Yalnız böyle bir operasyona girişirken bir de hedefiniz olması gerekir. İsveç’in NATO’ya girişinin engellenmesi Rusya açısından bu derece hayati midir?

Diplomaside 'meczup' faktörü

Geçen yıl Şubat ayı sonunda Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla başlayan yeni dönemin önemli aşamalarından biri İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için resmen başvuruda bulunmalarıydı hiç kuşkusuz. 

O sırada çoğumuz Washington’un Rusya Federasyonu’nun kuşatma planlarının bu kritik etabının hızla geçileceğini, Türkiye de dahil NATO üyelerinin bu başvuruyu hızla onaylayacaklarını düşünüyorduk. Benim tahminim de Macaristan ve Türkiye’nin biraz ayak sürüyecekleri ama nihai olarak genişlemeye engel olmayacakları yönündeydi. 

Gerçekten de diğer üyeler onay süreçlerini hızla tamamladılar. Macaristan biraz top çevirdi ve onay sürecini geç de olsa tamamladı. Türkiye onayladı, onaylayacak, şunu istedi, bunu elde etti derken geçen hafta İsveç’in üyelik başvurusunu askıya aldığı haberi geldi. 

Başvuruların NATO’ya iletilmesinden sonra geçen yaklaşık 9 aylık sürede neler oldu? Akepe biraz da beklenmedik biçimde Finlandiya’yı da İsveç’le aynı pakete koyarak müzakere yürüttü. Bu arada ABD ile ilişkileri, özellikle de savaş uçağı alımı konusunu bu sürece endekslemek, üyeliğe onay karşılığında ABD’nden F-16 alımını güvence altına almayı hedefledi. Bu arada İsveç’e bir liste verdi ve PKK, Kürt siyasi hareketi ile Fethullahçı çeteye mensup bazı isimlerin iadesini, ülkedeki PKK yuvalanmasının dağıtılmasını, hatta PKK yanlısı hiçbir faaliyete de izin verilmemesini istedi. İsveç bu “uğurda” önce hükümetinden oldu, sonra mevzuatını değiştirdi ama beklenebileceği üzere yargı siyaseti takip etme konusunda ayak dirediği için Akepe’nin listesi öylece kaldı, iadeler gerçekleşmedi.

Türkiye’nin Finlandiya’dan beklentileri ise sınırlıydı. Ana talep kimi silah ve teçhizatın satışına uygulanan ambargonun kaldırılmasıydı. Nitekim geçen hafta içinde Finlandiya’nın bu koşulu da yerine getirdiğini öğrendik. Gelinen noktada iki ülkenin üyelik başvuruları ayrıştı, bir paket olmaktan çıktı.

İsveç konusuna yakından bakalım. İsveç’in NATO’ya katılımını an itibariyle engelleyen esas gelişme iadeler vs olmadı. PKK gösterileri, ayağından asılan kukla filan Türkiye ile gerilimi arttırmıştı arttırmasına ama sonucu belirleyen golü atan bir “meczup” oldu. Sözde meczubun adı Rasmus Paludan. Irkçı, faşist bir oluşumun mensubu. Danimarka vatandaşı. Daha önceki eylemleri sebebiyle bir kez sınır dışı edilmiş ancak babasının İsveçli olduğu gerekçesiyle İsveç vatandaşlığını elde edince karar hükümsüz kalmış. Paludan’ın örgütsel bağlantılarına bakınca karşımıza en azından bu konuları takip edenler için tanıdık bir isim çıkıyor: Pegida. Pegida Almanya merkezli olmakla birlikte Kuzeybatı Avrupa’da da uzantıları bulunan göçmen karşıtı, ırkçı, faşist bir örgütlenme.

Bu arada Paludan meczup filan değil. Hukuk eğitimi almış, avukatlık yapan bir faşist. Stokholm’deki Türkiye Büyükelçiliği önünde sergilediği Kuran yakma eylemi de bir ilk teşkil etmiyor. Benzer eylemleri birçok yerde yapmış. İsveç basınındaki  kimi haberlere bakılırsa Paludan’ın bu son eyleminde Rusya’nın parmağı varmış. Paludan'a Russia Today’in eski bir çalışanı para vermiş. 

Rusya’nın Avrupa’daki aşırı sağcı oluşumlara uzun yıllardır destek sağladığı bir sır değil. Sırf Rusya destekliyor diye Fransa’daki faşist Marine le Pen’e sahip çıkmaya kalkışan sol duyu sahiplerinin satırlarını da okudu bu gözler... Neyse geçelim. Paludan’ın her nedense S. Arabistan veya Pakistan’ın değil de Türkiye’nin bir diplomatik temsilciliği önünde Kuran yakmasının İsveç’in NATO sürecinin tabutuna çivi çaktığı da düşünülürse iddia ilk bakışta makul görünüyor. Bir anlamda Rusya olağan şüpheli. Zaten son dönemde Batı’da en yaygın spor her konuda olur olmaz Rusya’yı suçlamak.

