Geçen haftalarda sümen altında tutulan iki dosyadan biri masa üstüne çıkarıldı. Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi ve 1998-2000 yıllarında illegal olarak kurulan Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) üst düzey komuta kadrosunda yer alanlar hakkında son on yıldır organ kaçakçılığı suçlaması yapılmaktadır. Hatta Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 2011 yılında bu konunun araştırılması için 8 karşı, 14 çekimser oya karşı, 169 lehte oy ile araştırma yapılması kararı aldı.
Sonuç ne?
Gerektiğinde kullanılmak üzere konu sümen altına kondu, fakat orada olduğu hep hissettirildi. Kosova’da Başbakanlar istifa ettirildi, kapalı kapılar ardında müzakereler yapıldı …
Bugün de benzer şeylerin gündeme alındığı anlaşılıyor.
Sorun şu ki, uluslararası aktörler ve dahi ilgili kuruluşlar olayın insan hakları boyutuna bakmaktan ziyade, ileri sürülen suçlamayı uluslararası müzakerelerde araç olarak kullanmak istiyorlar. Geçmişte böyle yaptılar, halen de böyle yapıyorlar.
Döngü şöyle çalışıyor: Yerel aktörler pohpohlanıp, sırtları sıvazlanıyor, suç işlemelerine göz yumuluyor, öte taraftan işlenen suçlar not edilip, kayıt altına alınıyor ve gerektiğinde masaya konmak üzere sümen altında tutuluyor. Amaç, suçluyu cezalandırmak değil, suç üzerinden suçlu ile müzakere etmek, isteneni almak için suçlunun geri adım atmasını sağlamak…
Organ kaçakçılığı meselelsi son on yıldır böyle kullanıldı. Geçenlerde buna savaş suçları davası eklendi.
Kosova Cumhurbaşkanı Taçi’nin Lahey de savaş suçlusu iddiası ile yargılanması isteniyor.
İleri sürülen suçlamaların hiçbiri yeni değil, peki niçin bugünlerde yeniden gündeme taşındı?
Kosova ile Sırbistan arasında müzakereler tıkanma noktasına geldiğinde Sırbistan’a mali baskı yapılıyor, Kosova’ya sümen altında tutulan konular hatırlatılıyor.
Temel insan hakları konularının ve insanlığa karşı işlenen suçların bu denli fütursuzca araçsallaştırılması, uluslararası politikada yem olarak kullanılması bütün çirkinliği ile sergileniyor.
Uluslararası mahkemeler söz konusu olduğunda, önceki örneklerden bilindiği üzere, sırtı sıvazlanan yerel aktörler, genellikle, ulusalrarası aktörlerle olan işbirliklerini ifşa etmek yerine, kendilerini kurtarmak adına suçu pazarlık malzemesi olarak kullanıyorlar, fakat günün sonunda mahkeme sürecinde çoğunlukla yerel aktörler suçlu bulunup, işbirliği yapılan uluslararası aktörler mahkemelere tanık olarak dahi getirilemiyorlar.
Suçlu bulunan yerel aktörler zamanla “tasfiye” ediliyorlar, göz göre göre, 24 saat gözetim altında bulunan birisi, “nedeni bilinmeyen intiharla” ortadan kaldırılıyorlar.
Yakında kokusu çıkar: Taçi istifa edip ayak bağı olmayacağım mesajı mı verecek, yoksa Sırbistan-Kosova görüşmelerine geri dönüp, isteneni verip, Lahey’de Kosova Savaş Suçları Özel Mahkemesinden bir savcının hazırladığı iddianamenin mahkeme tarafından onanmaması ve iddianamenin revize edilmesini sağlamak amacıyla yeni bir pazarlık alanı açılması ve zaman kazanılması doğrultusunda manevra mı yapacak? Yakında netleşir.
Esasen tablo çok net: halkları birbirine kırdırıp, onları müzmin hasım haline getiriyorlar. Bütün bunları kimler mi yapıyor? Marifet bunu kavramakta. Sömürü düzeninden kimler besleniyorsa işte onlar yapıyor. Kişilere takılıp kalmadan bakılırsa kapitalist-emperyalist sistemin sorumlu olduğu, söz konusu hiyerarşik sömürü düzeni değişmeden insanlığa karşı işlenen suçların bitmeyeceği anlaşılacaktır.