Obama Düşerken

İçinde yaşadığımız dünyada iki yıl sonrasına dair bir iddiada bulunmanın pek akıllıca olmadığı açık. Ancak buna rağmen, tüm riskleri göze alarak şunun iddia edilebileceğini düşünüyorum: Obama’nın işi bitmiştir ikinci kez başkanlık koltuğuna oturması mümkün değil…

Bu sonuca nereden varıyoruz?

Emperyalizm Obama’yı başkanlık koltuğuna oturturken, ona özellikle iki konuda sarpa saran işleri toparlayacak adımlar atması direktifini vermişti. Ekonomik krizin neden olduğu fırtınadan gemiyi az hasarla çıkarması ve Irak ve Afganistan’da yaşanan çok boyutlu tıkanmadan başlayarak uluslararası politikada bir rahatlama sağlaması…

Aradan geçen yaklaşık iki yılda durum nedir?

İlk konuyla, ekonomik krizle başlayalım. Fed Başkanı Bernanke, geçen hafta mali tekellerin şefleriyle bir araya geldikten sonra yaptığı açıklamada “son dönemde sağlanan iktisadi büyüme umduğumuzdan daha zayıf” diyor ve ekonominin “beklenmedik gelişmeler karşısındaki kırılganlığının sürdüğünü” ekliyordu. Tartışma konusu, trilyon dolarlık kurtarma paketlerinin ardından ABD ekonomisinin ikinci kez dibi görüp görmeyeceği…

Yeniden “dibin” görülüp görülmeyeceği sorusu bir yana, bunca para mali tekellerin kasasına konduktan sonra yeni bir parasal genişleme dalgasının yaratacağı sonuçların kontrol altında tutulmasının çok güç olduğunu saptamak gerek. Daha önce gerçekleştirilen kurtarma operasyonlarıyla bankalardan “zehirli varlıkların” temizlendiği, bu devasa soygunun bankaları tekrar borç verir duruma getirmek için yapıldığı ileri sürülmüştü. Oysa bankalar akıtılan onca paraya rağmen kredi açmıyor, çünkü “zehirli varlıklar” iliklerine kadar işlemiş durumda. İkinci bir parasal genişleme dalgası, temizlendiği ileri sürülen bankaların aslında hiç de temiz olmadığının ilanı anlamına gelecek. Bu durumda “batmak için çok büyük” denilen dev mali tekellerden birkaçının daha topu atması ve banka gişelerine bir akının başlaması ihtimali var.

İşte Bernanke’nin “beklenmedik gelişmeler” dediği de bu… Wall Street yeni trilyonlar istiyor ve Fed Başkanı, “Komite [Federal Açık Piyasa Komitesi] gerekli olduğu takdirde, iktisadi görünüm ciddi ölçüde kötüleşirse, alışılmamış önlemler alarak ilave parasal uyumlaştırmaya gitmeye hazırdır” diye yanıt veriyor. Türkçesi, bir-iki dev banka daha batacak olursa Fed, mali tekellere bir kez daha para boca edecek.

Bunun mali tekellerin yüreğine su serptiğini ve Obama’nın koltuğa oturtulmasının karşılığını verdiğini söylemekse güç. Evet, Obama ve bürokratları efendilerine hizmet için ne lazımsa yapıyor, ama krizde bata çıka yol alınması Bay Başkana seçim zamanında ne halk cephesinde ne de sermaye cephesinde pek yardımcı olmayacak. Bir süre önce, “krizden çıkılıyor” gazıyla mali sektörü krizlere karşı daha dirençli kılmaya yönelik tedbirler almaya kalkışması, CEO’ların astronomik primleri üzerinden kof bir popülizm yapmaya kalkışması gibi falsolar da cabası… Nihayetinde Obama, ABD’yi krizden çıkaramayan kifayetsiz muhteris olarak anılacak. Tekeller kendilerine eşsiz hizmetler veren bu evlatlarını gönül rahatlığıyla piyasa tanrısına kurban edecekler.

İkinci meseleye, uluslararası politikaya, baktığımızda durum Obama açısından daha da felaket. Koltuğa oturduktan hemen sonra yaptığı Kahire konuşmasıyla “genişletilmiş Ortadoğu”da hem nalına hem mıhına vuracağı izlenimi veren Bay Başkan kredisini çok hızlı tüketti. Emperyalizmin “Kahire kaplanı” artık Manhattan’a cami yapmaya kalkışan “sapkın”a dönüştü.

