Nevruz - Newroz

KENTİN SESİ - ANKARA Yazıları

Ankara'da Atatürk Kültür Merkezi bahçesinde, kültür işlerine bakan bir adet Bakan ile bir adet Büyükelçi'nin oturdukları yerden birbirlerine doğru eğilişlerini, alın hizasından toslaşma pozisyonuna gelmelerini TV'den izledim. Spikerin "tokuşturdular ve kırıldı" lafı üzerine "Eyvah" dedim kendi kendime "kırıldı gitti şapşalcıkların kafaları!"

Tokuşturdular...Tokuşturunca kırılır. Tokuşturulan şeylerin kırılmasına ilk kez tanık oluyormuşlar gibi sevinçle bakışıp birbirlerini kutladıktan sonra ceketlerini ilikleyip, pantalon paçalarını çoraplarının içine sokup, geriye doğru üç beş adım attıktan sonra hız alıp atladılar. Yetmedi. Bir kez de tersten atladılar.

Müsteşar başta olmak üzere diğer makam sahipleri de sıraya girdiler... Onlar da atladılar. Sonra atlamadan önce tokuşturup kırdıkları yumurtaları soyup bizim Ankara'nın ünlü "gobik" ekmeğinin arasına yerleştirdiler, taze soğanı da ilave ettikten sonra tuz, pul biber yediler.

Bakan Bey'in Kırım, Kırgızistan, Gagavuz, Azerbaycan, Tataristan ve Hakas'tan gelen temsilcilerle tanıştırılıp sıra Başkurdistan'a geldiğinde , "Başkurdistan"ın "Baş"ından sonra gelen "kurdistan" sözcüğündeki "u" harfinin, "ü" olarak seslendirilme olasılığının hissi olarak kalbine doğmasıyla birlikte başlayan çarpıntı, soluk kesikliği, ani ter boşalması sevenlerini kaygılandırmıştır.

Böylesine vahim bir durumda bile dudağını ileriye doğru uzatıp "u" harfini üst üste birkaç kez yeniledikten sonra, büyük devlet adamlarına has hatayı önleyici kararlar alma ve inisiyatif becerisini not etmeliyiz... Ediyorum.

Birkaç gün sonra bir başka Türk büyüğü Türkiye toprakları dışında iken yaptığı "Kürdistan açılımı" ile " Dizbağı Cesaret Madalyası" alma yolunda adımlar atınca, Bakan Bey'in "Kürdistan sözcüğünü ilkin benim kullanmama ramak kalmıştı ah dudağımı uzatıp 'u' sesi yerine 'ü' sesini çıkartaydım, batasıca dudak" deyerek dövündüğünü Ankara'nın siyasi mahfillerinde konuşulduğunu yazmamak olmaz. Yazıyorum.

Ancak büyük Türk Büyüğü'nün yurda döndükten sonra:

"Kürdistan mı? O da ne! Kim demiş? Nasıl demiş? Nerede demiş? Ne yemişi? Ben yemedim! O yemiştir! Anne bunlar beni sıkıştırıyor! Hatun neredesin! Fesuphanallah!" deyerekten kaçtığını öğrenen Bakan Bey ilk kararındaki tutarlılığı nedeniyle kendisini ilkin bizzat kendi tebrik etmiş ve rahatlamıştır.

Her neyse.

Sonra atladılar.

Aynı boyda aynı ende meşe odunları bir güzel istiflendikden sonra, yerel giysiler içinde genç bir Özbek kızının işlemeli yastık üstünde getirdiği mutfak ocağı çakmağı ile tutuşturuldu. "Atladılar" dedim ya bu sözü geri alıyorum,hemen atlamadılar kor haline gelmesini beklediler,yoksa Mazallah... İşte şimdi atladılar. Sevinçle el çırptılar.

