Halkın çok sert müdahalesi!

Yavuz Alogan'ın “Halkın çok sert müdahalesi!” başlıklı yazısı 18 Haziran 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hükümet şaşırdı halkın sabrını taşırdı, diyemiyoruz. Çünkü bunun tam tersi oldu. Halkın sabrı taşınca hükümet şaşırdı. Şaşıran hükümet bir türlü vaziyet alamadı. Artistlerle görüşerek medyanın da desteğiyle pedagojik tavırlara bürünüp, anlayışlı devlet babayı oynamaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Sonunda tehditlere ve iftiralara başladı ve nihayet Sincan pazar yerinde çakma MHP bayraklarına sığındı.
Memleketi sonsuza dek alıp satarak, bina dikerek şirket menaceri gibi yönetebileceklerini sandılar. Devlete hakim bir iktidardan çok holding CEO’suna benziyorlar. Başbakan’ın, “Biz de sosyoloji ve psikoloji biliriz” diyerek kompleksini açığa vurması çok eğlenceli. Toplumdan anladıkları, çıkar grupları, cemaatler, tarikatlar ve “marjinaller”den ibaret.
Pek güzel bir durumla, bir aydınlanma haliyle karşı karşıyayız.
Bunlar muhalif kitle hareketlerinin dinamiğine fena halde yabancılar. Bunu anlamak zor değil. Hiçbir zaman kendilerine ait muhalif, bağımsız kitle hareketleri olmadı. Zira kökleri CIA tarafından yönlendirilen Komünizmle Mücadele derneklerine, Akıncı Gençlik örgütlerine, içe dönük ve saman altından su yürüten Milli Görüş geleneğine dayanır. Kitlelerini Kanlı Pazar (1969) gibi olaylara sürmüşlerdir. Bu yüzden, olanları anlamakta zorlanıyorlar. Hiç beklemedikleri bir durum karşısında şaşırdılar. Gezi Parkı, ağaçlar, çevrecilik falan tamam da, bütün illerde insanların ellerinde bayraklarla “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Hükümet istifa” diye sokaklara dökülmeleri Bağdat Caddesi ve Tunalihilmi’nin şık kafelerinde oturan marka düşkünü gençlerin barikat kurup ölümüne savaşmaları, başta Çarşı bütün taraftar gruplarının sokaklarda çarpışmaları karşısında dehşete kapıldılar. Korku ve panik içinde her türlü sakarlığı yapabilirler zira bocalıyorlar, tavırları fazla çelişkin. Çaresizlik içindeler gerçek boyutları, güçsüzlükleri, cehaletleri ve zalimlikleriyle açığa çıktılar. Halk onları belki de ilk kez gerçek yüzleriyle gördü.
Yaygın bir kitle hareketini polisle baskı altına almanın mümkün olmadığını da gördüler. En ilkel numaralarla insanları korkutmaya, bölmeye çalıştılar. Ellerinde morali bozuk, yorgun polisten başka aygıt yok. Zerre kadar güvenmedikleri Jandarma’yı destek kuvveti olarak kavşaklara dikebildiler ancak. Direniş ise yaygınlığını ve sürekliliğini, kitleselliğini ve meşruiyetini koruması halinde her türlü imkan ve kabiliyete sahip olacak sokaklarda öğrenecek.
Halk isyanın onurunu yaşadı, tadını aldı. Bütün siyasetler ve dünya görüşleri sokakta birleşti ve yurttaşlar, dayanışmanın, değiştirmenin mümkün olduğunu gördüler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Reyhanlı’daki patlama hükümetin izlediği dış politikanın iflası ve ağır bir meşruiyet kaybıydı. Taksim direnişi ise hükümetin tabutuna ilk çiviyi çaktı ve yurttaşlar, meşruiyetini kaybetmiş bir hükümete karşı direnme hakkını kullanmaya başladılar. Bu arada bütün dünya, Sincan ve Kazlıçeşme’de halkını kendi hükümetine karşı gayet kararlı bir tutumla kışkırtan, ısrarla kendi kalesine gol atan tuhaf bir başbakan gördü.