Geçtiğimiz hafta başında başlattığı İsrail-Filistin görüşmeleri, ABD basınında bile alay konusu. Başkanlık koltuğuna oturduğunda kendi “büyük Ortadoğu”su için siyonizmin iktidardaki kanadını indirmeye niyetlendiği anlaşılan Obama’nın eli artık Netanyahu ve Lieberman karşısında fazlasıyla zayıf.

En büyük seçim vaadi Irak’tan çekilmek olan Bay Başkan’ın ABD kamuoyuna yönelik “çekilme konuşması”, geleneksel olarak Demokratlara yakın duran New York Times’da bile şu sözlerle ele alınıyor: “Başkan Obama, Amerikalıların beklentilerini ‘teslimiyet törenlerinin olmadığı bir çağ’a indirgemeye odaklandı. ABD’nin yedi yıldır süren Irak savaşını sonlandıran konuşmasında çağımızı böyle tanımladı. (…) Teslimiyet törenlerinin olmadığı bir çağ tam olarak şudur: Açık galiplerin olmadığı, opak zamanlar.”

Ya Afganistan? Yine Demokratlara meyilli tekelci basının değerlendirmesinde şöyle söyleniyor: “Obama alttan alta ama ısrarla, karşılıklı çıkarlar ve karşılıklı saygı adına, iki gözde ifadesi bunlardır, Amerikan müstesnalığını aşağılamaktadır. Amerikan ihtirasını, Amerikan yeniden yapılanması adına geriye çekmektedir Afganistan’dan eninde sonunda yaşanacak olan çekilmenin hükmü de, Irak’taki ne zafer ne yenilgi çizgisinde verilmiş bulunmaktadır.”

Uluslararası alanda ABD hegemonyasının rakipsizliğinin sürdüğü açık… Ancak emperyalizmin kriz sürecinde sermayeyi memnun edemeyen bir başkandan daha da az tolerans göstereceği bir siyasi figür varsa, o da uluslararası hegemonyada ABD emperyalizminin “ihtirasını geriye çeken” bir başkandır.

Obama’nın siyasi ömrünün bitimine az kalmış olmasının ne önemi var? ABD emperyalizmi muhakkak bu düşen başkan dönemini, yani önümüzdeki iki yılı bir avantaja dönüştürmek üzere adım atarak sonrasına hazırlanacak. Örneğin bu vakitten sonra Obama’nın Netanyahu’yla yediğinin içtiğinin ayrı gitmemesi ne kadar olanaksızsa, “Netanyahu’nun üzerini çizen Başkan” olması da o kadar olanaksızdır. Bu durumda Türkiye’ye verilen mesajın şuna benzer olması beklenir: “İsrail’le sürtüşme nedenlerinizi anlıyoruz, ama bu süreçte ABD’nin yanında durmanız lazım”. Biraz daha soyutlarsak, başkan düşürme döneminin politikası, ABD’nin siyasi misyon yüklediği vasallarından ek teminat istemesi olmaktadır.

Bu politikanın en fazla Türkiye’yi ve AKP’yi sıkıştırması beklenmeli. Sıkıştırmaktan kasıt, “ABD getirdiği gibi götürmesini de bilir” değil. Türkiye bu denli kolay yönetilebilir bir ülke değil. Sıkıştırmadan kastım, bir kez daha, ABD’nin “ek teminat” istemesi ve AKP’ye yüklediği misyonun karşılığını daha kısa vade içerisinde talep etmesidir.

AKP’nin istediği anayasa değişikliklerini yaptırarak, Amerikan dönüşümünün sorunsuz yürümesinin teminatı olduğunu ilan etmesi bu nedenle de büyük önem taşıyor. AKP istediğini aldığı takdirde, ABD’nin yeni teminat taleplerini de ödemekte kullanacağı kredinin artacağını görmektedir.

Referandumdan “hayır” sonucu çıkması ise Obama’dan evvel Erdoğan’ın düşüşünü beraberinde getirebilir. Bu kez düşene bir tekme atılmalıdır.