Oyunuzu kime neden verdiğiniz değil sadece mesele. Ya atlardan vazgeçeceksiniz ya da katranı ve tüyleri toplayıp saflara geleceksiniz.

At hırsızı

Suçlulara katran ve tüye bulama yoluyla verilen cezaya “Red Kit” çizgi romanlarından aşinadır bizim kuşak. At hırsızlarına verilen gözde cezalardandır. Katrana bulanan suçlu tüye yatırılınca uçamayan bir tür tuhaf kuşa dönüşür. Özellikle ABD’de petrol savaşlarını anlatan maceranın unutulmaz sahnelerindendir bu. Karalama-tüyleme, orman kanununun geçerli olduğu durumlarda, adalet veya intikam için başvurulan bir umumi aşağılama ve cezalandırma biçimidir. Bilmiyordum, Feodal Avrupa'da çok yaygınmış. Yeni Dünya’ya oradan taşınmış sanırım, çoğunlukla bir tür çete adaletidir. 

Yöntem acımasızdır; Kurban çırılçıplak veya beline kadar soyulur. Odun katranı, tabii çoğunlukla bazen sıcak sıcak, hareketsiz hale getirilen kurbanın üzerine dökülür veya sürülür. Daha sonra ya kurbanın üzerlerine tüyler atılır ya da katrana yapışmaları için kurban bir tüy yığını üzerinde yuvarlanır.

Çok acımasız görülebilir ama “vahşi Batı’da” at hırsızlığının cezası sorgusuz idamdı. Yani katrana bulama bir tür hafifleştirilmiş idam cezasıdır. Eski, bozkır Türklerinde de at hırsızlığının cezası idamdır. Bozkırda atı kaptırdı mı aç açık kalman kaçınılmazdır çünkü. Neslimizin ilk davası atı hırsıza kaptırmama davasıdır. 

Oradan kalan bir geleneğimiz var. Atı, “yılkı” olsa bile, keyfinizce alıp götüremezsiniz. Yargıtay’a göre, otlanması ve beslenmesi için geçici olarak doğaya bırakılan işaretlenmiş yılkı atının çalınması nitelikli hırsızlık suçunu oluşturur ve cezası 5 yıldan 10 yıla kadar hapistir. Hikayesi şudur; Anadolu’da, at, eşek, keçi türü hayvanlar, ahırda bakımı zor olduğu için, kış aylarında işaretlenip doğaya salınır, bahar aylarında yakalanıp yeniden zapturapt altına alınır. Bu şekilde geçici olarak doğaya bırakılmış tek tırnaklı hayvanlara “yılkı” denilmektedir. Hayvan başıboştur ama sahipsiz değildir, demektir bu. Alıp götürürseniz kaybolmuş mal üzerinde tasarrufta bulunmuş olmazsınız, hırsızlık yapmış olursunuz. Yani, hukuk varsa, öyle kafanıza estiğinizde atı alıp Üsküdar’ı geçemiyorsunuz!

***

Kırsal Osmanlı topraklarında at yetiştiriciliği en önemli meşgalelerden biriydi. Taycı köylüler, saraya karşı yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra, elinde kalan atları satıyor ve buradan gelir elde ediyorlardı. Ayrıca imparatorluk topraklarında yaşayan konar-göçerler, yaygın olarak at yetiştirip bunları ihtiyaç sâhiplerine satmaktaydı. At değerlidir. Hem tarımsal üretim hem ordunun vazgeçilmezleri arasındadır çünkü. Osmanlı’da da at hırsızlığı sert bir şekilde cezalandırılıyordu haliyle. Fâtih Mehmed devrinde cezası elin kesilmesiydi. XVI. yüzyılda at hırsızları “küreğe konulma” cezasına çarptırılıyorlardı. Osmanlı hukukunda kayıp hayvan ve kaçak köle, bulunduğu zaman, aynı uygulamaya tâbi tutulurdu. Köle ile at eşitti, anlamındadır İmparatorluğun son döneminde, ordunun atlarının bakımını sağlamak üzere “Baytar Mektepleri” de açılmıştı. Halkalı Baytar Mektebi, sonradan Ziraat Okulu, bunların en bilinenlerden biriydi. Mehmet Akif’ten Ziya Gökalp’e, tabii bizim Baytar Salih-Salih Hacıoğlu dahil, pek çok ünlü mezunu-mensubu vardır. Sanırım ilk komünist kongrelerinden biri de bu okulda yapılmıştır. İlerici geleneğimizin bildik mekanlarından biridir. 

Ama at hırsızlığını kutsayan kültürler de vardır. Çerkezler at çalmayı asla hırsızlıktan saymadılar ve at çalıp getirmeyen delikanlıya kız vermediler. Kafkas-Rus savaşlarında, Çerkezler için en büyük onur Rus askerlerinin bulunduğu yerleri basıp, atlarını çalmaktı. Zamanla gelenek oldu, evlenmek isteyen delikanlıların Rus birliklerine baskın yapıp at getirmesi istendi. Göçtükleri yerlerde adlarının at hırsızına çıkması bu gelenek nedeniyleydi. 

