Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın Meis adasını ziyaret etmesi ve orada verdiği “barış istiyorsanız savaşa her zamankinden daha hazırlıklı olun” mesajı, Türkiye yönetimini haklı olarak provoke etti. Öte yandan Türkiye yönetiminin bunu fırsat bilip sorunu genişletmeye yöneldiği anlaşılıyor.

Gerginlik döngüsü

Türkiye ile Yunanistan yönetimleri arasında yükselen tansiyon önce Almanya’nın başarısız olduğu şüphe götürmeyen arabuluculuğu ile kısa süre düşse de, iki ülke yönetimleri arasında görüşmeler devam ederken Yunanistan’ın Mısır ile Doğu Akdeniz’de MEB imzalaması, görüşmelerin kesilmesine yol açmış, böylece ilişkiler tekrar gerginleşmeye yüz tutmuştu.

Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın Meis adasını ziyaret etmesi ve orada verdiği “barış istiyorsanız savaşa her zamankinden daha hazırlıklı olun” mesajı, Türkiye yönetimini haklı olarak provoke etti. Öte yandan Türkiye yönetiminin bunu fırsat bilip sorunu genişletmeye yöneldiği anlaşılıyor. Doğu Akdeniz’de MEB düzleminde gelişen sorunlar yumağına eskiden beri var olan fakat üstü örtülü tutulan sorunlar hızla gündeme getirildi. Doğu Ege adalarının statüsü yeniden tartışmaya açıldı. Kabul edilmeli ki, burada tetikleyici rolünü Yunanistan yönetimi oynadı. Türkiye yönetimi de bunu fırsat bilip aynı tonla karşılık verdi.

MSB’nin basına yansıyan açıklamasına göre Ege denizinde “18 ada Yunanistan tarafından anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırılmış.”

Eğer durum gerçekten böyle ise şu soru akla gelir; Yunanistan söz konusu adaları silahlandırırken siz neredeydiniz?

Eğer durum böyle değilse bu söylemi niçin bugünlerde gündeme getiriyorsunuz?

Bir başka soru, Yunanistan’ın silahlardan arındırılmış olması gereken Doğu Ege adalarını silahlandırmasına göz yumarak Lozan’ın tartışmaya açılması mı bekleniyor? Diğer bir deyişle bu durumu “Lozan’ı güncellemek” için kullanmak isteyenler mi var?

Yunanistan’ın Meis adasında ve başka yerlerde askeri gösterilerde bulunması, Türkiye’nin aynı tonda karşılık vermesi iki yönetimin de gerginliği artırmak istediğine işaret etmektedir.

Yunanistan yönetimi gerginliği tırmandırarak AB’yi arkasına almaya çalışırken, Türkiye yönetimi Lozan’ı tartışmaya açıp, iç politikada muhafazakâr milliyetçilerin kalan kesimini de arkasında sürüklemek istemektedir.

Yunanistan borç batağından kurtulamadığı sürece AB’nin güdümünden çıkamaz, Türkiye ise bütün umudunu gaz rezervlerine bağladığı ölçüde iki ülke arasında hem Doğu Akdeniz’de hem de Ege denizinde tansiyon kimi zaman düşürülse de gerginliğin yeniden üretileceğinin kaçınılmaz olduğunu gözlemek mümkün.

Bu gerginlikte AB bir aktör-taraf konumunda bu nedenle arabuluculuk rolü üstlenmesi giderek mümkün olmaktan çıkıyor. Bu durumda, gerginliğin dozu arttığında devreye NATO’nun girip iki üye ülkenin savaşmasını önlemek üzere iki ülkeye baskı uygulayacağı bilinmektedir. NATO bu meselenin sistem içi çatışmaya dönüşmesini istemez. Kuruluşunda kapitalist ve sosyalist sistemler arası mücadelenin savunma aygıtı olan NATO, bugün kapitalist sistem içinde aktörler arası yaşanan gerginlikleri gidermek için rol üstlenmektedir. NATO eskiden sosyalist sisteme karşı kapitalizmin bekçiliğini yapmıştı, bugün kapitalist sistemi kapitalizm içi çatışmalardan korumaya yönelik rol üstlenmiştir. Bütün bunlara rağmen NATO düne göre bugün meşruiyeti daha çok sorgulanır durumdadır. 1990’lı yılların başında Bosna, sonunda Kosova’da yaşanan kriz ve müdahale NATO’yu bitkisel hayattan kurtarmıştı, NATO, şimdi bu krizi kendini kurtaracak önemli bir vaka olarak görüp, “savaşı önleyen kahraman” rolüne soyunacaktır. Böylece gerginlik döngüsüne NATO da dahil oldu. Teknik konularda tarafların görüşmeye başladıklarına dair bilgiler basına duyurulmaktadır. Elbette bu süreçlerde de krizler yaşanabilir, hatta kimi askeri kazalar dahi yaşanabilir, ancak büyük bir çatışmaya dönüşmesinin önüne geçecek mekanizmaların bulunduğu bilinmektedir.

Bu kısır kriz döngüsünden çıkmak imkânsız değil, iki ülkenin halkları bu sorunu pekâlâ çözebilir.  

Nasıl mı?

Bize anlatılanları sorgulamaya başlayarak… Emperyalizmin oyun sahası olmamaya özen göstererek, deveyi hamutu ile yutanların kimler olduğunu bilip, ona karşı ortak duruş sergilemekle başlanabilir.