist solun kendisine tabi olması gerektiği yönünde, kimi zaman dolaysız olarak açığa vurulan, kimi zaman da örtük biçimde hissettirilen, bir tutuma sahiptir. Solun bir kısmı da yine açıkça bunu haklı görmektedir. Oysa sosyalistler açısından, iki faktör de, tabiyet tarzı bir ilişkinin gerekçesini oluşturamazlar.

"Biz Varız" deklarasyonuna rağmen, çoğumuzun önceden tahmin ettiği gibi, yine aynı şey oldu. Kürt hareketi deklarasyonun diğer bileşenlerine hiç danışmadan kendi adaylarını açıkladı, kendi partisine oy verilmesini dayattı ve solun bilinen bileşenleri de imzacısı oldukları deklarasyona rağmen bunu kabul etti.

Bütün bunlar bize, ortak hareket olanaklarının (en azından esas olarak), tepede, örgütsel düzeyde değil, tabanda, sınıf çalışmasında aranması gerektiğini bir kez daha gösteriyor.

Ancak bu şuna da yarayacaktır: Seçmenin karşısına sosyalist sol olarak çıkacak siyasal yapılar (ÖDP'deki değişimin temel politikalara nasıl yansıyacağı konusundaki belirsizliği dikkate almak koşuluyla) TKP ve Yurtsever Cephe olacaktır.

Sosyalist yapıların bir kısmı Kürt hareketi içinde ona tabi olacak, bir kısmı demokratikleşme ağırlıklı bir antiemperyalizm söylemini öne çıkaracak, bir kısmı yerel düzeyde yaratmaya çalıştığı mücadele adacıklarını CHP'nin peşine takacaktır.

Bu sosyalist mücadele alanı bakımından iyi bir yalınlaşmadır.

Öte yandan, görünürde de olsa anti Amerikancılığın bu denli yaygın olduğu, bağımsızlık vurgusunun MHP tarafından da CHP tarafından da dillendirildiği günümüzde, bizim antiemperyalizmimiz açısından vurucu nokta argümanlarımızın sosyalizme inceltilmesi olacaktır.