En az dingillerin görüntüsü kadar, belki de daha fazla acıklı olan bir şey de dingil yandaşlarının zırvaları. Semerkand fotoğrafı ile Brüksel fotoğrafını yan yana koyup, Batı dingiline biat edenler...

Eksen kayması, aks kesmesi, dingil çökmesi…

Türk Dış Politikasını izleyenler için yabancı bir kavram değil. Yaklaşık 15 yıldır işitiyoruz. Eksen kaydı mı, kayıyor mu, kayacak mı? Eksen sözcüğünün karşılıklarından biri dingil. Oto sanayi deneyimi olanlar, kamyoncular aks diye de bilirler. Aks keser örneğin. Bu, aracı taşıyan, tekerleklerin de bağlı bulunduğu düzeneğin bozulması anlamına gelir.

Dış politika bağlamında Türkiye’nin geleneksel ittifak sistemleri ve yönelimlerden uzaklaşıp yeni arayışlara girmesi olarak tarif edebiliyoruz eksen kaymasını. Nedir Türkiye’nin dingili? NATO, ABD, AB, kabaca Batı dediğimiz yapı ve bu yapının Avrupa Konseyi, AİHM gibi kurumlarının genel ilkeleri içinde hareket etmek. İçeride de dışarıda da. O ilkeler ne? Temsili demokrasi, çoğulculuk, adil seçimler, hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ve serbest ticaret. En azından öyle anlatılıyor. Buna Batı dingili diyelim.

Eksen kayması ya da aks değişikliğinden dem vurabilmek için bir alternatifiniz olması gerekiyor. İzleyebildiğimiz kadarıyla, o alternatif, tekçi, otoriter, güçlerin birliğine dayanan, seçimlerin olmadığı ya da formalite icabı yapıldığı bir sistemi benimseyen ülkeler topluluğu. Serbest piyasa ve serbest ticaret konusunda ilkinden büyük farkı yok. Sermaye düzeni hakim yine. Buna da Doğu dingili diyelim.

Dingil aracı taşıdığı için önemli ya, zaman içinde mutlaka taraftarlarını da yaratıyor. Türkiye gibi tarihsel, kültürel, siyasal anlamda ortaya karışık gelişim gösteren ülkelerde bu varsayımsal iki dingilin takipçileri, daha uygun bir deyimle yandaşları var. “Ne güzel anlatıyordun. Varsayımsal nereden çıktı?” diye soracaklar için somutlaştırarak devam edelim.

Türkiye’nin uzun yıllardır dahil olduğu Batı dingilinde seçimler yapılıyor, iktidarlar değişiyor, temel hak ve özgürlükler korunuyor…mu? Kemal Okuyan’ın “Hatırlatma Dozu” başlıklı kitabında bir cümle var: “Dünyada son 40 yılda değerler sistemi açısından kötüye gitmeyen tek bir kapitalist ülke yoktur.” Batı dingilinin takipçilerinden de olsanız, bu önermeyi reddetmek mümkün değil. Mümkün diyenler için yapılacak fazla bir şey yok.

Batı her alanda hızlı bir pespayeleşme yaşıyor. Aşırı sağ birçok ülkede artık ana akım siyaset içinde. Bunun nedeni basit. Kapitalizm rakipsiz olduğunu düşündüğü için kendisini dizginleme ve makyajlama ihtiyacı hissetmiyor artık. Olanca çirkinliği, vahşeti ve sarsaklığıyla karşımızda. Seçimlerin yapıldığı doğru ama bunlar iktidardaki partileri değiştiriyor, düzeni değil. Çok uzun zamandır 1 insan eşittir 1 oy değil, 1 lira eşittir 1 oy sistemi işliyor o “özgürlükler evreni”nde. Sermayenin iktidarı sarsılmıyor. Sosyal Güvenlik, refah devleti gibi kavramlar hızla arka plana itiliyor ve emekçiler yoksullaşıyor. Evet, emekçiler Batı’da da yoksullaşıyor. Pespayeleşme siyasal liderler düzeyinde de net. Mitterrand ile Macron’u, Churchill ile Johnson’ı veya Liz Truss’ı karşılaştırmaya kalkınca “İdiocracy” filminin ikinci çevrimini izler gibi oluyorsunuz. Hiç mi iyi bir şey yok Batı dingilinde? İfade, gösteri özgürlüğü filan yok mu? Aşı karşıtlarının gösteri özgürlüğü var örneğin. Hollanda’da konut sorununu protesto için sokağa çıkanlar için ise net olarak daha az. Gay Pride’da kulağına çiçek taktığı için haklı olarak alkışlanan “demokrat” Hollanda polisi, sömürü düzenine, barınma hakkının bir yatırım ve spekülasyon alanı olarak kabul edilmesine karşı çıkanları denize döküveriyor!

