Starbucks: Sorun Yahudi sermayesi olması değil

Starbucks, İsrail’in Filistin’e dönük saldırıları sonrası Yahudi sermayesi olmasıyla gündeme geldi. Asıl gizlenen emekçilerin sırtından zenginleşen bir patron ve işçi düşmanlığı.

Haber Merkezi

Kurulduğu günden bu yana işçi direnişlerinin içerisinde olan, patronların işçi düşmanı uygulamalarını ifşa eden mücadele ağı Patronların Ensesindeyiz (PE) her ay gündemine bir şirketi almaya devam ediyor. PE'nin bu ayki gündeminde, İsrail’in Filistin’e dönük saldırıları sonrası protestolarla adını duyuran ve en son Adana'daki şubesi kurşunlanan Starbucks kahve zinciri var.

Dosyada Yahudi sermayesi olmasıyla gündeme gelen Starbucks şirketinin "gerçek sorununun" patronunun etnik kimliği olmadığına vurgu yapılıyor. Asıl meselenin emekçilerin sırtından zenginleşen bir patron portresi ve işçi düşmanı uygulamaları olduğu gözler önüne seriliyor.

Starbucks kısa zamanda nasıl zenginliğine zenginlik kattı?

Türkiye pazarına 2003 yılında giren neredeyse AKP ile yaşıt olan Starbucks'ın sahip olduğu en büyük pazar Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu pazarı. Sanıldığının aksine İsrail’de ise şubesi bulunmuyor. Ancak bunun nedeni elbette Starbucks’ın Filistin direnişine yönelik tutumu değil. Starbucks, Ortadoğu ülkelerindeki pazarını kaybetmemek için, gelen tepkiler sonucunda İsrail’deki şubesini kapatma yönünde adım atıyor. Tabii ki ‘pazar uyumsuzluğu’ mazeretini göstererek...

Aynı firma, Suudi Arabistan’da kadınların mağazalara girişini yasak hale getirirken, batı pazarındaki reklamlarında lezbiyen bir çifte yer veriyor. Her türlü ‘cinsiyet, ırk ve mezhep özgürlüğünü’ savunduğunu reklam eden firma, yalnızca sendikalı oldukları için işçilerini işten çıkarmakta bir beis görmüyor.

Gelinen noktada Starbucks, 30 milyar doları aşkın net geliri ve 38 binden fazla mağazası ile dünya devi haline gelmiş bir mağaza zinciri. Ancak bu büyümenin arkasında işçilerini maruz bıraktığı yoğun emek sömürüsü yatıyor. Şirket, olabildiğince az sayıda işçiyi uzun saatler boyu çalışmaya mecbur bırakırken, sendikalaşma gündemi ortaya çıktığında da en saldırgan biçimlerde yanıt veriyor. Başka bir deyişle, Starbucks, piyasanın kuralları neyi gerektiriyorsa ona göre adım atıyor.

ABD kökenli olmasına rağmen 86 farklı pazarda faaliyet gösteren, dünya çapında 38 binden fazla mağazaya sahip dev bir şirket haline gelen Starbucks’ın Türkiye’deki işçi sayısı ise çok büyük ölçekli bir fabrikaya denk düzeyde. 8 bini aşkın işçi Starbucks’ta çalışmayı sürdürüyor.

Starbucks’ın 2020 yılında pandemi nedeniyle yaşadığı düşüşü saymazsak net geliri her yıl artmayı sürdürüyor. Küresel kahve zincirinin 2022 yılındaki net geliri 26,58 milyar dolar oldu. Tüm dünyadaki Starbucks mağazalarının sayısı ise 35 binin üzerinde. Starbucks, mağaza sayısını 2030 yılına kadar dünya genelinde 55 bine çıkarmayı da hedefliyor ki, bu da günde ortalama sekiz yeni mağaza anlamına geliyor.

İşçilerin çalışma koşullarını görmezden gelen Starbucks, geçtiğimiz aylarda hissedarlara getiri sağlamak için üç yıl içinde 3 milyar dolar tasarruf etme planı doğrultusunda verimliliği artırmaya dönük adımları duyurdu. ‘Verimliliği ve iş ortağı kültürünü canlandırmayı planlıyoruz’ söylemlerinin ardında ise yoğun bir sömürü mekanizmasının gizlendiği görülüyor.

2008 krizinde 6 bin 700 kişi işten çıkarıldı!