***

At hırsızlığının olduğu yerde başka ve daha büyük hırsızlıklar da vardır. Halkın mallarına, varına yoğuna el koymak bunlar arasındadır. Tabii bunların çoğu kılıfına uydurulmuş, yasal hırsızlıklardır. Red Kit hikayelerinden biri bu tür organize hırsızlık olayı üzerinedir. Her şey Amerikan hükümetinin, 1889’da Oklahoma’yı Kızılderililerin elinden alıp, soluk benizlilerin yerleşimine açmaya karar vermesiyle başlar. Red Kit, yasal izinden önce gasp edilmiş topraklara girilmesini engellemekle görevlendirilmiştir. Toprak usulüne uygun gasp edilecektir. Demek, yerleşimin adalet ve düzeninden de o sorumludur. 

Fakat daha ilk günün sabahında silahlar patlar. İpten kazıktan kurtulmuş kim varsa yağmadan pay almaya, arazi kapmaya koşmuştur. Tabii gelenlerle birlikte her yerde mantar gibi kasabalar türemektedir. Bu kasabalardan birinde, Red Kit’inkidir, hayatın normale dönmesi arzulanmaktadır. Tez bir belediye başkanı seçilmelidir. Seçim yapılacağı duyurulur ahaliye. Yağmacıların pek çoğu yağmadan payına düşeni arttırma arzusuyla aday olur. Sahtekârlar, kumarbazlar, katiller herkes başkan adayıdır. Kumarbazların önde gideninin birinin, cüssesi büyük aklı küçük bir koruması vardır. Adı “Kukla”dır. İleri görüşlü kumarbaz kendisi yerine Kukla'yı aday gösterir. Diğer adaylar birbiriyle kavgalıdır, en mantıklı yol birbirleri yerine Kukla’ya oy vermektir. Seçim yapılır, Kukla oybirliğiyle başkan seçilir. Kazanan Kukla değil, ipini elinde tutan büyük kumarbazdır aslında. Red Kit’e Kukla ile çalışmaktan başka yol kalmaz. 

Nedense seçimden sonra kasabada hayatın normale dönüp dönmediğini aklımda tutmamışım. Dönmüşse bile, Red Kit tabancasıyla desteklenmiş Kukla normalliğidir bu. Haliyle ilk taşkınlıkta bozulması kaçınılmazdır. 

***

Bizim kasabanın da biraz huzura ve bir parça kurala ihtiyacı var şimdi. Çünkü vahşi Batı’daki gibi yağmacılar sardı her yeri, at hırsızları cirit atıyor ortalıkta. Cezasız kaldıklarından halkı da yıldırdılar az zamanda. Örgütlendiler o cezasızlıkta, sadece atları değil iktidarı da çaldılar. El çabukluğuyla kuralsız-yasasız bir at hırsızı rejimi kurdular. 

Neslimizin ilk davası atı hırsıza kaptırmamak davasıdır. Haliyle yılmış, yıldırılmış halkımızın bütün konsantrasyonu at hırsızlarından kurtulmak üzerine yine. Bu şartlarda gidiyoruz seçime. Bir yanda at hırsızları var, öbür yanda atları çalmayıp çalıştırmak isteyen “altılı ganyan”cılar duruyor. At hırsızlarından kurtulmanın tek yolu altılı ganyancılara oy vermekten geçiyor, inanış böyle. Oysa kuralsızlık ve hırsızlık düzenin bir anomalisi değil, temelindeki sınırsız yağma hırsının bir getirisi. At hırsızları rejiminin yağma olmadan ayakta durması imkânsız. Her iki tarafta da büyük kumarbazların kuklaları var kaçınılmaz olarak. Bu denklemden kasabaya huzur gelmesi ihtimali, altılı ganyanda büyük ikramiyeyi tutturma ihtimali kadar ancak. 

***

Kasabada işler karışık, yağmacılar, at hırsızları vuruşup duruyor. Herkes aday, herkes ötekinden nefret ediyor. Bu hayhuy arasında bir avuç sosyalist-komünist de giriyor seçime. Kavganın gürültüsünden ve kuklaların esintisinden sesleri duyulmuyor, biliyoruz. Ama gerçek tek seçenek de işte burada. 

Bakmayın kavgaya gürültüye, seçim falan hepsi hikâye. Bütün oyun Oklahoma’nın gerçek sahibinin Kızılderililer olduğunu gizlemek üzerine kurulu. 

Ey yoksul ve mazlum Kızılderililer, Oklahoma sizin, yağmalanan sizin varlıklarınız. Oyunuzu kime neden verdiğiniz değil sadece mesele. Ya atlardan vazgeçeceksiniz ya da katranı ve tüyleri toplayıp saflara geleceksiniz. Mesele bu işte!