Çöp tenekesinin en dibine...

Türkiye gibi kuralsız, kurumsuz kapitalist ülkelerde baskıcı iktidarlar devlet aygıtının imkânlarını ve mali mekanizmaları kullanarak, toplumsal piramide dokunmadan sosyal sınıfların gücünü, ağırlığını, hatta bileşimini değiştirebilir. Bu iktidar türünün ideolojik bir yapısı ve yeni bir rejim tahayyülü vardır. Mevcut burjuva sınıfını özendirmenin yanı sıra tehdit ve şantajla kuşatıp esir alır orta sınıfların kendisine taraftar kesimlerinden yeni bir burjuva sınıfı yaratırken, bu sınıfların alt kesimlerini demagoji ve propaganda yoluyla peşinden sürükler işçi sınıfı örgütlerini kuşatır, ele geçirir ya da dağıtır en altta, en çaresiz olan sınıfları kendi hareketinin militanları ve/ya da oy deposu gibi örgütler. AKP’ye “faşist” dememizin nedeni bu özellikleri taşıyor olmasıdır.

AKP faşizminde, klasik faşizmden farklı olarak milliyetçiliğin yerini ümmetçilik almıştır. “Yaratılanı yaratandan ötürü severiz” dediğiniz zaman, orada artık ulus devlet ortadan kalkmış farklı etnik kimlikler, milliyetler, farklı kültürler, akla gelebilecek her şey bir üst kimliğe bağlanmış olur. Faşizmin bu İslami versiyonu AKP’nin teori ve pratiğine enternasyonal bir boyut da kazandırmaktadır.

Burada öne çıkarılıp yüceltilen ırk, millet, vatan toprağı (sınırları) değil, İslam dininin sosyal hayatın bütün yönlerini düzenleme iddiasında olan siyasallaşmış versiyonudur. Bu versiyon, AKP’nin demagojisine büyük imkânlar sağlamaktadır. “Halkların İslami kardeşliği” gibi, Kürtlerin özgürlük mücadelesini bile kapsayan, ne yapılırsa yapılsın başına konulan “demokrasi/demokratik” gibi sözcüklere sahiciymiş gibi bir hava veren bu demagoji, sosyalist solun bir bölümünü felç etmiştir.

Bu demagojiye dolaysız biçimde saldırmadığı, onu dürüst ve açık biçimde cepheden eleştirmediği, kendisini her türlü saldırıya karşı tahkim etmediği sürece sosyalist sol, dost bildiği ya da dost olmaya çalıştığı kesimlerin her türlü aşağılama, şantaj, tehdit ve baskısıyla karşılaşacaktır.

Bu hükümetin on iki yıldır yaydığı zehirli gazlar pek çok insanı öldürmüş, ortamı zehirlemiştir. Bir Caudillo, Duçe ya da Führer bozuntusu olarak Tayyip’in psikolojik iflası, siyasi hayatının sonuna geldiği, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açıktır. Fakat AKP’nin başındaki grubun tasfiye edilecek olması, İslami faşizmin sonuna gelindiğini göstermez, zira faşizm aynı zamanda sosyal bir olgudur toplumun siyasi iktidara yakın sınıfsal kesimlerini önemli ölçüde dönüştürmüş, dokularına sinmiştir.

Bu nedenle faşizmin yenilgisi ancak bir devrimle, bütün bir yönetici tabakanın tasfiyesiyle, toplumun dönüştürülmesiyle, yeni üretim ilişkileri ve yeni bir hukukla mümkündür. Yoksa memlekette Tayyip’ten bol bir şey yok biri gider öbürü gelir. Sıradan yurdum insanı tek farkı, görgüsüzlüğü, saldırganlığı, empati yoksunluğu ve açgözlülüğü. İktidar ve para, insan “fıtrat”ını bozar elbette, ama bu kadar da olmaz ki...

Yapılması gereken, durumun farkında olan yurttaşların birleşip harekete geçmesiyle, toplumu alttan ve üstten istila etmekte olan bu kömür karası bataklığın tamamen kurutulması İslam’ın politikleşmiş faşist versiyonunun, yapıştığı yerlerden farklı kılıklarda bir kez daha ortalığa salınamayacak şekilde çıkarılarak, tarihin çöp tenekesinin en dibine atılması değil çakılması ve çakıldığı yerde bırakılmasıdır. Bu yapılamazsa, şimdikinden çok daha kötüsünün geleceği kesindir.