Türkiye, basın camiası temsilcilerinin sağduyusuyla gurur duymalı. Olgun, "devlet adamı" ciddiliğinde, meslek etiğini, ilkelerini milim şaşmadan gözetebilen kararlılıkta olduklarını bir kez daha gösterdiler.
Bütün dünyada yankı uyandırmış da, Irak'taki direniş sembollerinden biri haline gelmiş de, bilmem neymiş. Hiç bu hezeyanlara kapılmadılar. Cereyana göğüs gerdiler. ABD fiili Başkanı Bush'a ayakkabı fırlatan gazeteciyi, kınadılar. Edebiyatı filan boşverdiler, önce gazeteci, sonra insan olmak gerektiğini eşe dosta gösterdiler.
Kutluyoruz Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay'ı. Çağdaş, ama önce gazeteci. Dedi ki: "Bu saldırıdır, gazetecilik değildir. Bugün ayakkabı fırlatan yarın da taş atar, öbür gün de kurşun atar. Bush'a tepki vermesi doğal, ama yöntemi ayakkabı fırlatmak değildir." Budur! "Bush'u vurmak istiyorsa, gazetecilik yeteneklerini kullanarak, ağır sözlerle, sorduğu soruyla bunu yapmalıydı."  Kutluyoruz Abakay'ı. Gazetecinin salondan alınıp götürülmesinin son derece doğal olduğunu ifade ettiği için de.
Kutluyoruz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç'i. Türkiye'nin, ama önce gazeteci. Dedi ki: "Irak vatandaşı olarak işgal sonrasında yaşananlardan etkilenmiş olabilir ve bunda da haklıdır. Bu etkilenmenin dışa vurulacağı yer basın toplantısı olmamalıdır. Gazeteci olduğuna göre tepkisini, pabucuyla değil kalemiyle vermeliydi. Gazetecilikle bağdaşan tepki de bu olurdu." Kutluyoruz Erinç'i. "Kalem kılıçtan keskindir" prensibini savunmakta tereddüt etmediği için de.
Fikret Bila'yı kutluyoruz, tüm benzerleri adına. Dedi ki: "Zeydi'nin bu hareketini tasvip etmek mümkün değil. Bu hareketi, gazetecilik mesleğiyle bağdaşmaz. Yaptığı, gazetecilik mesleğinin sağladığı olanakları kötüye kullanmaktan başka bir şey değil. Gazeteci kimliğiyle basın toplantısına girip saldırıda bulunmanın gazetecilikle ilgisi olamaz. Bu hareketinden sonra Zeydi'yi gazeteci saymak mümkün değildir." Kutluyoruz Bila'yı. Olaydan sonra basın toplantısına katılan diğer Iraklı gazetecilerin Bush'tan özür dilediklerini söyleyerek, kimlerin sahiplenilmesi gerektiğini gösterdiği için de.
Basınımızın seçkin temsilcileri, örnek olmalıdır hepimize.
Ne demektir, halkını katleden, ülkesini işgal eden, çocuklarının tepesine bomba yağdıran bir adama ayakkabı fırlatmak! Bu ne insanlıktan nasiplenmemişliktir! Ne ayıptır! İlle bir ayakkabı takıntısı varsa, gitmeli ve o adamın ayaklarına kapanıp onları yalamakla dışlaştırmalıdır bunu.
Basın ciddi bir güçtür. Bu gücün bir mensubu, topluma örnek olmalıdır. Öncü rol üstlenmelidir. Eğer bu konumunu unutur da, fevri çıkış yaparsa, toplumun geri kalanı ne yapmaz ki! Bunun altını çizdikleri için, şükranlarımızı sunuyoruz.
Ne mutlu bize ki, böyle temsilciler yaratmış bir ırkın ahvadıyız&hellip
Şimdi, bu gazetecilik onuru bayrağını daha da yükseltmelerini bekliyoruz. Epeydir dillendirilen Ali Kemal'e itibar iadesini de, kurum temsilcileri olarak yerine getirsinler. İşgalciye saygıda kusur etmemeyi, tarihsel geleneğimize katarak sahiplensinler.
Hasan Tahsin'i kınasınlar. Ayakkabı ne kelime, adam kurşun sıktıydı! Yani, "bugün bunu yapan yarın kurşun da atar" dedikleri şey, aslında dün olmuştu.  Bu menfur eylemin sahibi adına gazetecilik ödülleri verilmesi ayıbından kurtarsınlar ülkemizi.
Türkiye, geleneksel misapirverliğini de, sayelerinde hatırlayacaktır, yitirilmiş değerlerimiz dolaşıma yeniden girecektir. Kutluyoruz Güneri Civaoğlu'nu. Evimize girmiş adamı "pabuç fırlatarak uğurlamak olmaz" düsturunu yüzümüze çarptığı, bizi sarstığı için.
Muntazar El Zeydi'yi biz de kınıyoruz. Önce gazeteci olmayı başarabilmeliydi. Bunu yapsaydı, en azından, ayakkabısını fırlatmadan önce, "Al sana Irak halkının veda öpücüğü, köpek!" diye bağırmazdı. Bu, mesajını verme, öfkesini dışavurma, düşmanının yüzüne karşı, cepheden, dürüstçe eyleme geçme gibi insani zaafı yüzünden, Bush'un suratında 42 numaralı bir iz kalmadı. "Köpek!" seslenişine dönen Bush, kendisini kollama şansı buldu. El Zeydi'nin yaptığı uyarı, düşmanının refleksi hanesine yazıldı&hellip Kınıyoruz, önce insan olanı.
Ne mutlu bize ki, arkadan, sinsice vurmayı bilen temsilcilerimiz var, basın etiğini savunan. Kutluyoruz, gazeteci olamayan insan, konuklar ve konukseverler tarafından işkence altındayken, dövülürken, soğukkanlılıklarını koruyarak, bunları yazabilenleri... Sağ olsunlar, kalemlerine sağlık...