Miting

Bu seferki cumhuriyet mitinglerinin daha sönük geçeceği anlaşılıyor. Bu konuda birkaç nedenden söz edilebilir:

Birincisi, 2007 genel seçimleri öncesinde yapılanlarda, somut bir kazanım elde edilemedi. Gül'ün cumhurbaşkanlığı engellenemediği gibi, AKP %47'ye fırladı. İkincisi, mitinglerdeki muhteşem katılım ve coşkulu hava, sonrasına herhangi bir örgütsel kazanım bırakmadı. Bizkaçkişiyizci Özkan'ın elindeki TV kanalını kime sattığı malum. Üçüncüsü, düzenleyenlerin ve katılanların, örtük ya da açık biçimde ordudan beklentileri vardı, bir müdahale, bir darbe, vb. biçimlerinde. En azından ordunun e-muhtırası mitinglerin arkasındaki önemli bir moral faktördü. Ancak, hemen birkaç ay sonra ordu kendisini yedeğe çekti ve Amerikancı AKP operasyonlarını herkesin yaptığı türden izlemeye başladı.

Kısacası, mitingler güçsüz, örgütsüz ve tabansızdı.

* * *

Bu mitingler, Amerikancı, dinci gerici politikalara karşı biriken büyük rahatsızlığın dışa vurumu olarak kabul edilebilirler. Ancak daha önemlisi, bu rahatsızlığı yönsüz bırakan, birikmiş enerjiyi boşaltan, örgütsüzleştiren bir karaktere sahip olmasıdır ve nihai anlamda önemli olan nokta da burasıdır.

Olgunun içeriğini değerlendirdiğimizde bütün bunların iki önemli zaafla ilgili olduklarını görüyoruz:

Bunlardan ilki, dinci gericiliğe ve Amerika'ya karşı gösterilen tepkilerin antikapitalist bir içeriğe sahip olmamasıdır. Evet, Türkiye Amerikancı bir kurt kapanının içindedir, AKP Türkiye'yi teslim almakta ve ABD'nin Ortadoğu politikalarına teslim etmektedir ve Cumhuriyetçi kesimin en ileri unsurlarının dile getirdikleri gibi bu bir emperyalist projedir. Ancak emperyalizmin Türkiye ile ilişkisi kapitalist üretim ilişkileri üzerinden kurulmaktadır.

Bu gerçek görülmek istenmediği için, Amerika eleştirilmekte, ancak şu kriz günlerinde sıradanlaşması gereken kamulaştırma talebi gibi somut öneriler dillendirilememektedir. Örneğin işçilerin ücretlerinin %30 oranında düşürüldüğü Ereğli, OYAK'ın yani ordunundur ve antikapitalist olunamadığı için Ereğli'deki sömürünün üzerine yatılmaktadır.

Böyle olduğu için miting siyaseti, siyasal İslam'ın dayattığı dini yaşam tarzına karşı orta sınıf tepkiselliği ile sınırlı kalmakta, kapitalist sömürü çarklarından muzdarip olan işçi ve emekçi sınıflarla temas olanağı yakalayamamaktadır.

Her siyasal hareket bir toplumsal güç zemini üzerine oturur. Orta sınıflardan örgütlü bir toplumsal muhalefet çıkmayacağı için, miting siyaseti, bir güç odağı olarak orduya yanaşmak zorunda kalmaktadır.

Orduya yanaşma ise Ergenekon sürecinde bir yönüyle deşifre edilen kontrgerilla gerçeğinin reddedilmesine, işkenceci derin kadroların sahiplenilmesine yol açmaktadır.

* * *

İkinci zaaf mitinglerin Kürt gerçekliğini inkarı noktasındadır. Ordu bile PKK ile mücadelenin sosyal önlemler gerektirdiğini açıklarken, mitingler daha da geri bir noktadadır.

İşin trajik yanı Türkiye Kürtlerinin, cumhuriyetçileri rahatsız eden aynı Amerikancı politikaların aleti durumuna düşmüş olmalarıdır.

Cumhuriyetçilerin Kürtler'e dokunmaktan kaçınan tutumu Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesini bölmekte, Kürtler ile arasındaki mesafeyi daha da büyütürken, Amerikancı politikaların taşeronluğunu yapan düzen aktörlerinin elini güçlendirmektedir.

* * *

İşte bu nedenlerle her miting işçi sınıfından, Kürtler'den daha da uzaklaşmaya mecburdur.

Türkiye emperyalizmden kurtarılmalıdır. Emperyalizmden kurtuluş antikapitalist ekonomik politikalarla olanaklı olabilir. Yalnızca antikapitalist nitelikli ve işçi sınıfına dayanan antiemperyalist mücadele Türkiye'deki değişik inançtan ve etnik kimlikten emekçi sınıflarını birleştirebilir. Sınıf birleşmezse, cumhuriyetçilerin bağımsızlıkçı ve laisist tepkisi ile Kürtler'in eşitlik, özgürlük isyanı ortak bir kanala akmazsa, etnik düşmanlıkların bölücü etkisi büyür. Türkiye'deki antiemperyalist mücadeleyi birleştirecek tek siyaset kanalı sosyalizmdir.

Cumhuriyetçilerin esas dikkat etmesi gereken nokta, siyasetlerinin bölücü karakterdir.