Şirket, ABD ve dünya çapında yaptığı hızlı çıkış ve ‘sıfır reklamlı büyüme’ politikasıyla ‘mucize şirket’ olarak değerlendiriliyordu. Starbucks, Afrikalı ve Latin Amerikalı üreticilerden yok pahasına aldığı kahveyi, yeni bir “trend” yaratarak çok geniş bir kitleye sunarak inanılmaz kâr rakamları kaydetti. Şirketin bu kârlılığı, son yıllarda görülen en hızlı büyüme performanslarından birini de beraberinde getirdi üstelik ‘sıfır reklam’ politikasıyla, yani hiç reklam yapmadan. Ancak, kendi segmentindeki şirketlerin en büyük maliyetlerinden biri olan reklam maliyetinden bile azade olan Starbucks, 2008 kriziyle birlikte 6 bin 700 çalışanını işten çıkarmaktan geri kalmadı.

Starbucks’ı bir de işçilerden dinleyin: Mobbing, aşağılama, kısıtlama...

26 yaşındaki Vildan, Ankara’da bir fakültede yaptığı yüksek lisans sırasında, şehirde yaşamayı sürdürebilmek için, Starbucks’ta yarı zamanlı çalışmaya başlamış. “Lisans mezunuydum ama çalışabileceğim bir yer yoktu ve önünden geçerken girmiştim mağazaya” diyor. Önce tesadüfen güvenlik görevlisi, ardından mağaza müdürü ile konuşmuş ve üç gün sonra işbaşı yapmış.

Vildan, vardiya saatlerinin 18.00 - 23.00 olarak belirlendiğini ama bu saatlerin mağazadan mağazaya değişiklik gösterebildiğini söylüyor ve ekliyor: “Mesai beş saat gibi görünse dahi, kapanış yapıldığı, tüm mağazayı temizlediğimiz için çıkış 01.30’u buluyor. Eve servisle bırakılıyorsunuz ama pek çok zaman eve gidince duş bile alamadan uyuyup kalırsınız”.

Üstelik mesai bitimindeki bu iki saatlik ek çalışma bir angarya ve işçiler, bu saatler için ücretlendirmenin olmadığını belirtiyor.

Eylül, iki yılı aşkın süredir Starbucks’ta çalışıyor. İşe girerken, kurumsal bir firma olduğunu ve alanında öne çıktığını düşünerek, güzel bir çalışma ortamı olacağını varsaymış ama hiç de beklediği gibi olmamış. “Tecrübeliyim diye hiç kimse bir şey öğretmedi. Sadece içeceklerin miktarı ve kullandıkları kasa programını gösterdiler ve gün boyu ilgilenmediler. Her şeyi izleyerek öğrendim” sözleriyle özetliyor işe başladığı dönemi.

İlk günler sadece ayakta dikildiğini ve temizlik yaptığını söyleyen Eylül, çalışma ortamını ve mobbingi şu sözlerle anlatıyor:

“Barista sıfatıyla işe girersiniz ama kendinizi ya çöp atarken ya da arkada bulaşık yıkarken bulabilirsiniz. Daha sonrasında hafta sonu yoğunluğunda kahve yetiştirmeye çalışırken bile orada 4-5 senedir çalışan vardiya müdürü gibi bir kişi tarafından mobbinge, her defasında aşağılanmaya maruz kaldım. Tuvalet molama giderken neden telefonuma bakıyormuşum diye mağaza müdürüne şikâyet edildim. Oysaki tuvalette de insanlara hizmet verdiğimi unutmuşum.”

Kıyafete yönelik pek çok kısıtlamanın söz konusu olduğunu, telefon kullanmanın yasak olduğunu belirten Eylül, durumu şu sözlerle özetliyor: “Birçok kuralları var mesela küpe takmanız yasak, piercing takmanız yasak, tırnaklarınız etlerinizin altında olmak zorunda, saçlarınız toplu olmak zorunda, sakal tıraşı olunmak zorunda, pantolonunuzun şekli yırtmaçlı, taşlı olmamalı, bol pantolon giydirmiyorlar, cepleriniz dikili olmak zorunda, telefonunuza el koyuluyor. Mesai içindeyken herhangi bir yakınımıza bir şey olsa ve telefon gelse haberimiz asla olmayacak.”

“Starbucks: Sorun Yahudi sermayesi olması değil” başlığıyla yayınlanan dosyanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.