'Her türlü kimlik kaplanır, preslenir' (Özkan Öztaş)

Tüccar zihniyetiyle çalışınca bir iktidarı kafası, yaptığı işin çağrıcılığı da aynı mantıkla işliyor.

Bir zamanlar seyyar tezgâhlarıyla gezerlerdi bu işi yapanlar benim büyüdüğüm mahalleye de gelmişlerdi oradan hatırlıyorum, hatta kimileri kimliklerini küçültüp anahtarlık bile yaptırmıştı. Bir tanesi hala durur öyle evde. Sonraları büfelerde, kırtasiyelerde görür olduk bu reklam yazısını “her türlü kimlik kaplanır-preslenir”. Herhangi bir polis kontrolünde buruşmuş, kırışmış yırtılmış nüfus cüzdanlarının, ehliyetlerinin imdadına da yetişmişliği de vardır bu sektörün.

Son zamanlardaki çatışmasızlık sürecinin planlayıcılarından AKP’nin yaptığı da bu sektörün mantığıyla aynı şekilde işliyor. İşine gelen kimlikleri, işine geldiği gibi “kaplarken” işine gelmeyen kimlikleri de “presliyor”.

Barış süreci, terörü sonlandırma süreci vs…

İsimler tartışıladursun bu sürecin yakın vadede bir çatışmasızlığı hedeflediği, çatışmasızlığın da barış anlamına gelmediğinin altını çizerek söylemek gerek.

AKP söz Kürtlere gelince, İslam kardeşliği diyerek, düne kadar neyin sorunu neyin derdi dediği bir alanı kapsamaya çalışmaktadır. Bunun tarihte kimi örnekleri de mevcuttur. Şah yönetimine saldırı planlarında iken Kürt Mirleriyle anlaşmalar yapan Yavuz Sultan Selim’i, Ermenilere karşı planlarında Hamidiye Alaylarını kurmasıyla II. Abdülhamit’İ hatırlamak faydalı olacaktır. Bu sayede hem düşman dize getirilmiş hem de Kürtlerin vücut bulmuş kültürel-siyasal kimlikleri törpülenmiştir. Bu törpülenmelerinin ardından Kürt coğrafyasında siyasal erklerini kaybeden Kürt Mirlerinin yerini şeyhler almıştır. 1880-1940 arası Kürt isyanlarının Şeyh karakterleriyle anılmasının ve dini taleplerin ağırlıklı olmasının nedenlerinden biri de budur.

Bir çatışmasızlık sürecidir aldı başını gidiyor. Bir yandan Diyarbakır’da polis dayağı sürüyor, öteki yandan Newroz’a katılan komutanlar halay çekiyor. Sizce de bir sıkıntı yok mu burada.

Birileri çıkıp TV programlarında “Said-i Nursi’ye imkanlar tanınsaydı Van’da Medresetuzzehra açacaktı, burada Kürtçe-Arapça-Türkçe dersler verilecekti ve biz de Kürt sorununu yaşamayacaktık” diyor. Diğer konuklar da inşallah hocam maşallah hocam diyerek katkıda bulunuyorlar, sürece zarar vermemeye çalışıyorlar.

Sanki mesele Kürtçe konuşup konuşmamaktan ibaret ve Kürtçe konuşunca tüm dertlerden top yekûn kurtulacağız gibi lanse ediliyor. Ya da Türkler, Türkçe konuşabildiği ve eğitim görebildikleri için sıkıntı çekmiyorlar sanki.

Peki ya diğer haklar… Emekçilerin, işçilerin hakları, sömürü düzenine su taşıyanlara karşı mücadele ne olacak. İşçi emekçi de nereden çıktı burada kimliklerden söz ediyoruz diye hayıflananlar için ille de kimlik arıyorlarsa Aleviler, Kadınlar ne olacak.

Merak etmesinler, AKP’nin tezgâhında hepsine bir yer var. Hükümet kapsayamadıkları-kapsayamayacakları kimlikleri de “presleyerek” devam ediyor yoluna. Yeni anayasa ile kadınlar üç çocuk doğurma hakkı elde ederken Aleviler için de diz çökme seçenekleri doğuyor. İşçi sınıfının adı zaten yok.

Nice özgürlükler kapıda!

Emekçilerin sömürüsü, iş cinayetleri, polis şiddeti, baskı ve tutuklamalar, gericilik devam edecek, yobazlık gün be gün artacak, Suriye’ye savaş söylemleri pekişecek sonra dönüp durmak yok yola devam diyecekler ve biz de eyvallah diyeceğiz öyle mi?

Bu kadar çelişkinin içinde barış diyenler şöyle bir ardına bakmalı.

İşçiler emekçiler, sömürüye karşı kendini siper etmiş insanlar, gericilerin-yobazların katlettiği Kürtler, gazeteciler, sanatçılar, Kürt aydınlarının mirası, Ape Musa’nın Cigerxwin’in geleneği… Kürt sosyalistleri bunu hazmeder mi?

Türkiye Tayyip anayasasına sığar mı?

Kimse merak etmesin. Sosyalistler bu durumun kusuruna bakmasın demeye de gerek yok. Gönül umduğuna küser. Bizim yüreklerimiz sağlam. Sosyalistler zaten AKP ile oluşacak bir sürece umut bağlamadılar. Ama devrimciler kapitalizmle savaşmadan barışın olmayacağını bilirler.

Barışın da onurlusu…

Onurlu bir barış sosyalizmde…

[email protected]