SÖYLEŞİ | Engin Solakoğlu: Sürpriz olmazsa İsveç ve Finlandiya NATO'ya katılacaktır

İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik gündemleri son günlerin sıcak konusu. Emekli diplomat ve soL yazarı Engin Solakoğlu gelişmelerle ilgili soL'un sorularını yanıtladı.

Volkan Algan

İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliği son günlerin sıcak tartışma başlıklarından. ABD, İngiltere, Almanya gibi emperyalist merkezler bu katılımı desteklerken Rusya gidişattan duyduğu hoşnutsuzluğu açıkça dile getiriyor. NATO'nun sınırına dayandığı gerekçesiyle Ukrayna harekatını başlatan Rusya'nın, bu ülkeden belki de daha fazla sınırının olduğu Finlandiya'nın birliğe katılmasına ne yanıt vereceği merak konusu.

TKP Danışma Kurulu üyesi emekli diplomat ve soL yazarı Engin Solakoğlu, iki ülkenin NATO'ya katılma gündemiyle ilgili sorularımızı yanıtladı:

İsveç ve Finlandiya Batı kampında sayılmasına rağmen bugüne kadar NATO üyesi olmadılar. Buradan başlayalım, neden bugüne kadar "tarafsız" bir pozisyonu seçtiler?

İsveç ve Finlandiya’nın durumlarını ayrı incelemekte yarar var. Coğrafi konumları sebebiyle her iki ülkenin da Rus Çarlığı, SSCB ve Rusya Federasyonu ile ilişkileri tarih boyunca dış politikalarında belirleyici rol oynamış diyebiliriz ama benzerlik orada biter.

İsveç belki de 5 yüzyıl İskandinavya’nın başat siyasi gücü olmuş, 19 yüzyıl başına kadar Avrupa’da oluşan ittifaklara katılmış, daha sonra tarafsızlık siyasetini benimsemiş, keza 2 Dünya Savaşı’nda da savaş dışı kalmayı başarmış, bugün de sınai ve askeri kapasite bakımından güçlü sayılan bir ülke. Bugüne dek NATO’nun dışında kalmış ama aslında her zaman “Batı” dediğimiz bütünün parçası olarak kalmaya özen göstermiş bir ülke. 

Soğuk savaş döneminde de görünüşte tarafsız ama gerçekte oportünist bir dış politika izlediğini söyleyebiliriz.  Sosyal Demokrasinin bir başarı örneği olarak gösterilen İsveç 20. Yüzyılın ikinci yarısında kendince “ahlaki” bir tavır almış, dış politikasını görünüşte insan hakları ve demokrasi söylemine oturtmuş. Bu arada gelişkin askeri endüstrisinin ölümcül ürünlerini dünyaya satmayı da ihmal etmemiş elbette. 1995’te AB’ye üye olan, 20 yılı aşkın süredir NATO operasyonlarına katılan İsveç’in görünüşteki tarafsızlığı bu perspektiften görülmelidir.

Finlandiya’nın durumu biraz daha değişik. Ekim Devrimi döneminde Rus Çarlığı’nın bir parçası olduğunu, güçlü bir komünist geleneğe sahip olduğunu, bağımsızlığının 1920’de SSCB tarafından tanındığını biliyoruz. Keza iki ülke arasındaki ilişkilerin 1939’da bir savaşa yol açacak kadar bozulduğunu ve Finlandiya’nın bazı bölgelerinin SSCB’ye katıldığını, 2. Dünya  Savaşı boyunca ise Nazi Almanyası’nın bir müttefiki olarak Sovyetler’e yönelik Nazi saldırısına bilfiil destek verdiğini de. 

Finlandiya’nın tarafsızlığı bu tarihsel bagajla birlikte  SSCB gibi bir devin komşusu olmanın getirdiği zorunluluktan kaynaklanıyor bana göre. Şunu da unutmayalım Finlandiya 1995’te Avrupa Birliği’ne üye olmuş ve AB’nin askeri yapılanmasını geliştirmeye yönelik çabalara da etkin olarak katılmıştır. Ayrıca NATO’nun BIO (Barış için Ortaklık) programının da parçasıdır. 

Özetle her iki ülke için de üyeliğe gidebilecek süreç yeni başlamamıştır.

Peki bugün ne oldu da NATO'ya katılmaları gündeme geldi?

