Hürriyet işçi tulumuyla gelmeden önce

İlk 1 Mayısım ortaokul yıllarıma denk geldi. Benden birkaç yaş büyük olan tanıdıklarım arkasına takılıp Taksim’in yolunu tuttum. Meydana çıkan caddelerde mahşeri bir kalabalık… Türkiye’nin her yerinden gelen işçiler, öğrenciler, sinemacılar büyük bir disiplin içinde meydana çıkan sokaklardan alana doğru ilerliyor. Galiba beyaz perdedeki kahramanları ilk kez o gün “canlı” gördüm. Anlı şanlı artistlerin slogan atarak yürümesi hem ilginç hem de biraz tuhaftı benim için. O zamanlar artistlerin güçlerinin her şeye yeteceğini düşünüyordum. Her şeye gücü yeten insanlar neden yumruklarını sıkarak ve bağırarak yürüsünler ki?

Gün akşama ilerledi, meydan giderek doldu. Adım atacak yer, nefes alacak hal kalmadı. Öyle ki artık sadece etrafımı saranların sırtlarını görebiliyordum. Sonra şiddetli bir karın ağrısı. Zar zor yol açıp, o zaman İstanbul’un varoşu sayılan Eyüp sırtlarındaki evimin yolunu tuttum. Akşam saatleri gelip ajans haberleri başlayınca öğrendim erken ayrıldığım alanda olup biteni. Annem izinsiz gidişime daha bir öfkeliydi sanki. İnsanlar öldürülmüştü o meydanda ve ölenlerin sayısı da daha tam olarak bilinmiyordu. Yıl 1977!

Bir yıl sonraki 1 Mayıs’la ilgili hafızama kazınmış bir şey yok. Ama katliama rağmen alanın yine dolduğunu ve dolduranların aynı kararlılıkla yürüdüğünü biliyorum. Sonra yasaklandı 1 Mayıs. Alana yürümek isteyenler toplanıp gözaltına alındı. Sıkıyönetim yıllarıydı. Zaten sıkıyönetimin başarılı olduğu tek şey 1 Mayıs’ı yaptırmamaktan ibaretti. Yoksa cinayetler, kavgalar, katliamlar bütün hızıyla devam ediyordu. Behice Boran’ın Merter’den Taksim’e “dinlen dinlene” yürüme girişimi bile bir dipçik darbesi ile nihayete erdirilmişti ama kararlılık ayaktaydı. Yıl 1979!

***

O uğursuz 12 Eylül günleri geldi üstüne; 1 Mayıs ne demek, ellerinden gelse nefes almayı yasaklayacaklardı. Güya engellemeye geldikleri faili meçhul cinayetleri dahi kamulaştırdı cunta. Bütün cinayetler bundan böyle devlet eliyle işlenecekti. Cezaevlerinde doğal ölümler, sokak ortasında infazlar, ev basmalar…

Bu dönemdeki tek 1 Mayıs anısı “Ağacın Bayramı Bahar İnsanlığın Bayramı 1 Mayıs” sloganıyla kazınmış aklıma. Uzun bir aradan sonra Emek Sinemasında 1 Mayıs sloganları yankılanıyor. Kuliste yükünü almış Can Yücel’i zor zapt ediyoruz. Kafası bozulmuş bir şeylere, kendisini sakinleştirmeye çalışan Bilgesu Erenus başta etrafında kim varsa yakası açılmadık küfürler savuruyor. Büyük şairle ilk karşılaşmamız; dehşet ve şaşkınlık içinde izliyoruz olup biteni. Yalçın Küçük sahnede gericiliğe gönderme yapan bir konuşma yapıyor, minarelerdeki hoparlörlerin sosyalist iktidarımızda indirileceğini söylüyor. Zaten bozuk Can Yücel bu konuşmayla daha da bozuluyor, fırlayıp sahneye fırlatıyor izleyicilerin üzerine dağarcığında ne varsa. Yıl 1987!

***

1 Mayıs’ın tekrar sokağa taştığı 1990’lı yıllar da en az 12 Eylül günleri kadar karanlık yıllardı ama emekçiler yine de 1 Mayıs’ı kutlamanın bir yolunu buluyordu. Sonra Çağlayan kırsalı gösterildi 1 Mayıs kutlamaları için. Öyle bir yer ki burası, hayal gücü ne kadar geniş olursa olsun hiçbir insan 15 milyonluk bir şehrin ortasında böyle bir kırsal alan olabileceğini hayal edemez. Orada bile polis baskısı, dayak, saldırı, gaz devam etti. Kadıköy’e taşındık sonra, polis saldırıları ve cinayetleri kesintisiz sürdü.