Yalnız biraz daha kurcalayınca akla başka sorular da gelmiyor değil. Örneğin Paludan'ın Rusya’nın yönlendirmesiyle hareket ettiğini varsaysak bile, İsveç hükümetinin böylesine hassas bir dönemde eyleme neden izin verdiğini anlamlandırmak kolay değil. Efendim ileri demokrasi, ifade özgürlüğü, Polisin yetkileri filan... Geçiniz. Bu savunmayı yapmaya çalışanlardan araştırmacı Aron Lund Twitter’da uzun uzun anlatmış. Polis istese de engelleyemezmiş, Hükümet de zaten polise karışamazmış. İnek içti, dağa kaçtı türünden argümanlar. Benim gibi uzun yıllar Batı Avrupa’da çalışan veya yaşayan herkes bilir ki, buralarda yönetimler istedikleri zaman pekâlâ eylemleri yasaklayabilir, caydırabilir, erteleyebilir ya da en azından yerini değiştirebilirler. Bunların yasal gerekçe ve kılıfları da mevcuttur. İsveç polisi, hükümeti de bu yollara başvurabilirdi. Yapmadı. Peki o halde, sağcı İsveç hükümetini veya polisini de mi Rusya yönlendirdi?

Başka ülkelere müdahalelerde bulunmak, yönlendirmek kolay bir iş değil. Niyetiniz ve gücünüz olması gerek. Rusya’da her ikisi de var. Yalnız böyle bir operasyona girişirken bir de hedefiniz olması gerekir. İsveç’in NATO’ya girişinin engellenmesi Rusya açısından bu derece hayati midir?

Bu sorunun yanıtına geçmeden önce biraz geriye gideceğim. 13 Mayıs 2022’de soL Portal’da yayınlanan söyleşiye... 9 ay kadar önce yürütülen tahminleri sınamak bakımından da yararlı oluyor geçmişte söylenenlere bakmak. Büyük bir sürpriz olmaz ise iki ülkenin üyeliğinin de gerçekleşeceğini söylemişim. Yanılmışım düpedüz. Kahve falı bakmak gibi değil bu işler.
 
Aynı söyleşide dikkat çektiğim bir başka konu var. İki ülkenin NATO’ya üyeliği ilk gündeme geldiğinde Rusya’nın verdiği resmi tepki. Kremlin sözcüsü Peskov, konuyla ilgili açıklamasında İsveç’in adını bile anmamış ve yalnızca Finlandiya’dan ve bu ülkenin üyeliğinin yaratacağı rahatsızlık ve tehditten söz etmiş. 

Aslında haritaya bakınca Peskov’un söyledikleri anlam kazanıyor. İsveç elbette önemli bir ülke, ciddi bir silah endüstrisine sahip ama Rusya ile kara sınırı dahi yok. İsveç zaten çeşitli mekanizmalar aracılığıyla tarafsızlık kisvesi altında NATO’yla on yıllardır işbirliği yapan, NATO standartlarında silah üreten ve NATO ordularını donatan bir devlet. Bu itibarla NATO’ya katılması ile katılmaması arasında fiili durum bakımından büyük bir fark olmayacak. 

Oysa Finlandiya’nın durumu çok değişik. Rusya’yla kara sınırı, tarihten gelen ortaklık ve ayrılıkları var. Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği Arktik'ten Doğu Akdeniz’e uzanan yay biçiminde geniş bir kuşatma hattının tamamlanması anlamına geliyor. Hal böyleyken Rusya’yı yönetenler İsveç’le uğraşacaklarına Finlandiya’da bir şeyler yaktırsalar, kendileri açısından daha akıllıca davranmış olmazlar mıydı? 

Bu yeni olgular ışığında zamanın acımasız sınavına tabi olacak yeni bir dizi tahmin daha yapalım o halde. İsveç’in NATO üyeliği şimdilik bir başka bahara kaldı. Arka arkaya yaşanan kışkırtmalardan sonra Türkiye’deki herhangi bir iktidarın İsveç’e eyvallah demesi kolay olmayacaktır. Belki de İsveç’in sağcı iktidarı bunda büyük bir sakınca da görmüyor. Finlandiya cephesinde ise durum farklı. Görünen o ki, seçimlerden önce veya sonra, “Erdoğanlı” veya “Erdoğansız” Akepe iktidarları Finlandiya’nın üyeliğine onay vererek patron örgütüne bağlılıklarını bir kez daha kanıtlama fırsatını elde edecekler. 

Washington bakımından önemli olan da o zaten.