Yukarıda özetlediğim ve aslında her iki ülkenin de Kuzey Atlantik İttifakı’na katılımına doğru ilerleyen süreci hızlandıran gelişme kuşkusuz Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırısıdır. Bu olay bence NATO ve her iki ülke içindeki egemen sınıflara bekledikleri fırsatı vermiştir. Açık konuşalım, ortada böyle bir örnek varken, bu ülkeler de dahil Batı kamuoyları bu derece koşullandırılmışken İsveç veya Finlandiya’da NATO’da ne işimiz var sorusunu sormak ve bu görüşü savunmak  kolay olmayacaktır.

Sizce NATO'ya katılacaklar mı? Bu sadece onlara bağlı değil tabii, üye ülkelerin tamamının kabul etmesi gerekiyor. ABD, İngiltere, Almanya gibi ağır topların katılımı desteklediğini biliyoruz.

Beklenmedik bir gelişme olmaz ise ben bu üyeliklerin çok da uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşeceğini düşünüyorum.  Belirli pazarlıklar olacaktır ama Kuzey Atlantik İttifakı’nın Rusya’nın etrafındaki çemberin neredeyse 180 derecesini yani yarısını tamamlayacak  böyle bir fırsatı tepmesi için somut bir neden göremiyorum.

Türkiye şimdilik sessiz, sizce AKP iktidarının tavrı ne olur bu konuda?

 AKP her konuya olduğu gibi buna da “bana ne yararı olabilir/bundan iktidarımı sürdürmek için ne elde edebilirim?” şeklinde yaklaşacaktır. Buradan ABD ile ilişkileri daha “sıkılaştıracak” bir fayda sağlamaya gayret edecektir. Kimilerinin aksine ben AKP’nin veya RTE’nin “Putin ne der?” diye düşüneceğini sanmıyorum bu kez. Kaz gelecekse, İsveç ve Finlandiya’nın katılımına hayır denmeyecektir.

Böyle bir adıma Rusya'nın tepkisi nasıl olabilir? Üstelik Finlandiya'nın Rusya sınırının, neredeyse Ukrayna'dan bile fazla olduğu düşünüldüğünde...

Rusya hiç memnun olmayacak ve bunu da dile getirecektir kuşkusuz. Bunu engellemek için ne yapabileceği biraz daha bulanık. Bana göre çok da kozu yok elinde. Diğer yandan tarihsel ve coğrafi nedenlerle Finlandiya konusunun daha hassas olduğuna kuşku yok. Nitekim Sözcü Peskov bugünkü açıklamasında sadece Finlandiya’ya değindi ve bunun bir tehdit olarak algılayacaklarını söyledi. 

Son olarak bu iki ülkenin NATO'ya katılmasının dünyadaki emperyal askeri konsept açısından nasıl bir anlamı var? Bundan sonrası için bize ne söylüyor gelişmeler?

Ben başından beri Rusya’nın gerekçesi ne olursa olsun Ukrayna’ya diplomatik seçenekleri tüketmeden saldırmasının ve sınırları güç kullanarak değiştirmeye kalkışmasının Putin ve RF Güvenlik aygıtının ciddi bir değerlendirme hatası olduğunu savunuyorum. Rusya Pandora’nın kutusunu açtı. Emperyalist Batı’nın da beklediği fırsat buydu. Biraz önce de belirttiğim gibi şimdi Rusya’nın Batısı ve Güneybatısı tamamen dünyanın en vahşi ve saldırgan askeri örgütü tarafından çevrelenmiş olacak. Bunun ABD ve müttefikleri bakımından askeri strateji anlamInda ne gibi avantajlar getireceğini teknik anlamda izah edebilecek uzmanlığım yok ama haritaya bakınca, bir de Rusya’nın Ukrayna’da askeri performansını hatırlayınca askeri dengenin artık iyice Rusya aleyhine döndüğünü söyleyebilmek mümkün.

Rusya bundan sonra ne yapar? Ukrayna krizi boyunca olur olmaz gündeme getirdiği “nükleer silah” söylemini  daha sık mı dile getirir örneğin? Umarım böyle bir yola gitmez ama Dünya için kaygılıyım açıkçası. Bu konuda biraz Çin’in Rusya üzerindeki olası etkisine ve Xi Jinping’in  Putin’e telefon  açıp en azından  “daha hazır değiliz, aculluk etme, eline ayağına sahip ol” gibi bir şeyler diyeceğine inanmak istiyorum.