Taksim Meydanı 1 Mayıs’a kapalıydı bütün bu yıllar boyunca. Pankartla, toplu olarak çıkılamıyordu 1 Mayıs meydanına. Ama ne cunta, ne 1990’lı yılların sağcı-gerici-faşist iktidarları bu alanı insana kapatmayı düşünmediler. Kavganın en sert zamanlarında bile meydanda boy gösteren yakaları karanfilli, duruşları yürüyüşleri afili göstericiler hep vardı. Polis bilirdi o afili yürüyüşün ve yakaya iliştirilmiş karanfillerin anlamını ama izlemekle yetinirdi sadece.

Sonra 2007’de o meydanın devletin bütün şiddetine karşı zaptı geldi. Emekçilerin inadı ilk defa devletin zorunu yenmişti.

2010-2011-2012… Sadece üç yıl sorunsuz bir 1 Mayıs. Taksim açıktı, polis alandan uzaktaydı, bayram bayrama dönüşmek üzereydi. Ama 2013 yılında devlet hafızası geri geldi aynı acımasızlıkla; yasaktı 1 Mayıs meydanı 1 Mayıs gösterilerine.

2013 1 Mayısındaki devlet şiddeti öncekilere nazaran daha organize, daha kararlı ve daha acımasızdı. Üstelik 1 Mayıs Meydanı sadece 1 Mayıs’a değil, insana, kurda, kuşa, böceğe de kapalıydı. Bir yayın kuruluşunun görevlisiydik o 1 Mayıs’ta. Gezi Parkı merdivenlerinden 50 metre ötedeki otele zorunlu ihtiyaçları gidermek üzere gitmemiz yarım saati bulmuştu; bariyerler, polisler, polisler, bariyerler… Taksim meydanı o yıl insandan arındırılmıştı.

Eminim, o 1 Mayıs’ta alanı kahramanca savunan devlet güçleri ilk defa ve kesin olarak kazandıklarını düşünmüşlerdi. Yol açtıkları öfkenin patlamak üzerinde olduğunun farkında değillerdi. O öfke birikmesi Mayıs Haziran’a dönerken patlayacak ve alanda devlet tarafından yapılmış bütün duvarları yıkıp dağıtacaktı.

***

O meydana bırakın polisi, belediyenin zabıtasının bile giremediği bir özgürlük molası yaşadı nihayetinde. Mayıs Haziran’a dönerken ülke tarihinin en pırıltılı isyanlarından biri baş göstermişti. İktidarın insansızlaştırmaya çalıştığı o meydan 15 gün boyunca “Özgürlük Meydanı” oldu. 31 Mayıs’taki o gecenin ardından sanki Gezi parkındaki bütün ağaçlar özgürleşmiş, yaprakları arkasında, büyük bir hışırtı korosuyla tarifsiz bir dansa durmuştu. Polisin değil köpeklerindi meydan şimdi, kuşlarındı, tinerci çocuklarındı, evsizlerindi, direnişe gelmiş sevgililerindi, bu meydanda acı çeke çeke bir ömür tüketmiş yaşlılarındı, aile boyu isyan edenlerindi, belki de ilk kez takımını desteklemenin ötesinde yeni şarkılar söyleyen her renkten taraftarlarındı. O meydan halkındı. Yıl 2013!

***

Bu yıl da insana, kurda, kuşa yasaklı Taksim Meydanı. Köprüleri kaldıracaklar, vapurları yasaklayacaklar, toplu taşımayı iptal edecekler, binlerce polisi dizecekler ve bütün bunlar korkularını yatıştırmaya yetmeyecek yine de. Çünkü o meydan özgürlüğün anlamını biliyor artık.

Kıyısından köşesinden tanığı olduğum 40 yıllık kanlı karanlık bir tarih bu. Halkımızın, emekçilerimizin, öğrencilerimizin el ele, sırt sırta, gerici, faşist, yobaz iktidarlara karşı destansı direnişi var o tarihin içinde.

Biliyorum ne benimle başladı, ne de benimle bitecek bu. Ama kuşkum yok, ne kadar sürerse sürsün sonunda biz kazanacağız!