Türkiye’de ve dünyada yaklaşan savaşı durdurmanın tek yolu var: Emekçi sınıfların güçlü bir şekilde iktidarı istemeleri.
Artık bir ay kalan ve artık gündeme oturan seçimleri bir kez de paylaşım savaşı açısından değerlendirelim.
Bu köşede 8 yıl önce günümüzü Birinci Dünya Savaşı öncesine benzettiğimizde ABD hegemonyasındaki mükemmel emperyalizm içinde savaşa izin verilmeyeceğini düşünenler çoğunluktaydı.
Şimdi uluslararası basında neredeyse başka bir şey konuşulmuyor. Devletler açıkça savaş hazırlığı yaptıklarını paylaşıyorlar.
Geçenlerde ABD Hava İntikal Kuvvetleri komutanı Orgeneral Minihan kendi birliklerine gönderdiği mesajda iki sene içinde Çin ile savaşacaklarını bildirerek, bunun için güçlendirilmiş bir kuvvet timi oluşturulmasını istedi.
Muhtemelen kendi kendine bu açıklamayı yapmamış, bu açıklama için yönlendirilmişti.
Bu konularda yazanlar 2 ila 7 yıl içinde bir savaşın kaçınılmazlığına değiniyorlar. Oysa savaş tek taraflı alınan kontrollü bir karar değil, her an patlak verebilir.
Kaldı ki daha dün Rusya Genel Kurmay Başkanı Pasifik filosuna savaşa hazır olma emri verdi.
ABD ise Filipinler’de elde ettiği dört yeni üsle Çin’in kuşatılmasının tamamlandığını düşünüyor. Japonya, Güney Kore ve ABD donanmaları manevra üzerine manevra yapıyorlar. Japonya ise NATO’da daimi bir temsilcilik açtı.
ABD ordusu şu an dünyanın en güçlü ordusu, buna rağmen söylendiğine göre savaş simülasyonlarında çoğunlukla kaybediyormuş.
ABD ittifak ilişkilerini Biden döneminde epeyce toparlamasına ve bir savaş makinesine çevirmesine rağmen Hindistan’ı istediği gibi yanına çekemedi. Makron’un geçen gün Çin ziyaretinde olduğu gibi Avrupalı müttefiklerinin ikircikliğini bir türlü gideremediği görüldü.
Buna karşılık bütün güçleri ile önce Rusya’yı Çin’den koparmaya çalıştılar, Ukrayna savaşından sonra ise Çin’i Rusya’dan uzak tutmayı denediler.
Olmadı.
Şi geçenlerden 3. kez Başkan seçildikten sonra ilk yurtdışı ziyaretini Rusya’ya yaptı. Savaş sonrası 190 milyar doları bulan ticaret hacimleri ve giderek artan kendi para birimlerindeki alışveriş ile çok sıkı bir müttefik ilişkisi görüntüsü verdiler.
Aşağıdaki haritaya bakabilirsiniz, Leningrad’tan Hong Kong’a kuş uçuşu mesafe 8 bin km’ye yaklaşıyor. Askeri uzmanlar bu büyüklükteki bir coğrafyanın donanma gücü ile kuşatılamayacağını çok iyi biliyorlar.
Örneğin ABD’nin Pasifik Savaşı’nda 1945’te kesin bir yenilgiye uğrattığı Japonya aynı haritada gözüküyor. Bir adalar ülkesi olan Japonya’nın doğu batı kıyıları arasındaki uzaklık birkaç yüz km ancak. Savaşın ilk yılında ABD filoları bütün Japonya kentlerine ulaşabiliyorlardı.
Fizikte bir sığa kavramı vardır, iki paralel levhanın ne kadar elektrik yükü depolayabileceğini gösterir. Rusya ve Çin’in düşman sığasının çok yüksek olduğu tarihten biliniyor. Örneğin, 2. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Sovyetler Birliği 6 milyonluk Nazi ordusunu içine çekmiş ve orada eritmişti. Böyle bir coğrafyaya kara harekâtı da akıllara sığmıyor.
Pasifik savaşında ABD Japonya’nın petrol ve madenlere ulaşma yollarını kesmiş, hatta bu nedenle Japonya savaşa sürüklenmişti. Rusya ve Çin’in ise şu anki rezervleri ile dışarıdan petrol ve ham maddeye ulaşmaları bir savaş esnasında yaşamsal gözükmüyor. Çin ise hemen bütün teknolojik ürünleri üretebilecek kapasiteye kavuştu kısa bir süre önce.
Öte yandan savaşın seyrini belirleyecek ABD ile ilgili de başlıklar var. Ukrayna savaşı ile ilgili ABD karargâhından geçenlerde sızanlar gibi sürekli sızıntı oluyor. Bu ABD ordusu içinde bir inanç ve moral eksikliğine işaret ediyor ki kadroların inanç ve morali bir savaşta en önemli unsurdur.
Bu köşede ABD’deki verilerden bir koleksiyon oluşturduk. Obesite nedeniyle savaşamayacak insanların çokluğundan, uyuşturucu sorununa, en büyük hapishane nüfusunun ABD’de olmasından Vietnam savaşında doruk noktasına ulaşan güçlü savaş karşıtı geleneğe kadar birçok konuya değindik.
Ayrıca ABD’de giderek yükselen bir işçi sınıfı hareketi izleniyor ve bunun içinde işçi sınıfının bağımsız siyasi iradesi kendisini gösteriyor.
Oysa Rusya ve Çin’de milliyetçilik başta olmak üzere egemen ideoloji yelpazesi şimdilik ve daha bir süre bağımsız bir işçi sınıfı hareketinin güçlenmesine izin vermeyecek gibi gözüküyor.
Bütün bunları bir araya getirince ABD’nin bir paylaşım savaşında işinin zor olduğunu söyleyebiliriz.
Ama iki taraftan biri kazanacak sonuçta.
Savaşın mutlak kaybedeni ise dünya emekçi halkları olacak. Askere alınan çocukların kaybı, katliama varan sivil kayıplar, açlık ve sefalet, belki dünyanın kaldıramayacağı bir çevresel yük…
Bu koşullarda mecliste Finlandiya’nın NATO’ya girmesine izin veren bir oylama yapıldı ve tek bir ret oyu verilemeden tüm partilerin uyumu ile meclisten onay aldı. Aşağıdaki haritadan Rusya’nın NATO ile sınırının Finlandiya’nın NATO’ya katılması ile nasıl arttığı anlaşılabilir.
Bu oylama ile paylaşım savaşına bir adım daha yaklaşılmış oldu, ayrıca Finlandiya halkının Ukraynalılar gibi vekâlet savaşında yem edilmesinin önü açıldı.
Ama en önemlisi ister şimdi Meclistekiler, isterse seçimlerden sonra oluşacak Meclisteki düzen partilerinin Türkiye’yi bir emperyalist paylaşım savaşından koruyamayacakları kanıtlanmış oldu.
Türkiye’de ve dünyada yaklaşan savaşı durdurmanın tek yolu var: Emekçi sınıfların güçlü bir şekilde iktidarı istemeleri.
Her durumda iktidarı istemeleri gerekiyor, ama bu koşullarda arkası sağlam olmayan hiçbir burjuvazi savaşa cesaret edemez.
Bu nedenle önümüzdeki milletvekili seçimlerinde Sosyalist Güç Birliği’ne verilen oyların seçim barajını zorlaması gerekiyor.
Programında emekçilerin siyasi iktidarını hedefleyen TKP gibi partilerin güçlenmesi yaşamsal öneme sahip olacak.