Bakan Bey atlama faslı sonrasında yaptığı konuşmada "Nevruz" un baharın uyandığı yeni bir başlangıç olduğunu söyledi. Doğanın ve toprağın gücüyle bu başlangıcın yapıldığını Çarkıfelek, Basurotu, Dulavratotu, Kaynanadili gibi faydalı bitki ve çiçeklerin bu tarihten sonra toprağı delip başvermek için canlandıklarını, bunun da iyi bir şey olduğunu sözlerine ilave ettikten sonra, Kırgızistan temsilcisini çekiştirip elindeki Dede Korkut kopuzunu kaptıktan sonra "kolbastı" havasına geçmesi ve ardından bakanlık bürokratlarının o tuhaf dansın ritmine kendilerini bırakmaları, eğilip kalkmaları, sağa sola dalgalanıp omuz hoplatrmaları, velhasılıkelam gösterilen ustalık, gerçekten de görülmeğe değerdi. Değdi...

Bunlar Nevruz oluyor...

***

Bir de "Nevroz" var!

Akıl hastalığı..

Şöyle tarifleniyor: Kişide var olan elverişli kalıtsal faktörlere, kişinin erken yaşam dönemlerinde yanlış olarak öğrendiklerine, korkularının eklenmesiyle ortaya çıkan akıl hastalığı... Hastada belirli bir neden olmaksızın genel bir endişe hali görülür. Bundan ötürü de korkuya ilişkin organik belirtiler (çarpıntı, soluk kesikliği, terleme) ortaya çıkar. Kişinin aklı ortadan ikiye bölünür gibi olur, gözünde sarı, yeşil,kırmızı renkler uçuşmaya başlar, ardından da tuhaf hareketler yapmağa başladı mı iyiden iyiye tozuttu demektir.

Durup dururken kopuz çalmak, ateşin üzerinden atlamak yolda giderken misal, yol boyundaki ağaçları ellemek, yerdeki karo taşlarını saymak, bir misal daha aynı şeyi , Kaynanadili, Dulavratotu, Basurotu üçlemesini saatlerce tekrarlamak...

Saplantı nevrozu denilen bu nevroz türünde hasta belli düşünceleri aklına getirmekten, belli davranışları bir ritüel havasında yinelemekten bir türlü yakasını kurtaramaz.

Bunun "Nevruz" la dolayısıya yazının başlığıyla hiçbir ilişkisi yok elbette. Ancak bu yazıya nasıl , niçin ve hangi kanaldan sızdığını ve bunu neye bağlayacağımı açıkçası ben de bilemiyorum!

Geçiyorum.

***

Bir de yakılıp yıkılmış, yüzlercesi boşaltılmış viraneye dönmüş üzerlerinde akbabaların döndüğü Kürt köyleri var!

Bir de börtü, böceği kurdu, kuşu yılanı, kaplumbağası ile ormanları yakılmış uğultulu dağ köylerinde sadece göz kalmış Kürt gelinler var!

Bir de sokaklarda tek bir ekmek parası için birbirleriyle dövüşen, dünyanın hiçbir ülkesinde göremeyeceğiniz çoklukta ayakkabı boyacısı Kürt bebeler var!

Bir de henüz çocuk denilecek yaşta olan, bu yakada otursalardı sokağa bırakmaya kıyamayacağımız O yakada ise "terör örgütüne yardım ve yataklık" suçlamasıyla tutuklanmış, dövülüp hırpalanmış zindanlara atılmış aylardır yargılanacakları günü bekleyen Kürt bebeleri var!

Bir de kurşunlanarak öldürülen, sakat bırakılan, bütün çocuklukları uğursuz ellerce çalınan ruhları incitilmiş, örselemiş, küsüp dünyaya ve bize sırtlarını dönmüş Kürt bebeleri var!

Bir de Kürt kadınları, Mezopotamya'nın Kibele'leri... Karınlarında, kucaklarında, eteklerinde bebeleri, bereketli memeleriyle Kürt anaları!

Taşlaşmış yüzleriyle onlarca yıldır "Öte Yüzden" gelen dağ rüzgarlarında oğullarının kızlarının kokusunu arayan, çocuğunun ölümünü bildiği halde kabullenemeyip, geceleri avlu kapısını açık bırakan Kürt kadınları!

Bu ihtiyar dünyanın sizlere hiç yüz vermediğini, birçok şeyi esirgediğini söylediğinizi duyar gibiyim... Biliyorum.

Peki.

Tamam.

varsa günahı boynuna olsun!

Ancak o bundan böyle ne yapabilir ki şu kocamış haliyle!

Kurtuluş ellerinizde..!

Sözüm size: Newroz Piroz Be!