Avrupa’ya takılıp kalmayalım. ABD düzeninin sefaleti ortada olduğu için oraya da girmiyorum. Daha kenarda gibi görünen Kanada var mesela. Kırmız çoraplı, yakışıklı, boks yapan lideri var. Batı dingilinin yandaşlarına bakarsan ideal lider. Üstelik Belçika’nın eski Başbakanı Charles Michel’le tahta sıraların üzerinde sosisli sandviç yiyecek kadar da mazbut ve mütevazi. Charles Michel’in iktidar döneminde Belçikalı emekçilere neler yaptığını anlatmaya başlasam sabahı buluruz. Kanada Başbakanı Trudeau’ya dönelim en iyisi. Kırmızı çoraplara meftun olan yerli liberaller bilmiyorlar mı Kaz dağlarını ve dünyanın birçok yerini talan eden, yaşanmaz hale getiren şirketin Kanadalı olduğunu? Boksör çocuğun bu talana karşı bir eylemini veya söylemini duyan varsa haber versin. Hep birlikte aydınlanmış oluruz.

“İyi de Doğu ekseninde bu kadarı da yok!” Doğru, zira aslında Doğu Ekseni diye bir şey de yok. Şangay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) Semerkand Zirvesi’nde gördüğümüz fotoğraflar ne Türkiye ne de insanlık için bir çıkış yoluna işaret ediyor. O bir eksen filan değil. Bir grup ihtiyar erkek. Haksızlık etmeyelim, birkaç genç de var aralarında. Kendi yurttaşlarına vize konulmasını isteyen Mahçup Türkmen Prensi Serdar Bey örneğin. Devam edelim. Pakistan ile Hindistan’ı aynı kareye koyduğunuzda oradan bir eksen de çıkmıyor, dingil de. Hem bizim Doğu dingilcileri demiyorlar mıydı anti-emperyalizm kahramanı İmran Khan’ın, ABD ve RTE yanlısı Şahbaz Şerif’i iktidara taşımak için devrildiğini? Çok karışık değil mi? Şahbaz ABD emperyalizminin adamı ama Semerkand’da eli çenesinde poz veriyor. Başka kimler var? Kırgızistan ve Tacikistan. İki devletin lideri birlikte tıkınıp bir başka liderin hayali üniversite hatıralarını dinlerken ülkelerinin askerleri sınırda çarpışıyor. Köyler, kasabalar bombalanıyor, siviller ölüyor. Eksen, dingil, aks…

Varsayımsal dingillerin özet manzarası bu. Diplomatik deyimle, yani hafifleterek, kabalaşmadan, hakaret veya küfür etmeden yazayım: Acıklı.

En az dingillerin görüntüsü kadar, belki de daha fazla acıklı olan bir şey de dingil yandaşlarının zırvaları. Semerkand fotoğrafı ile Brüksel fotoğrafını yan yana koyup, Batı dingiline biat edenler. Ya da buna tepki gösterirken Semerkand’daki resimde boncuk avına çıkanlar.

Hayat gibi, dünya da pek yalın olmadığı için işleri çok zor. Semerkand resminde Türkiye’nin bulunmaması gerektiğini açıklamaya kalkışırken etnik milliyetçilik batağına saplanıp milyonların önünde zırvalayanlardan söz ediyorum. İzleyenleri çocuk yerine koyanlardan. Buna göre otoriter, kıyıcı ve yolsuz iktidarlar da ikiye ayrılabiliyor anlaşılan: Dost ve kardeş olanlar ile olmayanlar…

“Yahu siz de ne kibirlisiniz, hiç kimseyi beğenmiyorsunuz!” diyeceklere mahsus selam, mevcut ve kokuşmuş dingillerden hiçbirine oturmayacak büyük insanlık  ideali için, bağımsız sosyalist bir Türkiye ve sömürünün olmadığı bir dünya için çalışmaya devam!

——

Bu hafta Sol Tv’de yayınlanan Dünya Çarkı programında gazeteci Cenk Başlamış’ı konuk ettim. Rusya ve Putin’i konuştuk. Her zaman duyduğunuz ezberlerden farklı bir şeyler duymak isterseniz şu linkten izleyebilirsiniz:

https://youtu.be/p8jjYSGDt2E

Önümüzdeki hafta Cuma günü saat 21:00’de, bir aksilik olmazsa, Ortadoğu konusunda deneyimli ve birikimli bir gazeteciyi, Hediye Levent’i dinleyeceğiz. İzlerseniz sevinirim.